Arama

Mustafa Özcan
Kasım 13, 2019
Şarani’den Şaravi’ye…

Birkaç haftadır Mısır, Şaravi tartışmalarıyla çalkalanıyor. Tabir caizse bir deli bir kuyuya bir taş attı, kırk akıllı çıkaramıyor. Esasında Mısır'da sair İslam ülkelerinde olduğu gibi bir ridde dalgası esiyor. Bu ridde dalgasına karşı bir bariyer veya dalga kıran olarak Hazreti Ebubekir bulunmuyor. Ridde ifadesi irticanın panzehridir ya da İslami literatürde irticanın karşılığıdır. İslam'ı irtica görenlerle İslam'ın irtica gördükleri farklıdır. Zıt istikametleri temsil ederler. Ridde cahiliye dönemine dönüştür.

Abdulfettah Sisi ve darbeciler darbeyi siyasal İslam'a karşı yaptıklarını savunuyorlar. Hiç de öyle bir durum görülmüyor. Bununla birlikte darbecilerin apolitik olan Ezher kurumuna ve Ezherlilere karşı baskıcı, frenleyici tutum takınmaları, yaklaşımları, iddialarını tekzip etmektedir. Mehmet Ali Paşa Ezher'in vakıflarını dolayısıyla malını mülkünü (emlakını) müsadere ederek özerkliğini kaldırması sonrasında onları memur seviyesine indirmiş ve dizginlemiştir. Midelerinden devlete mahkum etmiştir. Her reform süreci sonrasında Ezher ruhundan ve kimliğinden arındırılıyor. Aslına ve mazisine yabancılaşmıştır. Nasır ile Mübarek dönemlerinde Ezher sekülerleştirme kampanyalarına tabi tutulmuştur. Günümüzde de Sisi sufi karakterli Eş'ari çizgisini temsil eden Ezher Şeyhi Ahmet Tayyip ile çekişmektedir. Kavga küllense de yer yer dumanı tütmektedir. Sanatçı Şerif Münir'in kızı olan Esma Şerif Münir bir sosyal medya hesabında takipçilerinden kendisine bir hoca tavsiye etmelerini ister. Kendi ifadesine göre hocaları ve alimleri gözü tutmamaktadır. Dedesinden kalma bilgilerle mücehhez olduğunu ve bazı konuları, tavsiye edilen hocalara danışmak istediğini söyler. Bunun üzerine kimileri dünyasını değiştirmiş olsa da Muhammed Mütevelli Şaravi'yi tavsiye ederler. Mısır'ın gelmiş geçmiş, en tanınmış halk hocalarından birisidir. Hakkında müceddit teması işlenmiştir. Halkı irşat etmek tecdidin boyutlarından birisi ise Muhammed Mütevelli Şaravi işte tam bunu yapan adamdır. Bu boyutu en iyi temsil eden kimselerden birisidir. Tavsiye edilen isim herkesçe muteber bir isimdir. Ona ümmetin davetçisi, davetçilerin imamı, ümmetin vicdanı denmektedir. Sağdan sola soldan sağa bütün Mısırlıların ismi üzerinde ittifak ettikleri belki de ikinci bir isim yoktur. Esma Şerif Münir dudak büker ve onu anlamadığını söyler ve aşırı görüşleri olan birisi olarak tanımlar. Baltayı taşa vurmuştur; Şaravi severlerin hışmına uğrar. Özür dilese ve 'Şaravi hayatta olsa ve yaşasaydı beni affederdi' dese de aleyhindeki galeyanı dindirememiştir. Ateşin kuru otlar üzerinde yayılması gibi Mısır çalkalanmaya başlar. Bozacının şahidi şıracı misali Feride Subaşı gibileri de benzer vakitlerde tartışmaya ateş taşırlar, alevlendirirler. Daha önce de esasında Sisi'nin borazanlardan olan İbrahim İsa gibiler Mübarek döneminde Muhammed Mütevelli Şaravi'nin etini çekiştirmek ve itibarsızlaştırmak isterler. Feride Subaşı ile Esma Şerif Münir esasında 'Hristiyan bulaşığı' isimler arasındadır. Esma'nın annesi Kıpti'dir yani yerel Hristiyan kilisesine bağlıdır. Keza babası Müslüman olmakla birlikte annesinden etkilenmiştir ve İslam ile Hristiyanlığı karma, halita haline getirir. Eklektik düzeyde ya da arafta yaşarlar. Feride Subaşı da daha sonra Müslüman olsa da çocukluğunu Hristiyanlar arasında geçirmiştir. Kimlik aşınması yaşamıştır. Bizim dünyamızdan Mine G. Kırıkkanat'ı hatırlatır. İslam açsından bunlar yaralı bilinci temsil ederler. Luis İvad gibidirler. Muhammed Mütevelli Şaravi ise Hristiyanlara saygılı olmakla birlikte akide açısından Hristiyanlığın inanç esaslarına sorgular. Bu saygısızlık değildir.

Papa Şennude ile şahsi dostluğuna rağmen Hristiyanlık konusunda Kur'an buyruğuna ve çizgisine ters düşmez. Dostluğundan taviz vermediği gibi inancından da taviz vermez. Dostluğu baki olduğu gibi dik duruşu da bakidir. Şaravi bir halk hocası olmasına ve yumuşak ve nüktedan tonuna rağmen Mısır televizyonunda tefsir dersleri verirken özellikle de Camp David süreci sonrasında İsrail ve Yahudiler hususunda Kur'an yorumuyla İsrail'i rahatsız eder. İsrail, Camp David antlaşmasıyla birlikte Mısır'ı satın aldığını ve Kur'an-ı Kerim' tefsirini de müsadere ettiğini düşünür. Heyhat! Lakin Şaravi bütün mahviyetine karşın bildiğini okur ve İsrail'in zevaline dair Kur'an-ı Kerim ayetlerinden işaretler çıkarır.

15 Nisan 1911 yılında Dekahliye şehri Mitğamr ilçesi Dekavus Köyü'nde doğan Şaravi, 17 Haziran 1998 tarihinde 87 yaşında Kahire'de hayata veda etmiştir. Ölümünden sonra tartışma konusu olmasının temel nedeni Mısır'da laik ve ateist akımların siyasal İslam'ı gösterip veya bahane edip bizzat dine sataşmaları ve saldırmalarıdır. Bunlar sisi rejiminden cesaret almaktadırlar. Bu yüzden İslam'la her hesabı olan Şaravi'ye ilişmektedir. Mısır ateist saldırılar altındadır. Yoksa Muhammed Mütevelli Şaravi Mısır'ın ortalamasını ve halk dindarlığını temsil etmektedir. Mustafa Favzi gibi isimler Şaravi'nin yeni bir şeriat getirdiğini, uydurduğunu ileri sürdüler. Bizde 'indirilen din, değil uydurulan 'din' söylemine paralel ve benzer bir şekilde Şaravi'nin 'tatarruf' yani aşırılığa hizmet ettiğini söylediler. Başörtüsünün indirilen dinden olmadığını söylediler. 'İslami terörizm' yaftasından önce Mısır'da en çok kullanılan kavram dini aşırılık anlamında 'tatarruf' kavramı idi. Dünyada fundamentalizm kullanımına eş zamanlı bir biçimde Mısır ve Arap diyarlarında yobazlık veya aşırılık anlamında 'tatarruf' kelimesi yayıldı.

Şaravi gibi bir zamanlar itidalin sembolü sayılan isimler ölümleri üzerinden 20 yıl geçmeden aşırılığın sembolü haline geldiler. Neden sorusunun cevabı şudur: Ye'cüc ve Me'cüc kıssasında anlatıldığı gibi pusularında yatan karşıt aşırılar bentlerini yıktılar. Ve kendi aşırılıkları zaviyesinden Şaravi'yi aşırı olarak görmeye başladılar. Şaravi'nin yeni şeriat getirdiğini ileri sürüyorlar. Şaravi'nin dini yorumlarıyla birlikte daha doğrusu dindarlığı teşvik ederek aşırılık zeminini güçlendirdiğini savunuyorlar.

Şaravi dini damarı kuvvetlendirdiği için laik kesim açısından nefret figürü haline gelmiştir. Halbuki, sağdan soldan bütün kesimler Şaravi'nin vaazlarıyla ve konuşmalarıyla dini tanımış ve büyümüştür. Şaravi'nin etkisini sıfırlamak adeta imkansız hale gelmiştir. Halkla et ile tırnak gibi kaynaşmıştır. Gönlüne ve hafızasına kazınmıştır. Mısır'ın zenginliklerinden birisi haline gelmiştir. Mısır'ın zenginliklerinden birisi Nil, diğeri İhvan ötekisi Piramitler ise sonuncusu da Ezher'dir. Ezher'in sütunlarından birisi de Şeyh Şaravi'dir ve itidal çizgisini temsil etmektedir. Rejimin muharebe ettiği siyasal İslam çizgisinden değil 'sufi İslam' çizgisinden gelmektedir. Lakin icra ettiği tesire mesafeli ve lakayt olan bütün kesimlerin hışmına maruz kalmıştır. Mübarek rejimi onun kitleler nezdindeki şöhretini kıskanmıştır.

Buna mukabil sokaktaki Mısırlı onun hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır: Kıymetün ve kame! Mısır'ın değeri ve zirvesidir.

Günah keçisi

Mısır'da Mübarek rejiminden beri, dini bir sembol haline gelen Muhammed Mütevelli Şaravi ile uğraşmak itiyat haline gelmiştir. 'Vurun abalıya' muamelesi gördü ve kum torbası haline getirildi

Mübarek döneminde namlı içişleri bakanlarından Zeki Bedr, Mısır'ın şeyhiyle uğraşmaya başlamıştır. Bunların dinle başı hoş değildir ve Muhammed Mütevelli Şaravi'nin bazı gençlerle ters ilişkiye girdiğine dair bir senaryo üretmişler ve bir kumpas kurmuşlardır. Lakin bu senaryo için tutulmuş, kiralanmış hırsızlık çetesi üyeleri hapishanede (iki genç) bu yönde ileri geri kelam edince diğer mahkumlar tarafından tartaklanarak susturulmuşlardır. Zira Şaravi halkın ikonu haline gelmiştir. Daha sonra bu iftiralar hükümete yakın çevreler tarafından da işlenmiştir. Bütün amaç Şaravi'nin halkın nazarından düşürülmesidir. Bu tür iftiralar Ahmet Mustafa Abaza ve Cemal Bedevi adlı kişiler tarafından da yürütülmüş, ileri sürülmüş ve internet ortamında yaygınlaştırılmıştır. İçişleri bakanlarından Hasan el Elfi bir tape/kaset düzenlemiş ve montaj kasette Şaravi'nin Hristiyan gençlerle düşüp kalktığı ileri sürülmüştür. Sami ed Dip, Ahmet Mustafa Abaza'dan menkul bir rivayetle hükümetin bu kasetin üzerini örttüğünü böylece skandalın kontrol altına alındığını ileri sürmektedir (http://www.arabtimes.com/Mixed/doc108.html ).

Müslüman olmasına rağmen Ahmet Mustafa Abaza Hristiyanların kinini gütmekte ve Şeyh Şaravi'den hıncını almaya çalışmaktadır. Şeyh Şaravi'nin Hristiyanlara ve bizzat Mesih'e sataştığını ileri sürmektedir. Bırakın Şaravi makamında birisinin sıradan bir Müslümanın bile Mesih'e ilişmesi kabul edilebilecek bir durum olmayıp, diniyle ve imanıyla çelişki arz eder. Bu nedenle de bu iddiaların aslı esası yoktur ve sataşmadan ibaret olduğu anlaşılıyor.

Vakıflar Bakanlığı sırasında İslami kesimlerle sürtüşmeleri olmuştur. Bunlardan birisi Hazım Ebu İsmail'in babası Salah Ebu İsmail'dir ve bakanlığın işleyişi konusunda sürtüşmeleri olmuştur ve daha sonra bakanlıktan ayrıldığında bir daha böyle makamlara heveslenmediğini ve pişman olduğunu söylemiştir. Adeta Hazreti Ömer gibi konuşmuştur: Hattap ailesinden bir kurban yeter!

Hakkındaki en ciddi suçlamalardan birisi, Türkiye'de Anadolu kaplanları ve İslami finans kurumlarına benzeyen Mısır'daki finans değerlendirme şirketlerini teşviki olmuştur. 28 Şubat sürecinde Türkiye'deki gibi bunların çalışmaları fiyasko ile sonuçlanmıştır. Reyyan Saad, Hilal finans şirketlerinin açılması yönünde gayret sarf ettiği ve bunların da halkın paralarını dolandırdığı, üzerine konduğu ileri sürülüyor. Maalesef benzeri finans şirketleri 28 Şubat sürecinde Türkiye'de ve 2017 sonlarında İran'da Meşhet bölgesinde batarak birçok kişiyi de iflasa sürüklemişlerdir. Bu hususta Şaravi suçlansa da bunun ne kadar isabetli olduğunu bilmiyoruz. Bununla birlikte Şeyh Şaravi'ye yönelik en ciddi suçlamalar iki konuda yoğunlaşmaktadır. Sedat döneminde vakıflar bakanlığı yapması ile 'şirikat tavzif el emval' olarak bilinen İslami finans kurumlarının teşekkülünde teşvikkar rolüdür.

Namık Gedik'ten Habib el Adli'ye…

Bediüzzaman'ın vefatına takaddüm eden günlerde çıktığı ölüm yolculuğu resmi engellemeler nedeniyle sekteye uğrama aşamasındadır ve gayet çileli geçer. Ankara ile Urfa yolculuğunda başına gelmedik kalmaz. Bunu yapanlardan birisi Namık Gedik adlı dönemin içişleri bakanıdır. Darbeden sonra intihar ettiği söylenerek ölümüne kayıt düşülür. Darbeden sonra ise Bediüzzaman'ın kabri Urfa'dan alınarak meçhul bir semte nakledilir. Maalesef İmam Ali, Taberi gibi önemli şahsiyetlerin naaşları da ale'l acele defnedilir ve kimisinin de mezar yerleri tanınmadığı için efsane haline gelir.

Elbette karşılaştırmak babından değil ama Amerikalılar da benzeri nedenlerden dolayı Bin Ladin ile Bağdadi'nin naaşlarını mezar yerine resmi rivayete göre denize atmışlardır. En azından ölüleriyle uğraşmak istememişlerdir.

Muhammed Mütevelli Şaravi de sevilen dini simalardan birisi olduğundan dolayı Mübarek'in son İçişleri Bakanı Habib el Adli Şaravi'nin gün ortasında Kahire'de defnedilmesini rejim adına tehlikeli bulur ve naaşı defnedilmek üzere köyüne yönlendirilir. Böylece milyonların katılımıyla yapılacak cenaze merasimi de engellenmiş olur. Aynı tarz Muhammed Mürsi'nin cenazesine de yansımıştır.

Dini coşkuyu ihya ettiler

Muhammed Mütevelli Şaravi ve benzerlerinin en önemli özelliği kaybolan dini coşkuyu yeniden yaşatmaları ve diriltmeleridir. Şeyh Keşk ateşli vaazlarıyla kitleleri uyandırırken Şeyh Şaravi tefsir ve Ahmet Ferec ile dini sohbetleriyle sineleri diriltmiş, kitleleri coşku denizine taşımıştır. Ebu'l Hasan en Nedevi Müslümanların Gerilemesiyle Dünya Neler Kaybetti adlı eserinde sıçrama ve kitlelerin dinle buluşma dönemlerinden bahseder. Halit Bağdadi gibi isimleri ve gerçekleştirdikleri dini devinimi tahlil eder. Dine susamış kitleler Şaravi gibilerin etrafında ve çevresinde kümelenerek dinle yeniden kenetlenmişlerdir. Sedat döneminde Muhammed Mütevelli Şaravi Nurun Ala Nur programını yaparken Doktor Mustafa Mahmut da El İlmu ve'l İman adlı programa imza atmıştır. Onların programları bütün Mısırlıları ekrana kilitlemiştir. İlk defa sayelerinde spor programları kadar belki de daha fazla bir seyirci kitlesi dini programları izler hale gelmiştir. Şaravi'nin dirisi gibi ölüsü de milyonları toplamıştır. Bu da birilerini korkutmuştur. Gölgelenmekten korkmuşlardır. Şaravi, Muhammed el Gazali (Saka) ile Yusuf el Kardavi bir dönem Cezayir'de İslami ilimleri okutmak için bulunmuşlardır. Cezayirliler Muhammed Gazali'nin televizyon konuşmalarını dinlemek için kendilerini evlerine kilitliyorlardı. Daha sonra 1987 ve sonrasında Cezayir'de de Mısır'daki Riham Said gibi Şaravi'yi suçlayan zümreler, Muhammed Gazali'nin ülkede bulunduğu dönemde aşırılığı uyandırdığını ve geride İslami uyanış değil öfke bıraktığını iddia etmişlerdir. Bu da bizi Bernard Lewis'in İslami Öfkenin Kökenleri makalesine götürmektedir.

Sadece Şeyh Şaravi değil aynı zamanda Kardavi ile Şeyh Gazali de aşırılık figürü ya da nefret figürü haline getirilmişlerdir. Hepsi de bir zamanların itidal sembolü olarak biliniyorlardı. Demek ki devran değişti ve değerlendirme kriterleri değişti. Mısır'ın Uğur Mumcu'su sayılan Ferec Fode de bir suikastçının eylemine hedef olduğunda Gazali azmettirici olarak görülmüş ya da Gazali Ferec Fode'nin kışkırtmalarıyla ölümü hak ettiğini söylemiştir.

Mısır'da en tanınan tarihi dini figürlerden birisi Abdulvehhab Şarani'dir. Ondan sonra kitlelerin bağrına bastığı en önemli şöhretlerden birisi Muhammed Mütevelli Şaravi olmuştur. Şaravi'yi her anışımda bana Ehram yazarlarından merhum Ahmet Behçet'i ve Alman oryantalist ve mistiği Annemarie Schimmel'i hatırlatır.

Dünya onlarla güzeldi.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN