🔺 Osmanlı Devleti'nin kurucusunun Osman Gazi olduğunu bilmeyeniniz yoktur. Fakat aslında Osman Gazi meşhur olduğu kadar meçhul de bir şahsiyettir. Tarihsel Osman Gazi hakkında konuşmak ve yazmak kimilerine göre -Colin Imber'in ifadesiyle- bir kara delik içerisinde yön tayin etmek kadar zor ve hatta imkânsız bir iştir.
🔺 Osman Gazi'nin -icraat ve fetihleri bir yana- adı dahi bugün tarihçiler arasında henüz tartışma konusudur: Osman mı yoksa Attaman mı? (Kendi fikrimi bir başka yazı için şimdilik saklı tutuyorum). Bunca bilinmezlik arasına ideolojik yaklaşımlar ve müsteşrikleri kıskandıracak 'pozitivist niyet okumalar' da eklendiğinde; tabiri amiyane ile seyreyleyin gümbürtüyü.
🔺 Osman Gazi konu olduğunda hangi tarihçi bu kurucu kahramanın hayatını ne şekilde özetliyor/tarif ediyor? sorusuna bu yazı kapsamında isim isim/detaylıca cevap vermemin imkânı yok. Fakat umumiyetle bir balonu patlatma niyetiyle hareket ettiklerini söyleyebilirim. Bilhassa 1314'de İlhanlıların Anadolu Valisi Emir Çoban'ın bütün Anadolu beylerini itaat için davet ederken bu isimler arasında Osman Gazi'nin olmaması Osman'ın önemi ile ilgili ciddi bir şüphe uyandırır tarihçilerde. Peki, sahiden de Osman Gazi -yaşadığı dönem içerisinde- önemsiz bir figür müydü? Verilere bakacağız. Ama…
🔺 Elimizde Osman Gazi hakkında hüküm verebilmek adına 13.yüzyıl ile ilgili yeterli veri yoksa ne yapacağız, öylece durup bekleyecek miyiz? Elbette hayır… Osman Gazi'yi tanımak / anlamak adına takip edilebilecek usullerden birisi de hakimiyet kurduğu ve daha sonra topraklarına kattığı sahalarda gözlemlerde bulunmaktır. Halil İnalcık hoca ilerleyen yaşlarında bu yöntemi denemiş ve Osman Gazi'den yaklaşık 150 yıl sonra yazılan tevarihlerin aslında salt mitolojik hikayeler olmadıklarını / tarihsel hakikatler de barındırdıklarını tespit etmişti. Hem de birkaç batılı tarihçinin bütün bir akademik kariyerini çöpe atarak...
🔺 Halil İnalcık hocamızdan mülhem Prof. Dr. Haşim Şahin ile 2021'in Ekim ve Kasım ayında Doğu Marmara'da saha gezilerinde bulunduk. Bu gezilerde dikkatimizi bilhassa Osman Gazi'ye kesbettik ve elimizdeki verilerle bu mitolojik kahraman hakkında ipuçları aradık. Bu gezilerde o güne kadar sakladığım bilgileri en şiddetli bir biçimde sarsan ve hatta yıkan yer, kaynaklarda Osman Gazi'nin ilk büyük fethi olarak geçen Karacahisar Kalesi oldu. Orada gördüklerim İlhanlı Valisi Emir Çoban'ın Osman Gazi'yi ciddiye almazken ne kadar da yanıldığını ispat etti bana (Tarihçiler yanılacak değil ya).
🔺 Karacahisar Kalesi'ndeki gözlemlerimi aktarmadan evvel, kaynaklardan yola çıkarak bir özet geçeyim: Karacahisar, Osman Gazi tarafından 1288 yılında fethedildi. 1288 öncesinde Osman Gazi'nin Türkmenleri Söğüt – Domaniç arasında yaylak – kışlak sürekli göç ederdi. Bu göç hareketinden İnegöl tekfuru rahatsızdı. Aralarındaki sürtüşme sıcak çatışmaya kadar gitti. Ermeni Beli Savaşı, Kulacahisar Baskını ve İkizce Savaşı olmak üzere İnegöl Rumları ile Osman Gazi üç defa çarpıştılar. Bu çarpışmalarda Osman Gazi'nin kardeşi Sarı Yatı ve kardeşinin oğlu Bay Hoca şehit düştü. Bu çarpışmaların bir özelliği de, Osman Gazi'nin, babası Ertuğrul'un çevre Rumlarla sulh stratejisini terk etmesidir. Şeyh Ede Balı ve Vefai gazi-erenlerinin bölgedeki artsan tesirleri, Osman Gazi'de bir strateji değişikliğini mecbur kılmış olsa gerek.
🔺 Osman Gazi, meşhur rüyasını, ilk çatışma olan Ermeni Beli pususunda yeğeni Bay Hoca'yı kaybetmesinin üzüntüsünden harap olduğu bir gecede görür. Aşıkpaşazade bu rüyadan sonra Osman Gazi himmet kılıcını beline doladı der. İşte tam burası değişen stratejinin ilan olduğu yerdir. Kılıcı kuşandıran yakın zamanda kayınbabası da olacak olan Şeyh Ede Balı'dır. Ardından ilk -İnegöl için stratejik bir alanda bulunan- Kulacahisar fethedilir. Kulacahisar'ı Osmanlıların ele geçirmesi sonrasında İnegöl tekfuru Karacahisar tekfuru ile anlaşır. Karacahisar tekfurunun kardeşi İnegöl'e yardıma gelir. Bu da İkizce Savaşı'dır. Kalanoz burada öldürülür.
🔺 Osman Gazi yine de bu ittifakın ve çatışmada şehit düşen kardeşi Sarı Yatı'nın intikamını almak için Karacahisar'ı aklına koyar. Bu arada yaşananlar Selçuklu Sultanı Alaeddin'in de kulağına gider. Bizde İslam gayreti yok mudur deyip Osman Gazi'ye Karacahisar baskını için yardım göndermeye niyetlenir. Hatta bizzat kendisi gelir.
🔺 1288… Osman Gazi Karacahisar önündedir. Yanında Selçuklu Sultanı Alaeddin de vardır. Fakat burada bir sorunla karşı karşıya kalırız. O dönemde Selçuklu Sultanı Alaeddin değil, II.Mesud'tur.
🔺 Osman Gazi, Karacahisar'ı fethederken gerçekten Selçuklu ordusundan destek almış mıdır? Aldıysa bu sırada bu desteği kim sağlamıştır? 1288'de Selçuklu tahtında Alaeddin değil de II.Mesud varsa kaynaklara dönemin Sultanı neden Alaeddin diye geçmiştir? Bu soruları da bir başka yazının konusu olduğundan burada yanıtlamaya girişmiyorum fakat şu kadar söyleyebilirim: II.Mesud, büyük gazi-eren Sarı Saltık ve Balkanlara geçen Çepnilerin bağlı olduğu Moğol muhalifi Sultan II. İzzeddin Keykavus'un oğludur. Osman Gazi'ye yardımı şaşırtıcı olmayacaktır fakat elimizde bunu doğrulayacak bir veri olmadığını unutmamak lazım.
🔺 Osman Gazi nihayetinde Karacahisar'ı fetheder. Efsaneye göre ileride (1299) ilk bağımsızlık hutbesi de burada okunacaktır (Halil İnalcık bu verilere muhalefet eder ve bağımsızlık tarihini Bapheus Savaşı'ndan alır. Bu da 1302'dir). Peki, Karacahisar fethinin 1288 gibi erken bir tarihte gerçekleşmesi bize Osman Gazi'nin o dönemde sahip olduğu güçle ilgili ne / neyi / neleri ifade eder? Kâğıt üzerinde belki de hiçbir şeyi. Genel görüşe göre: Osman Gazi daha üç yıl öncesine kadar Söğüt – Domaniç arası yaylak – kışlak Türkmen göçünü idare eden bir oba beyidir. Hatta İnegöl tekfurunu Bilecik tekfuruna şikâyet edecek kadar da çaresizdir. Fakat şartlar gayret kemerini beline dolamasına neden olur: Üç sene gibi kısa bir sonra Karacahisar Kalesi gibi mühim bir yeri ele geçirir.
🔺 Buraya kadar anlatılan hikâye bir kahraman doğuyor klişesine benzer. Siz misiniz göçebe Türk'ü rahatsız eden… Emir Çoban ciddiye almasa ne olur, o bulunduğu bölgede yaşayan zalim tekfurlara aşırı sinirlenmiştir ve 3 senede bir süper kahramana dönüşmüştür. Peki, bu muazzam gelişim hikayesi konu Osman Gazi olduğunda mümkün mü? Evet, neden olmasın… Tarık Buğra da Osmancık romanında ele avuca sığmayan haylaz Osmancık'ın nasıl Osman Gazi'ye dönüştüğünü işlemiştir. Karacahisar Kalesi'ni yerinde görmeyen her tarihçi ya da okur yazar için bu doğrusal gelişim çizgisine inanmak mümkündür.
🔺 Bir gün evvel Bolu çevresinde geziler yaptığımız Haşim hocamla bu sefer Eskişehir'de buluştuk. Bize, Orta Çağ söz konusu olduğunda epey orijinal verilen ortaya koyan genç tarihçi Vedat Turgut da katıldı. Epey sisli / puslu bir gündü. Gelen haberlere göre sis bütün bölgeyi İstanbul'a kadar sarmıştı. Biz o siste bir gece önce Bolu'nun güneyindeki dağ yollarından Eskişehir'e gelmiştik. İlk gözlemimiz, Osman Gazi ve yoldaşlarının çok zorlu bir coğrafyada mücadele verdikleri yönündeydi. Şimdi sırada Karacahisar vardı.
🔺 Karacahisar Kalesi askeri koruma altında olan bir bölgedeydi. Bölgeye yaklaştığımızda bizi askerler durdurdu. Bilgi verdik. Kazı başkanı Hasan Yılmazyaşar birkaç gün evvelinden gerekli izinleri almıştı. Askerler de geçit verince bir patika yola girdik. Yol oldukça dik ve virajlıydı. Sisten her yer kahverengiydi. Yolun sağ tarafı uçurum, ağır ağır çıkıyorduk. Hemencecik varacağımızı sandığımız Kale bir türlü görülmüyordu. Bir süre sonra sinirler bozuldu ve gülmeye başladık. Bu tepeleri atlarıyla muhasara için aşan Osman Gazi ve yoldaşlarını düşündük.
🔺 Nihayetinde beyaz prefabrik yapılara ulaştık. Bizi kazı başkanı Hasan hoca karşıladı. Sisten seçilemeyen bir bölgeyi gösterip "Normalde Hisar buradan gözükür ama sisten kayboldu…" dedi. Hava bu tepede oldukça sert rüzgarlı ve tabii soğuktu. Elektrik sobalı prefabriklere sığındık. Hasan hoca bir pencereye yaklaşıp "Eskişehir olduğu gibi altımızda, hava açtığında manzarayı seveceksiniz, ayrıca Kale'nin neden burada konuşlandığını da anlayacaksınız" diyerek kahverengiden başka bir şey gözükmeyen yerleri işaret etti. Biraz ısındıktan sonra Hisar'a doğru yürüdük. Yürürken sol tarafımız uçurumdu. Hisar'ın kapısının çevresi sarılı olduğundan duvarla uçurum arasındaki bir metrelik toprak yoldan geçtik. "Hasan hocam…" dedim, "burada ayağım takılsa, düşsem, Eskişehir'e kaç dakikada varırım?"
Karacahisar, Bizans tarafından 7.yüzyıl başında inşa edilmiş. O dönemde gerçekleşen Sasani baskınlarına karşı savunma amacıyla olsa gerek. Bazen unutulmuş, bazen güçlendirilmiş… Gördüğümüz Kale tam üç katlıydı. Her kat ayrı bir dönemin tekniğine işaret ediyordu. Bu Kale hem çok yüksekte, hem oldukça geniş bir alana yayılmış, hem de güçlü duvarlarla korumaya alınmıştı. Aklıma o an göçü incindiği için bu Kale'yi fetheden Osman Gazi geldi. "Hasan hocam…" dedim, "göç sırasında İnegöl tekfuru peynirini çaldığı için böylesine güçlü bir Hisar'ı fethetmiş olabilir mi Osman Bey?" diye yarı müstehzi sordum. Soruma güldü. "Aydınlatmaya çalıştığımız noktalardan biri de bu…" dedi, "Osman Gazi'nin erken dönemde sahip olduğu güç…"
Hisar hakkında geniş bilgi edinmek isteyenler Aktüel Tarih'in ilk sayısında yer alan Hasan Yılmazyaşar hocanın makalesini okuyabilirler. Anlaşılan o ki Osman Gazi her zaman güçlü ve o fetih günleri için yetiştirilmiş büyük bir liderdi. Sahada yapılan gözlemler gelişim romanı çizgisini modern birer fanteziye indirgiyordu.
Mehmet Hakan Kekeç