Doğrudan İslam'ı hedef alan ve İslam'ın yeniden yapılandırılmasını isteyerek yaratıcılığa soyunan Macron Mali'den gelen bir esir kadın tarafından bozguna uğratıldı. Manevi olarak, psikolojik olarak Macron'un sırtı yere geldi. Tam anlamıyla tuş oldu. İslam'a meydan okuyan Macron Mali'den gelen eski esir bir Fransız kadının, karşısında Müslümanlığını ilan etmesiyle süngüsü düştü, yenildi. İslam'ın krizde olduğunu savunan Macron inadına 75 yaşında bir Fransız kadının krize doludizgin gitmesi karşısında pes etti. Hem de onca esaretten sonra kendisini esir edenlerin dinini seçti. Oysaki Fransız Cumhurbaşkanı İslam'dan türemiş kitleleri veya düşünceleri değil bizzat İslam'ın kendisini hedef seçerek azgın seleflerinin çığırına tüy dikti. Daha önce İngiliz başbakanlarından ve müstemleke bakanlarından, Gladstone, 'Kur'an Müslümanların elinde kaldıkça onların sırtlarını yere getiremeyiz' demişti. Kur'an-ı Kerim'in Müslümanlara sarsılmaz bir kimlik verdiğini ve Kur'an ayakta ve hayatta kaldıkça Müslümanların inkıyat altına alamayacaklarını ve diş geçiremeyeceklerini söylemiştir. Somut bir hedef ortaya koyarak Kur'an-ı Kerim ile Müslümanların arasına girilmesini istiyordu. Berlusconi ise Batı medeniyetinin İslam medeniyetine üstün olduğunu söylemişti. Bush ise yeni bir Haçlı seferi başlatmaktan söz etmiştir.
Nitekim, Kiliseler tarafından konuşmaları çoğaltılan, yaygınlaştırılan Amerikalı General William Boykin konuşmalarında kamuoyu önünde zülfiyare dokunuyor ve tartışmaya yol açacak şahsi düşüncelerini ulu orta dile getirmekten çekinmiyordu. Somali'de görevli olduğu sıralarda Amerikalılar tarafından yakalaması karşısında Allah'ın kendisini koruyacağına inanan bir yerel savaşçıya şöyle seslenmektedir : Bizim tanrımızın sizin tanrınızdan büyük olduğunu biliyorum. Bizim tanrımız gerçek tanrı iken sizinkisi sadece puttur (https://www.cbsnews.com/news/the-holy-warrior/ ).Macron hepsini aşmıştır ve bir kez daha seçimleri kazanırım umuduyla İslam düşmanlığına yatırım yapıyor, bahis oynuyor. Siyasi geleceğini kumara yatırıyor. Bununla birlikte anılan seleflerinden farkı İslam'a olan düşmanlığını seküler zeminden devşirmesi. Lakin bunu yaparken Sofu Petros veya Keşiş Pierre'den bir farkı yok. Burada araçlar değişmiş ama amaç aynı. Burada şunu da söylemek lazım. Katolik Kilisesinin hükümran olduğu dönemlerde bile Fransa'da bu kadar yaygın İslam düşmanlığı yoktu. İslam düşmanlığı laik süreçte tavan yapmıştır. Velhasıl Kilise bile İslam'a cumhuriyetçi ideoloji kadar hasım ve düşman olmamıştır. Cumhuriyet ilkeleri adına her türlü İslam düşmanlığı reva görülüyor.
İşin elbette ideolojik boyutlarının yanında siyasi boyutları da var. Fransız aşırı sağı Ulusal Cephe giderek yükseliyor ve klasik sağa meydan okuyor. Fransa'da Ulusal Cephe ve ırkçı sağın yeni düşmanı İslam. Geçmişte Yahudi aleyhtarı olsalar da değişen zamanla birlikte düşman algıları da değişti. Ulusal Cephe'nin yeni lideri Marine Le Pen klasik düşmanları Siyonist çevrelerin veya Yahudilerin peşini bıraktı, yerine İslam'ı hedef olarak seçmiş bulunuyor. Macron ile Marine Le Pen İslam düşmanlığı üzerinden yarışıyorlar. Bu nedenle de son sıralarda Macron ölçmeden biçmeden ağzına ne gelirse söylüyor. Bununla birlikte Macron'un hiç beklemediği bir şey oldu. Fransız Müslümanlarını asimile etmek isterken 75 yaşındaki bir bayan üstelik İslamcı kesimlerin elinde 3 yıl 9 ay 15 gün rehin kalmış olan Sophie Petronin, Macron'un karşılama töreninde önüne bir Müslüman olarak çıktı ve Fransa'yı şoke etti. Kendisine Sophie Pétronin şeklinde hitap edilmesi üzerine ismini düzeltti daha doğrusu yeni ismini söyledi. Bundan böyle ben Meryem'in ve Müslümanım dedi. Adeta Macron dahil karşılayanların üzerinde soğuk bir duş etkisi meydana getirdi. 'Müslüman teröristlerin' elinden yaşlı bir Fransız kadını kurtardıkları için şov yapacakken bayan bu planı tersyüz etti ve buna müsaade etmedi ve Müslüman olduğunu söyledi ve reddi mirasta bulundu. Macron'a göre Sophie Petronin ilkellerin içine girerek bir ilkele dönüşmüş! Asıl ilkel, modern aforizmalar. Müslümanların sıcaklığını gören eski bazı köleler azat edildikleri halde eski hanelerinden çıkmak istememişlerdir. Köleliği efendilikten yeğ saymışlardır.
İlginçtir, Fransa'da İslam nefreti ille İslam sevgisi at başı gidiyor. Sözgelimi Brigitte Bardot hayvan severliğini bahane ederek Türkiye'de kimi hem cinsleri gibi (L. Ş. Sam ailesi gibi) kurban geleneğinden dolayı İslam şeair ve geleneğine karşı savaş açmış ve hayatının bir bölümünü kurban kesenlerle gözlemekle ve dahası mücadele etmekle geçirmişti. Buna mukabil Eva de Vitray Meyerovitch gibi İslam'la buluşan ve onun sevgisini ve rahmetini içiren ve aksettiren insanlar da eksik bulunmuyor.
Esasında Fransa'da yerli ve yabancı olmak üzere 5 ile 7 milyon arasında Müslüman yaşıyor. Bu sayıyı daha yukarıya çıkaranlar da bulunuyor. Bununla birlikte bu Müslümanlar kendi hallerinde ve günlük olarak yaşıyorlar. Fransız rejimine ve cumhuriyetine meydan okuyacak halde değiller. Herkes işinde gücünde bulunuyor. Onun dışında cumalarda ve bayramlarda buluşuyor, bir araya geliyorlar. Ümmetin kaynaşması cuma ve bayramlarla sınırlı kalıyor. O da gözlerine batıyor. Bununla birlikte Fransız laikliğinin Rusya gibi ülkelerdeki İslam'a karşı davranış ve tutumdan daha sert olduğu söylenebilir. Müslümanların cami eksikliğinden dolayı bir zamanlar Cuma günleri sokaklara taşması gündem olmuş ve laik kesimlerin tepkisini çekmiştir. Kısaca Fransa'da siyasiler ve kimi entelektüeller sadece radikal olarak addettikleri İslami kesimlere değil bizzat İslam'ın kendisine ve öngördüğü ibadetlere aleni cephe alıyorlar. Müslümanlara değil bizzat İslam'a karşı çıkıyorlar. Bir zamanlar Türkiye'de olduğu gibi kamusal alan sözüyle yatıyor ve kamusal alan sözüyle kalkıyorlar.
Cemil Meriç'in ifadesini tamim etmek ve Fransa'ya da uyarlamak gerekiyor. Şöyle demişti: Türkiye'de din düşmanlığı yok İslam düşmanlığı var. Fransa'da da din düşmanlığı yok sadece İslam düşmanlığı var. Sözgelimi pandemi veya salgın süreciyle birlikte camiler en son açılan veya açılması kararlaştırılan mabetler oldu. Fransa'da liselerde başörtüsü yasağı getirilmesi için Stasi Komisyonu kuruldu ve tek yanlı olarak lise ve dengi okullarda başörtüsü yasağı getirdi. Fransa belli belirsiz yasaklar yüzünden her gün gerilim yaşıyor.
İslam nedeniyle Fransa krize girdi ve paranoyak oldu. Yenik kabul ettiği İslam karşısında gerilemeyi hazmedemiyor. Son sıralarda Sarkozy ve Macron gibi soytarı ve aykırı kılıklı tipler cumhurbaşkanı oldular. Fransa kaht-ı rical dönemi yaşıyor. Kendi söküğünü dikemiyor hem de İslam'a ayar vermeye kalkışıyor.
Sözgelimi, Paris'te, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve gençliğe etkilerinin tartışıldığı parlamento toplantısında bazı sağcı milletvekilleri ile iktidar partisi üyesi Anne-Christine Lang, öğrenci sendikası temsilcisi Maryam Pougetoux'nun başörtülü olmasını kabullenmediklerini belirterek toplantıyı terk etti.
Mustafa Özcan