Napolyon müsveddesi veya çakma Napolyon Halife Hafter 80 gün önce işgal ettiği Giryan'da tutunamayınca ve Trablusgarp'ın ele geçirme rüyası sönünce bunun suçunu Türklere yüklemeye kalkıştı. Neymiş Vifak Hükümeti adına veya Serrac hükümeti adına savaşı Türkler komuta ediyormuş ve Hafter güçlerini Türk operasyon merkezi veya savaş karargahı püskürtmüş. Bu anlamda Trablusgarp'ın 100 km güneyinde yer alan Giryan kenti devrimcilerin Stalingrad'ı haline geldi. Yani son savunma hatları düşmeden Libyalı Napolyon Hafter'in güçlerini püskürttüler. İşte bunun acısını Hafter Türkiye'ye hayali savaş açarak çıkarmaya, telafi etmeye çalışıyor. Libya'nın karasını havasını ve deniz kıyılarını Türklere yasak etti. Türkiye'den kalkan uçaklar veya gemiler Hafter güçlerinin hedefi haline gelecek. Keza Libya'dan kalkacak uçak ve gemiler de öyle. Bu sınırda kalsa yine de haklı bir yönü bulunabilir. Adam enseyi tümden karatmış. Libya'yı tümden Türklere yasakladı ve halkı buldukları veya ele geçirdikleri yerde Türkleri parçalamaları ve cezalandırmaları için kışkırtıyor. Adam birinci sınıf avanak! Resmen halkını kara korsanlığına teşvik ediyor. Bunu daha önce Suriye politikasından dolayı Türkiye'yi cezalandırmak isteyen Şii milisler Bağdat'ta bir stadyumda çalışan Türkleri kaçırarak denemişlerdi. Beyrut'ta da Hizbullah taşeronu bazı kimseler Türklere veya THY mensuplarına karşı benzeri korsanlık eylemlerine imza atmışlardı.
Hafterci Libyalılar, Giryan bozgunu dolayısıyla galeyan ve kaynama halinde imişler ve bunun öfkesini Türklere fatura etmişler. Giryan'da Hafter güçlerinden ele geçirilen yaralı askerler savaş hukuku hiçe sayılarak güya infaz edilmiş. Bunun intikamını Türklerden almak istiyorlar. Yaralıların infaz edilmesi Hafter güçlerinin acizliklerini gösteren kocaman bir yalan ve Türklere karşı psikolojik savaş aracı olarak kullanıyorlar. Bu iddianın aslı astarı yok tabii.
Hafter'in askeri sözcüsü Ahmet Mismari salyalar eşliğinde Türklerin ayağını denk almasını istiyor. Ahmet Mismari daha önce Muhammed bin Selman'ın askeri sözcülüğünü yapan Ahmet Asiri'ye benziyor. Sonra Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesiyle bağlantılı çıkmıştı. Ahmet Mismari de biraz eşeleseniz savaş suçlusu çıkabilir. Asi Tobruk rejimi Türkiye'yi düşman ilan etti ve resmen savaş açtı. Halife Hafter meşru Libya hükümeti ve Sarrac'ı terörist olarak nitelendirirken Türkiye'yi de düşman kategorisine soktu. Giryan'ı kaybetmesinden sonra da seferberlik ilan etti. Bilindiği gibi Suudi Arabistan ile BAE ve ilaveten Mısır 2014 yılından beri asi ve çete lideri Halife Hafter'i destekliyor. Giryan'daki çarpışmalardan sonra ricat durumu sırasında Hafter'e bağlı askerler geride çok sayıda Amerikan menşeli ve BAE'ye ait silah ve mühimmat bıraktı. Bunlar ganimet olarak Trablusgarp hükümetinin eline geçti. Türkler ve Osmanlı ile tarihten beri özel bağları olan Mısrata şehrinde yayınlanan Ahbar-ı Misrata gazetesine göre asiler arasında yabancı unsurlara da rastlandı. Bunlar BAE, Fransa ve Mısır uyruklu. Esir olarak gele geçirilenler arasında en az 10 BAE ve 5 de Fransız subay bulunuyor. Türklerin Trablusgarp'ta karargah kurduklarını söyleyenler kendi saflarında muhtelif uyruklardan subay barındırıyor ve istihdam ediyorlar. Bu arada Hafter'in bozgunu Mısır, Suudi Arabistan ile BAE'nin Libya bozgunu demektir.
Belki de çakma Napolyon Hafter'i en fazla öfkelendiren husus siyasi analizci Abdulhakim Matuk'un ifadesiyle (Sputnik'e yaptığı değerlendirmede) Giryan'ın kaybedilmesiyle birlikte cephedeki güç dengesinin bozulmuş ve tersine dönmüş olmasıdır. Elbe Adasına sürülen Napolyon Bonapart Ada'dan kaçmış ve ordu kurarak Paris'e doğru yürümüş ve yürüyüşünü muzaffer olarak tamamlamıştı. Auzu Şeridi bozgunundan sonra Amerikalılarca devşirilen Hafter de 2011 yılından itibaren İslamcıları temizlemek üzere geri dönmüştü. Giryan bozgunu onun için ikinci bir Auzu Şeridi bozgunu sayılabilir. Türklere yönelik Libya çöllerinde savaş kararı almasıyla Don Kişot'u hatırlattı. Nitekim, Mahmut Şemmam Hafter'in kararlarının aptalca bir karar olduğunu ve cephede hiçbir karşılığı olmadığını söylemiştir.
Esasında Hafter 'lakit' yani buluntu bir adam. Bununla birlikte kendisini Napolyon sanıyor. Zaten İslam dünyasında kurtarıcı hastalığına kapılan, yakalan kimileri kendini Mehdi sanırken Fransız kültürü havzasında yer alanlar ise kendini Napolyon sanıyor. Hastalık aynı hastalık sadece adı farklı! İslam diyarlarında siyasi hastalığın adı Mehdicilik (Ebu'l Hasan en Nedevi kitaplarında bu hususu iyi analiz eder) diyar-ı Fransa'da da Napolyon olma hevesidir. Şimdiki zamanda ise daha çok 'de Gaulle özentiliği' var ve kurtarıcı figürü haline gelmiştir. Kenan Evren'den Saddam'a herkes bir zamanlar kendini de Gaulle sanmıştır. Küllerinden doğan kurtarıcı!
Tipik Napolyon hastalığına yakalananlardan birisi Orta Afrika Cumhuriyeti eski cumhurbaşkanlarından Jean-Bédel Bokassa'dır. Jean-Bédel Bokassa hem Napolyon Bonapart hem de Salahaddin Eyyübi'ye özenmiş ve bir ara adını Salahaddin Ahmed Bokassa olarak değiştirmiştir. Halife Hafter'in efendileri Salahaddin isminden ürkecekleri, hoşlanmayacakları için o tercihen Napolyon'a özenmektedir. Bokassa, Fransa eski cumhurbaşkanlarından Valéry Giscard d'Estaing'e hediye ettiği elmaslardan söz edince adını çizdirmiştir. Sarkozy'nin Kaddafi'den seçim yardımı aldıktan sonra Kaddafi'nin bunu sağda solda faş etmesi, fısıldaması ve 'ben Sarkozy'nin velinimetiyim' demesi böbürlenmesi üzerin susturulmasına ihtiyaç doğmuştur. Bu fırsatta Libya halk hareketiyle birlikte gelmiştir. 2011 yılında iz ve delil karartmak için Sarkozy halk hareketini de fırsat bilerek Kaddafi'nin üzerine binmiştir. Bokassa kendini Napolyon sanıyordu Kaddafi ise kendisini Afrika'nın krallar kralı ilan etmişti. Şifayab olmadan tamuyu boyladı.
Giryanlı ve Mısratalı savaşçılar Cezzar Ahmet Paşa gibi Libyalı Napolyon'u dize getirdiler, durdurdular. Adam küplere bindi. Dengesini kaybetti ve hezeyana başladı.
Karşımızda kurtarıcılık hastalığına tutulmuş yeni bir hasta var. Adı Halife Hafter. Allah şifalar versin!
Mustafa Özcan