Şeytan Ayetleri furyasının akabinde Aziz Nesin Türkiye'de İslami mukaddesatı ayaklar altına alan bu romanı tefrika etmekle kalmamış üstüne bir de etrafında etkinlikler düzenlemişti. Hassas faylar ve hatlar üzerinde kurulu bir şehrimiz olan Sivas'ta konu ile ilgili etkinlik düzenlemek isteyince Madımak Oteli kundaklanmış ama gerçek failler bir türlü bulunamamıştı. Kundaklanma tertip ürünü mü yoksa kendiliğinden bir arbede sonucu mu ortaya çıktı, pek anlaşılamadı! Madımak olayı ve ya kundaklanması 2 Temmuz 1993 tarihinde gerçekleşmiş ve hemen ardından 5 Temmuz günü Sünni bir köy olan Başbağlar köyünde korkunç bir katliam işlenmişti. Güya Madımak olayını kendi hanelerine bir saldırı olarak telakki edenler intikamlarını ve rövanşlarını olayla yakından uzaktan alakası olmayan sade köylüler üzerinden almışlardı! Kendi halinde dindar bir Sünni köyü olan Başbaglar'ı basmışlar ve halkını da katletmişlerdi. 33 masum bu suretle toprağa düşmüştü. Bu nedenle anarşi ve terör kördür derler. Anarşi ve terör adalet namına ortaya çıksa da adalet gözetmez; intikam dürtüleriyle hareket eder. Bu nedenle de masuma karşı yine masum öldürür. Failler ise fitne ateşini yakarak amaçlarına ulaşırlar. Esasında Madımak ve Başbağlar olayı ve fitnesi, bütün bölgeyi etkisi altına alan bir modeldir. Bugün Irak'ta ve Afganistan'da olanlar esasında Madımak ile Başbağlar gergefini hatırlatmaktadır. Dünya Afganistan olaylarını seyretmekle kalmıyor aynı zamanda sapla samanı da birbirine karıştırıyor. Taliban yeniden iktidarı ele geçirmesinin ardından bilen de bilmeyen de uzman kesilmiş ve Taliban ile Selefi iş birliğinden ya da Kaide ve IŞİD ile Taliban beraberliğinden bahseder hale gelmişti. Halbuki onlar bu yorumu yaparken İran Devrimi'nden sonra Halkın Mücahitleri ve diğer örgütler gibi İran devrim kadrolarını biçenler Afganistan'da harekete geçmişlerdi. Benzeri bir sahne bugün Afganistan'da tezgahlanıyor. Olağan zanlılar arasında ABD, Hindistan hatta İran vardır. İran kendinden önceki cellatların yerini almıştır.
Taliban örs ile çekiç arasında bulunuyor. Örs Taliban zaferinden sonra yeniden hortlayan ve onu gölgelemek isteyen IŞİD ve ona destek veren güçlerdir. Çekiç ise IŞİD bahanesiyle Taliban'ı sıkboğaz edenlerdir. Terör silahını kullananlar esasında terör belasını da besleyenlerdir. Fransa ile ABD terörü hem beslemekte hem de kullanmaktadır. İran da öyledir. Şimdi ABD'nin yapamadığını yeraltından harekete geçen IŞİD yapmaktadır. Nedense IŞİD, uyuyan hücreler olarak uyanmak için ABD'nin çekilmesini ve Taliban'ın iktidara geçmesini beklemiş! Niye acaba? ABD'ye karşı taarruzi bir pozisyonda olan Taliban şimdi IŞİD hücreleri karşısında savunma pozisyonuna düşmüştür. Şii merkezlere saldıran IŞİD tez elden İran ile Taliban arasında bir sürtüşmenin, çatışmanın veya savaşın fitilini ateşlemek, kıvılcımını yakmak istiyor. Taliban'ı da çaresiz hale düşürmek istemektedir. İran ise yangına benzinle gitmekte ve Afganistan'da sorumluluğun Taliban'a ait olduğunu ve Şii havzaları korumakla mükellef olduğunu savunmaktadır. Büyük devletler IŞİD gibi terör örgütlerini maşa ve araç olarak kullanmaktadırlar. İstedikleri ülkeleri terör örgütleriyle yumuşatmakta ve iç kanamalı ve dış müdahaleye açık hale getirmektedirler. 2003 sonrasında Irak'ın ABD ile İran'ın eline geçmesinde en büyük pay ve katkı Kaide gibi örgütlerin olmuştur. Bunlar cephe mücadelesi yerine tali ve iç savaşları körüklüyorlar. Dikkat ve enerjiyi başka yönlere teksif ediyorlar. Böylece enerjiyi içeride tüketiyorlar. Cezayir'de GIA, Irak'ta Kaide ardından IŞİD; sırasıyla Suriye ve Afganistan'ta da perdeleme rolü oynamıştır. Onlar sayesinde it izi at izine karışmıştır. IŞİD asimetrik araçlardan birisidir. İran geçmişte Irak'ta Kaide örgütünü kullandığı gibi zuhurundan sonra IŞİD'i de kullanmış ve varlık nedeni haline getirmiştir. IŞİD'den sonra, IŞİD bahanesiyle kurulan Haşd-i Şabi de turnike usulü Sünnileri ezmiştir. IŞİD gibi örgütler yekpare iç cepheyi yarmışlar düşmanın güçlenmesine hizmet etmişler ve katkı sağlamışlardır. Cezayir'den Afganistan'a, bunlar küresel ve yerel çaptaki güçlerin mühendislik ürünleri olmuşlardır.
Şimdi Madımak-Başbağlar modeli, gergefine dayalı aynı oyun tekrar Diyala'da sahneye konulmuştur. İran burasını Şiileştirmek istemektedir. Zira İran'a en yakın Sünni bölgedir. İran'ın böğrünü teşkil etmektedir. Son seçimlerde İran yanlısı Şii partiler burada bir varlık gösterememişler ve nal toplamışlar ve bu nedenle de fitne mühendisliğine ve askeri mühendisliğe geri dönmüşlerdir. Bedir Tugayları eski komutanı ve çiçeği burnundaki siyasetçi Hadi el-Amiri ve kitlesi Mikdadiye seçimlerde varlık gösterememişler ve bunun üzerine intikam ateşiyle yeniden sekterizm fitnesine başvurmuşlardır. Irak ordusu tarafından yayımlanan resmi açıklamaya göre, 26 Ekim'de terör örgütü IŞİD veya DEAŞ bağlantılı olduğu düşünülen silahlı kişiler Diyala'nın Mikdadiye ilçesinde çoğunluğu Şiilerin yaşadığı Er-Reşad köyü sakinlerine ateş açarak 11 kişiyi öldürmüşlerdir. Olaydan bir gün sonra Reşad köyünden yüzlerce Şii militan da "intikam" için yakındaki Sünni Nehr el-İmam köyünü basarak sakinlerine saldırdı. Saldırıda 8 kişi hayatını kaybetti, çok sayıda ev ve meyve bahçesi kundaklandı, ateşe verildi.
Sünniler IŞİD rivayetini şüpheli buluyorlar ve bunun bir tertip olduğunu düşünüyorlar. Aksine bu olaylar üzerinden IŞİD yerine IŞİD'leştirme(Tad'iş) veya sekterizm (tatyif) politikasının izlendiğini düşünüyorlar. RASAM'ın düzenlemiş olduğu konuyla ilgili toplantılarda konuşmacılar bu meselenin bu yönüne dikkat çektiler. Müsenna Haris ed-Dari ile birlikte avukat ve insan hakları aktivisti Tarık Şendep hala Irak'ta İran ve kolları tarafından bölgenin Sünnilerden arındırma politikasının izlendiğine temas ettiler. Diyala pilot bölge ve İran burasını Şii nüfuz havzası içine dahil etmek istemektedir. Bu nedenle terör tertipleriyle Sünni kesimler tehcir edilmek ve bastırılmak istenmektedir.
Reşad ve Nehru'l İmam köyleri üzerine yapılan karşılıklı saldırılar 1993 yılında Sivas'ta yaşanan Madımak ve Başbağlar köyü olaylarını hatırlatmaktadır. Tıpatıp aynı senaryodur. IŞİD kılığına girmiş kimi Haşd-i Şabi unsurlarının seçim intikamını almak için Reşad köyüne IŞİD maskesi altında bastıkları varsayılabilir. Seçimlerle oluşan yeni dengeyi 'IŞİD eylemleri ve mukabeleleri' üzerinden altüst etmek istemişlerdir.
Olaylar zinciri bu noktada kalmadı aynı zamanda seçim sonrası yeni hükümet kurulana kadar görevinin başında kalacak olan Irak Başbakanı Mustafa Caferi'nin ikametgahını da hedef almıştır. Haşd-i Şabi unsurları Mustafa Caferi'yi 'facebook yaratığı' olarak tanımlamaktadırlar. Irak Başbakanı Mustafa Kazımi'nin konutuna (7 Kasım 2021) sabaha karşı insansız hava araçlarıyla yapılan saldırının İran ve kollarının marifeti olduğundan kuşku yoktur. Zira Yeşil Hatta Amerikan Elçiliği de daha önce aynı şekilde hedef alınmıştır. 10 Ekim 2021 tarihinde yapılan seçimler Irak'ta siyasi dengeleri İran aleyhine bozmuştur. Tedhiş mühendisliği üzerinden İran inisiyatifi geri kazanmak istiyor. Lübnan'da da Beyrut Limanı'na yönelik saldırının muhakemesi sırasında Hizbullah ile Emel milisleri giriştikleri silahlı karnavalla birlikte suları yeniden eski mecrasında akıtmak istemişlerdir.
12 ya da 18 senelik son fitne
Malumat Esrar Ahir ez Zaman adlı siteyi yöneten ve gelen rüyaları yorumlayan Mısırlı İbrahim Tamir bölgeyi kanatlar altına alan son fitnenin 12 veya 18 yıl süreceğini haber vermektedir. Nuaym Bin Hammad'ın Kitabül Fiten kitabına dayanarak dördüncü fitnenin 18 yıl süreceğini ifade etmektedir. İlgili konuşmasında son fitnenin 12 veya 18 yıl süreceğini haber vermektedir. Buradaki farklı tarihleri veya çelişkiyi nasıl okumalıyız?
Fitnelerden ilki 2003 yılında Amerikan işgaliyle birlikte Irak'ta başlamıştır. 2021 tarihi itibarıyla 2003 yılında başlayan Irak fitnesi 18 yılına girmiştir. Fitneler hala sıcaklığını korumakta ve devam etmektedir. Son fitnelerden birisi de Irak Başbakanı Mustafa Kazimi'ye yönelik hava araçlarıyla (insansız) düzenlenen suikast girişimidir. Bununla suları tekrar yokuşa akıtmak istemişlerdir. Üç insansız hava aracı kullanılmış ikisi hedefine ulaşmadan imha edilirken sonuncusu ise konutuna isabet etmiştir. Bunun sorumlusu Haşd-i Şabi'dir, arkasında da bütün cesametiyle ve kaypaklığıyl İran bulunmaktadır. İran ve kolları kesinlikle bölgede oyunun kurallarına uymuyorlar. Söz gelimi Irak'ta seçim sonuçlarını tanımazken Lübnan'da yargının kararlarını hiçe sayıyor veya yargıya karşı gövde gösterisinde bulunuyorlar. Kendi adamlarına dokunmasını kabul etmiyorlar. Irak fitnesi, Arap Baharıyla birlikte başlayan Şam fitnesinden daha kadim bulunuyor. Hadislerde Irak'la başlayan sürecin Suriye'ye intikal edeceği, yansıyacağı haber verilmektedir. İlgili bir hadiste 'yakında Irak gelirlerinden mahrum olur (kafiz ve dirhem)' denilmektedir.. Bu ambargoya ve kuşatmaya işaret etmektedir. Ya Resulallah kimin tarafından denildiğinde Hazreti Peygamber 'Acemler' işaret etmiştir. Acemlerin Persler olduğu izahtan varestedir. Ardından da Şam'ın gelirlerinden (dinar ve müddi) mahrum olacağı ifade edilmektedir. Burada Irak ile Suriye olayları hem hadisteki tertibe hem de tarihi tertibe uymaktadır. Şam'a ambargonun kimler tarafından uygulanacağı sorulduğunda Hazreti Peygamber 'Rumlar tarafından' olacağını haber vermiştir. Çocuk oyuncağı gibi nedenlerle ortaya çıkacak olan Şam fitnesinin de 12 yıl süreceği hadislerin dilinden anlaşılıyor. Hadisleri muayyen olayların üzerine yansıtmak bazen hatalı sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle de bu konularda kesin konuşmamak ve ihtiyatlı olmakta fayda var. Nitekim İbrahim Tamir de aynısını söylüyor. Bununla birlikte Irak fitnesi 18'inci yılını yaşıyor ama bu noktada biter mi, bilemiyoruz. Mikdadiye fitnesi, ardından Başbakan Caferi'nin hedef alınması bu fitnenin son parçalarını teşkil ediyor. 18 yıl verisi daima ilgili yazlarda öne çıkmakta ve paylaşılmaktadır. Bu yöndeki hadisler (Ebu Hureyre ve Cabir Bin Abdullah tarikiyle gelen) kesinlikle son fitnenin Irak'ta başlayacağını ve Şam'a uzanacağını göstermektedir. Olayların akışı da hadisleri tasdik etmiştir. Olaylar diliyle de bu gerçek doğrulanmıştır. Irak'ı her ne kadar ABD işgal etti ise de bu işgal İran namına geçmiş ve gelişmiştir. Çifte işgal, bu, 18 yıl hadisini de doğrular niteliktedir ve zamanla ağırlıklı tek işgal (İran işgali) haline gelmiştir.
Bu nedenle de Ürdün Kralı Abdullah 2004 yılında bir Şii hilalinden bahsetmiştir. Pandoranın kutusunu yani fitnenin önünü açan ABD'nin askeri müdahale ve işgalleri aynı zamanda Şii hilalinin doğuşuna da tanıklık ve ötesinde hizmet etmiştir. Şimdi Mustafa Kazimi'ye yönelik suikastın İran ve kollarından geldiğini söyleseler de iş işten geçmiştir. Gizli failler ya da Şii milisler Mustafa Kazimi'nin hayatının bir insansız uçağa bile değmeyeceğini söylemektedirler. Amerikan işgalleri sayesinde bu derece pervasız hale gelmişlerdir. Bu hareketleriyle IŞİD karşısında Irak devletini kurtarmak için yola çıkan Şii milisler geldikleri noktada devleti esir almış hatta tehdit eder bir konuma ulaşmışlardır. Kendilerine göre seçimlerin ve Kasım Süleymani'nin rövanşını almak istemişlerdir.
Şimdi ABD'nin bölgeye attığı fitne ateşini ve taşını kim solduracak? Kırk akıllı bir araya gelse de çıkarmakta zorlanmaktadır. Irak'ta başlayan fitne ateşi 18 yılını doldurmuştur. Dileriz bundan sonrası esenlik olur. 2011 yılında Dera'da başlayan Şam fitnesi de 10 yılını devirmek üzeredir ve 12 yılını tamamlaması için bir iki yılı kalmıştır.
Bu kadar kan revandan sonra müjdeli haberler ve gelişmeler bekliyoruz. Lakin sağlıklı bir kamuoyundan mahrum oluşumuz ve tali olarak yanlış teşhis ve duyarsızlığımız nedeniyle fitne girdabından çıkmakta zorlanıyoruz.
Mustafa Özcan