Şimdiden veya şimdilik Suriye'de kimin kazandığını veya kimin kaybettiğini söylemek, tayin etmek zor olsa da güçlenen ve zayıflayan tarafları tespit ve teşhis etmek daha kolay. Güçlenen taraf şüphesiz Ruslar olarak ortaya çıkıyor. Ruslar Suriye'de en azından denenmemiş silahlarını deneyerek savaş gücünü ortaya koymuştur. Afganistan deneyiminden dolayı karaya inmekten kaçınmış, sadece vur kaç taktiğine ve lejyonerlere dayalı bir savaş yöntemi gütmüştür. Bunun neticesinde fazla hasar vermemiştir. İranlı unsurlar ise zamanla Rusların ayak işlerini gören güç haline gelmiştir. Rus basınının analizlerinde de görüldüğü gibi İranlıların savaşma kabiliyetleri, gücü kötü not almıştır. Savaşta gösterdiği yararlılık veya performans oldukça zayıftır. Bunun neticesinde şöyle bir analiz yapmak mümkündür: Esasında İran Suriye'de hem kendisini hem de Esat karşıtı Suriye halkını zayıflatarak burada kendisinden çok İsrail ve Amerikan çıkarlarına hizmet etmiştir. Sadece Suriye'de zayıflamamış aynı zamanda içerideki savunma hatlarını da zayıflatmıştır. Kısaca ABD'nin İran'a yıldırım ve baskın bir askeri hareket düzenleme ihtimalini artırmış ve Amerikan güçlerini cesaretlendirmiştir. Askeri anlamda Suriye'de göz dolduramaması ile kendi güvenliğini de riske atmıştır. Kendi milli sınırlarında sırtını ve arkasını açık hale getirmiştir.
Peki ABD gayri resmi olarak Irak gibi ülkelerde ortak olduğu İran'dan kopabilir mi ve ondan neler bekliyor, istiyor? Trump yönetimi öncelikli olarak gerginliğin düşürülmesi için İranlıların kendisini aramasını istiyor. Bu yönde bir takıntısı var. Asıl mesele ise Obama yönetimiyle imzaladığı nükleer anlaşmayı bir kez daha gözden geçirilmiş, tadil edilmiş haliyle kendisiyle de imzalaması. Anlaşmanın tadilatı şekli de olabilir. Yeter ki Trump'ın şahsi arzularını tatmin etsin, isteklerine cevap versinler. İsrail namına İran'dan ek bir talebi daha var o da Suriye'yi boşaltması.
Bu konuda ciddi oldukları varsayılabilir. Nitekim Trump yönetiminin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey İranlıların Suriye'den tamamen çekilmelerini istemiştir. Şimdi İranlılardan cepheyi soğutmaları isteniyor. Katar'ın eski Dışişleri Bakanı Hamd Casim al-i Sani de ABD ile İran arasında bir savaşın patlak vermesini öngörmediğini, bu ihtimali zayıf gördüğünü söylese de aradaki en pürüzlü dosyanın Suriye dosyası olduğunu ve İsrail namına artık Amerikalıların İran'ın Suriye'den çekilmesini istediklerini ifade etmektedir. Kısaca Amerikalılar İran'dan bila kaydu şart Suriye'yi boşaltmalarını istiyorlar. İran ise sonuna kadar Suriye'de tutunmanın yollarını arıyor. 2015 yılında Putin'i Suriye'ye davet etmelerinin nedeni de buydu. İran Amerikalıların talepleri doğrultusunda Suriye'den çekilecek olursa imparatorluk hayali suya düşecek. İran, Irak, Suriye Lübnan zincirinden bir halka düşecektir. İran için karar vermek zor ama baskılara direnme imkanları da sınırlı. Amerikalılar Yüzyılın Pazarlığı meselesi üzerinden Filistin cephesini yatıştırmak ve soğutmak istiyorlar. Anlaşma metninde Hamas ile İslami Cihad'ın adını zikretmelerinin nedeni de bu. Birincisi, Filistin'in yamalı bohça kalması işlerini geliyor ikinci olarak dağınık unsurları da anlaşmanın çerçevesine dahil ederek bu cephenin yatıştırmasını sağlamak istiyorlar. Filistin cephesinin yatıştırılmasının ya da İsrail'in güvenlik kaygılarının giderilmesinin yollarından birisi başlangıçta Sunni direnişi kırmak ve Esat'ı ayakta tutmak İran'ın varlığını iktiza etse de şu merhalede onlara ihtiyaç kalmamıştır. Varlıkları gereksiz hale gelmiştir. Kısaca bundan kurtulmak istiyorlar.
Şimdi Amerikalılar şöyle bin denklem dayatıyorlar: Ya Suriye'yi de kapsayacak şekilde Filistin cephesini soğutmak ya da mukabilinde İran'a cephe açmak ve bu cepheyi ısıtmak. Bilindiği gibi İran araçsallaştırdığı Filistin meselesinde Hamas, İslami Cihad gibi unsurları kart olarak kullanıyor. Bu suretle tehlikeyi sınırlarından uzak tutmak, savuşturmak ve ek kartlara sahip olmak istiyor. Yoksa Kemal Hatip gibi Filistinlilerin dediği gibi Kudüs Tugayları Suriye veya Irak halkını öldürmekten başka ne iş yapar? İsrail'e bir sille tokat mı attılar? Öyle ise niye Kudüs Tugayları? Suriye'de Şii unsurları Filistin'de ise İsrail'e karşı Filistinli unsurları vekalet savaşları için kullanıyor.
Geçmişte tutmayan senaryolar olmuştur. Bunların en meşhurlarından birisi Soğuk Savaş boyunca ya da günlerinde Senatör Joseph Raymond McCarthy'nin çıkmayan kehaneti olmuştur. Kehanetin muhtevası şudur: Bu kış komünizm gelir. Bize de uğrar. İsa'nın (AS) Roma'ya hiç uğramadığı gibi Soğuk Savaş boyunca komunizm de ABD'ye hiç uğramamıştır. İkinci kehanet de George Walker Bush dönemine aittir. 2000'li yılların başlarında hep şöyle söylenmiştir. Bu bahar ABD İran'a vurur! Meseleyi en iyi bir Azeri ezgisi ve şarkısı anlatıyor: Bahar geldi geçti sen gelmez oldun!
Her iki taraf da birbirine karşı yürükleri ağızlara getiren bıçak sırtı politikası (edge policy/siyeasetü'l hafe) uygulamıştır.
ABD BU DEFA CİDDİ OLABİLİR Mİ?
Burada iki görüş var. Bunlardan birisi İran Devrim Muhafızları'nın yeni komutanı Hüseyin Selami'ye ait. Ona göre, ABD blöf yapıyor ve hazırlıklı olan İran'a saldırmaya asla cesaret edemez. Keza ABD sonuçta burada deplasmanda savaşacaktır bu da caydırıcı faktördür. İranlılar 2 bin kilometrelik menzile sahip füzelerine güveniyorlar bunların uçak gemilerine karşı yeterince caydırıcı olduğuna inanıyorlar. Bunu Amerikan zaviyesinden destekleyen veriler de v ar. Söz gelimi John Bolton gibiler hevesli olsa da Trump, Venezuela'ya bir askeri çıkartma noktasında mütereddit davranıyor, pek hevesli görünmüyor. Öteki askeri uzmanlar ise tehditlerin hafife alınmaması gerektiğini söylüyorlar.
İranlı askeri uzmanlardan Sadık Meleki, Hüseyin Selami'den farklı düşünüyor ve bazı önlemler alınmazsa savaşın kaçınılmaz olacağını ve ABD'nin başvuracağı vur-kaç ve baskın taarruzla kesinlikle İran'ı dize getireceğini ona büyük hasar vereceğini söylüyor. Bu durumda ABD kaybettiği heybetini geri kazanmış olacaktır. Bu adım ayrıca İran'ın Suriye'den sökülmesini kolaylaştıracaktır. Saldırı durumunda İran'la ilgili iki senaryo öne çıkıyor.
Birincisi, İran'ın bir daha belini doğrultamayacağı şekilde hassas merkezlerine ve askeri noktalarına baskın bir askeri darbe vurulması.
İkinci senaryo ise daha kapsamlı bir saldırı ile birlikte sınırlı bir kara harekatı öngörüyor. Bu da İran'ın parçalanmasına ve milli devletçiklere bölünmesine yol açacaktır. Bu ise karaya askeri bot indirmeyi gerektiriyor. Her iki senaryodan hangisi hayata geçirilirse geçirilsin bölgede tansiyonu yükseltecektir lakin İran'ın nüfuzu bir daha toparlanamayacak bir şekilde daralacak ve gerileyecektir.
Hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin her iki senaryo da İran rejiminin bitişi anlamına gelecektir. İran'a muhtemel bir darbe karşı ağırlığı güçlendirme ihtimalini barındırmıyor. Zira zaten bölgede denge kalmadı. İran'ın karşısında diri bir Sünni cephe ve denge bulunmuyor. Mısır, Suudi Arabistan ile BAE ise zaten İran'ın Suriye'de yaptığını kendi ülkelerinde uygulayarak kendi İslamcı Sünnilerini tepeliyorlar. Demek ki İran'ı vurması halinde ABD'nin bölgede bir denge gözetmesi gerekmiyor. İran'la Sünni dünyayı zayıflattı ve sıra İran'a geldi… İran da, Irak ile Afganistan gibi ABD önündeki Sünni cepheleri zayıflatarak sırayı kendisine getirmiş oldu. Buna ters etki diyorlar. Sünnileri zayıflatırken Amerikalıları güçlendirmiş oldu. Tersinden ABD de Sünnileri zayıflatarak İran'ı güçlendirmiştir.
ABD gibi düşman varken yine de İran'ın fazladan dosta ihtiyacı yok. Arap Şair Cerir bin Atiyye el Yerbui bundan 14 asır önce bunu şöyle terennüm etmiştir: Ferezdak, Mirbe'yi ölümle tehdit etmiş. Ne gam! Mirbe! Sakın dert, tasa etme ve tehditlerine aldırma aksine bu tehditleri sınırsız selametinin habercisi bil!
Şimdiye kadar Amerikan düşmanlığı İran'a esenlik getirmiştir. Faysal Kasım'ın yazdığı gibi George Walker Bush tehdit etmiş Afganistan ile Irak'ı anahtar teslimi onlara vermiştir. Suud eski Dışişleri Bakanı Suud el Faysal'ın tabiriyle altın bir tepsi içinde Irak'ı acemlere teslim etmiştir. Obama tehditler savurmuş Suriye ile Yemen'i onlara vermiştir. Yeni Ferezdak numunesi veya müsveddesi Trump'ın tehditleri bakalım ne getirecek, ne halt edecek?
Mustafa Özcan