Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM Genel Kurulun da elindeki harita ile birlikte İsrail'in değişen ve genişleyen sınırlarına temas etti. İsrail'in yayılmacı karakterde bir ülke olduğuna temas etti. Neden sınırları olmadığı sorusunu ortaya attı. Gerçekten de neden İsrail'in kalıcı sınırları yok? Bunun bilinen ve bilinmeyen nedenleri var. Elbette bunun nedenlerinden birisi yayılmacı yapısı ve karakteri. Bununla birlikte zamanla Filistinlilerin direniş ve mücadelesi sonucu daha geniş sınırlara ulaşamayacağını hissetmiş olmalıdır. Bu nedenle de 1979 yılında Camp David Antlaşmasıyla birlikte 1967 yılında Mısır'dan aldığı Sina Yarımadasını geri vermeyi kabul etmiştir. Sadece pürüzlü olarak Taba meselesi geriye kalmış; Türkiye'nin katkıları ve sağladığı Osmanlı dönemine ait haritalar sayesinde bu mesele de Mısır lehine çözülmüştür. Güney sınırlarında pürüzlü olarak geriye sadece Gazze Şeridi kalmıştır lakin Gazze Şeridi Mısır'a değil Filistinlilere ait olduğundan İsrail elinde tutmaya devam etmiştir. Şaron, Filistinlilerin eylemlerinden kurtulabilmek için Gazze Şeridi'nden 2005 yılında tek yanlı olarak geri çekilmiştir. Böylece İsrail'in güney sınırları fiili olarak taayyün etmiştir. Kuzey sınırları da güney sınırları gibi herhangi bir anlaşmaya varılmadan tek yanlı ve fiili olarak oluşturuldu. 1978 yılında fedai eylemleri nedeniyle İsrail Litani Nehrine kadar olan Lübnan topraklarını hedef almış ve ardından Antony Lahd komutasında 'Güney Lübnan Ordusu/SLA' adıyla Hristiyan işbirlikçilerden müteşekkil işbirlikçi bir milis gücü tesis etmiştir. Güney Lübnan Ordusu (SLA) İsrail ile Filistinli fedailer arasında tampon bir güç haline gelmiş ve kontrol ettiği bölge de tampon bölge hüviyeti kazanmıştır.
Beyrut Kasabı olarak da anılan Ariel Şaron 1982 yılında Beyrut'a girmiş bu suretle Güney Lübnan Ordusu'nun yapısı daha da pekişmiştir. Ehud Barak ise burayı elde tutmanın maliyetinin yüksekliğini nazara alarak ve de fedai eylemlerine gerekçe yapıldığını görerek 2000 yılında tek yanlı olarak Litani Nehri'nin güneyini boşaltmıştır. Böylece 12 yıllık geçmişi olan Güney Lübnan Ordusu birlikleri veya milisleri de tarihe karışmış, mensupları da İsrail'e yerleşmiştir. Bu itibarla 2000 ile 2005 yılları arası İsrail'in güney ve kuzey sınırları fiilen teşekkül etmiştir.
FİLİSTİN'İN SINIRLARININ TAYİNİ
Çeyrek yüz yıllık bir geçmişi olan Oslo Anlaşmasıyla birlikte mutasavver olarak Filistin'in sınırları da belirlenmiştir. Oslo Anlaşması Clinton'ın huzurunda Yaser Arafat ile İshak Rabin arasında 13 Eylül 1993 tarihinde teati edilmiştir. Oslo anlaşması "Filistin özerklik düzenlemeleri üzerine bir ilkeler bildirgesidir. 13 Eylül 1993 tarihinde imzalanmış ve imzalanmasından 5 yıl sonra, yani 1998'de, bir Filistin devletinin kurulmasıyla bitmiş olması planlanıyordu. Pürüzlü alanlar tecil edilmiş, sonraya bırakılmıştı. Kudüs'ün statüsü meselesi de en geç 1999 yılında çözüme kavuşturulacaktı. Bununla birlikte fanatik Yahudiler 1995 yılında Rabin'i öldürerek süreci sabote ettiler. Böylece Filistin ile İsrail arasında sınırların belirlenmesi süreci de ilanihaye ertelenmiş ya da belirsiz hale gelmiş oldu. Önce Netanyahu ardından da Şaron süreci rayından çıkarmış ve tek yanlı olarak taahhütleri askıya almıştır. 1987 yılında patlak veren Birinci İntifada karşısındaki katı tutumundan dolayı adı 'kemik kırana' çıkan Rabin alışılmadık bir biçimde İsrail'in sınırlarını çizmeye kalkıştığında bedelini hayatıyla ödemiştir.
Saddam Hüseyin ile Enver Sedat kendilerini savaşın ve barışın kahramanı olarak takdim etseler de İsrail toplumu Rabin'e savaşın ve barışın kahramanı olmasına izin vermemiştir. Soldan gelen Rabin sağdan gelen Şaron sertliklerine rağmen attıkları geri adımlarla destekçilerini şaşırtmışlardır. Her ikisi ya da içlerinden birisi yaşamış olsaydı belki de İsrail'in sınırları tek yanlı da olsa büyük çapta taayyün etmiş ve çizilmiş olacaktı. Rabin yaşasaydı belki de 1999 yılı harita meselesinde final yılı olacaktı lakin suikastçıları buna izin vermemiş, önüne geçmişlerdir.
2005 yılında Gazze'den çekilen Şaron ise 2010 yılında İsrail'in sınırlarını çizmiş olmayı temenni ediyordu. Utanç Duvarının da mimarı olan Ariel Şaron 2006 yılında felç geçirdikten sonra bitkisel hayata girmiş ve 2014 yılında da ölmüştür. Hayat seyri ve akışı hayata geçirmeyi tasarladığı şeylerin önüne geçmiştir.
Rabin'in ortaklarından Şimon Peres de bir konuşmasında barışta geri vermek kaydıyla savaşlarda fazladan toprak kazandıklarını, işgal ettiklerini ama sıra geri vermeye gelince ellerinin buna yanaşmadığını, varmadığını söylemiştir.
İsrail'in barış bozan yapısını damarlarında, karakterinde aramak gerekir. Yahudiler sınırlı olarak savaş yapabilirler ama barışı ileriye götüremezler. Barış bozan bir yapıları ve karakterleri vardır.
Barış bozuculuk karakterlerinde köklüdür. Onun ötesinde Yahudilerin dikotomik bir yapıları vardır. Bu nedenle Rabin örneğinde olduğu gibi içlerinden bir grup barışa yanaşsa bile öteki gruplar buna izin vermemektedir. Kur'an buyruklarında birçok yerde Yahudilerin bu zıtlaşma üreten, dikotomik yapılarına işaret ve vurgu yapılmıştır. Nitekim, Bakara Suresinin 100'uncü ayetinde bu karakterleri açıkça ifade edilir: Ne zaman onlar bir ahitte, bir anlaşmada bulundularsa içlerinden bir bölük onu bozmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmezler.
Kısaca, 25 yılın tanıklığıyla Oslo sürecinde de olduğu gibi ne zaman bir anlaşma yaparlarsa içlerinden bir bölük bunu bozmaktadır. Bir başka ayette de içlerindeki derin ihtilaf nazara verilmektedir: Aralarındaki çekişme çetindir onları birlik zannedersin ama kalpleri dağınıktır ( 59/14).
Kısaca, İsrail halkının yayılmacı karakteri, emelleri bir yana dikotomik yapılarından dolayı kendi istekleriyle barış yapmaları mümkün değildir. Üzerinde kahir bir güç olmadıkça İsrail barış yapamaz ve sınırlarını tayin edemez! Kendi göbeğini kendi kesemez!
Mustafa Özcan