Beyaz Saray'da elbette sadece Yahudi lobisi yok. Bazen yedek lobiler de bulunabiliyor. Son yıllarda ismini sıkça duyduğumuz lobilerden birisi İran lobisidir. Bir başkası ise Hindistan lobisidir. Ülkede Ermeni lobisi ile Yunan lobisi gibi tali lobiler de var. Lakin bunlar Beyaz Saray'da kümelenmiyorlar. İran lobisi Beyaz Saray'a kadar uzanmış ve sızmış bulunuyor. Özellikle de Obama döneminde İran asıllı olan bazıları Beyaz Saray'a yerleşmişlerdi. Memur değil danışman olduğu için Trita Parsi gibi bazıları daha sonra Beyaz Saray'dan ayrıldılar. Son sıralarda ABD ile İran arasında şikeleşmeler veya cilveleşmeler hala Beyaz Saray'da ciddi bir İran lobisinin varlığına işaret ediyor ve doğruluyor olabilir. Lobicilerin eski Dışişleri Bakanı Cevat Zarif ile bağlantılı çalıştıkları varsayılıyor.
Neden Cevat Zarif? Zira Zarif İran içinde ve Mesut Pezeşkiyan hükümeti döneminde ABD'ye en yakın isim olarak görülüyor. Bazıları İran derin devleti denilince aklına o ve beraberindekiler geliyor. Zira John Kerry ile 8 ay boyunca Umman Sultanlığı üzerinden gizli görüşmeler yürütmüştür. John Kerry ile senli benli hale gelmiş ve bunun üzerine 5-1 olarak da ifade edilen küme ile İran arasında nükleer anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşma 3 yıl sonra Beyaz Saray'a yerleşen Trump tarafından bozulmuştur.
Son sıralarda İsrail ile İran arasında misilleme atışmaları ve seansları sırasında yine İsrail'in bilgisi dahilinde bu İran lobisinin devreye girdiği ve İsrail'in planlarını İran'a sızdırdığını veya ifşa ettiğini söyleniyor. Bunların başında Pentagon'da çalışan İran asıllı Aryana Tabatabai geliyor. Aryana Tabatabai'nin Zarif ile düzenli olarak yazıştığı da kayda geçiriliyor. Sadece Aryana Tabatabai değil, Samarra Kanalı'nda konuşan İntifad Kanber Beyaz Saray'da İran hesabına çalışan 23 kişilik bir şebekeden bahsediyor. Bunlar diplomatik kanal olarak İran'dan ABD'ye, ABD'den İran'a bilgi akışını kontrol ediyorlar. 25 Ekim 2024 tarihinde İsrail'in bildirimli İran hedeflerine vurmasından önce de öyle olmuştu. İran Mossad'ın kendilerine yönelik yeni bir İsrail askeri hareketi İle ilgili sızıntıları ele geçirdiğini duyurmuştu. Meğerse kazın ayağı öyle değilmiş. ABD ile İsrail'in bilgisi dahilinde İran'a sızdırılan hususları 'ele geçirme' olarak takdim etmişler. Böylece kendilerince İsrail istihbaratının başarılarına gölge düşürmüş ve istihbarat rövanşı almış oluyorlar! ABD ile İsrail açısından bu algının kendilerine hiçbir zararı yok. İsrail'in muhbirleri vasıtasıyla elde ettiklerine karşılık ve misilleme olarak İran'ın da İsrail ve ABD'nin mahremine sızdığı ve oralardan gizli bilgiler devşirdiği ve yürüttüğü algısı yürütülüyor ve ima ediliyor. Kısaca Beyaz Saray'daki İran lobisi kendilerine tevdi edilen görevleri yerine getiriyorlar. Kimi kaynaklarda Amerikan yönetiminin, sızdırma ile ilgili anılan Aryana Tabatabai gibi isimlerin devrede olduğu bilgisini yalanladığı ifade ediliyor. Ama ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Bazı Filistinliler de İran'a güvenmek istedikleri için içeriden bilgi sızdırma haberini yalanlıyorlar.
Ürdün'de yayınlanan es-Sebil gazetesinde yazan Hazım Ayyad, İsrail'in Tahran'a operasyonundan bir gün evvel yani 24 Ekim 2024 tarihinde kaleme aldığı bir makalesini bu konuya tahsis etmiş ve Netanyahu'nun Jimmy Carter'ın 1980 yılında kalkıştığı rehine kurtarma operasyonunda uğradığı fiyaskodan ders çıkardığını ve aynı akıbete uğramaktan çekindiğini yazmıştır. Misilleme konusunda tereddüdünün bundan kaynaklandığını yazmıştır. Zehi gaflet! En hafif tabiriyle çuvallamıştır. Vakıayı değil hayalini yazmıştır.
İranlı öğrencilerin Tahran'da Amerikan büyükelçiliği basma girişiminin ardından Amerikan güçlerinin kalkıştığı Opertion Eagle Claw kod adlı harekatta görev alan iki helikopterin Lut Çölü'nde kum fırtınasına yakalanması nedeniyle birbiriyle çarpışması üzerine operasyon tamamlanamamıştır. Lakin bunun Netanyahu'ya kötü ilham kaynağı olduğu tezi en hafif tabiriyle saçmalamaktır. Burada kimseyi kurtarma operasyonu yok bilakis bazı hedefleri imha misyonu vardır. İkisi farklı şeylerdir ve riskleri de farklıdır.
İsrail'in misillemesinde ise böyle bir ihtimal varit değildir. Sadece İran hava savunma mekanizmalarının İsrail uçaklarını avlaması mevzu bahistir. Operasyon sınırlı tutulduğundan korkulan da olmamıştır. Hazım Ayyad'ın yazısından sadece bir gün sonra (25 Ekim 2024) İsrail düşük yoğunluklu bir operasyonla belirlenen İran mevzilerini vurmuştur. Bu da kayda değer bir hasar meydan getirmemiştir. ABD'nin telkinleri doğrultusunda İran'ın nükleer tesisleri ile petrol tesisleri hedef alınmamıştır. Hazım Ayyad'ın analizi yanlış hesabın yanlış analizi kabilindendir.
Beyaz Saray'daki İran lobisine gelecek olursak… Bunların Amerikan hizmetinde dini kisveli İran rejimine muhalif olmaları gerekmez miydi? Belki de öyle. Lakin İran rejimiyle Beyaz Saray'daki lobinin ortak paydası İrancılık olmalıdır. Onların da İsrail'den ziyade Araplardan ve Müslümanlardan nefret ettikleri söylenebilir.
Bu konuyu analiz eden İntifad Kanber, İran'ın paradigmasıyla yol ayrımına geldiğini haber vermektedir. Analizine göre Humeyni'nin kurguladığı yayılma projesi çökmüştür ve velayet-i fakihe dayalı dini anlayış da çökmektedir. Humeyni-Hamaney döneminin bitimine gelinmiştir. Hamas'tan Muhammed Nezzal da Hamas'ın zaten velayet-i fakih doktrini tabi olmadığını söylemiştir. Bunun için eksen içi veya çevrim içi pazarlıkta pazarlık dışı kalmıştır. Hiç kollanmamıştır. İran ve Şiiler belki de yeniden başlangıç noktasına dönecekler ve dini havzalar modeli yeniden revaç bulacaktır. (https://www. youtube.com/watch?v=5Z-tOGuErOY)
Kısaca, bütün akil yorumculara göre Şiiler ile İran yolların ayrılış çizgisindedir. İran önceliğini kendisine vermektedir. 'Önce Ürdün' gibi modellerde olduğu gibi o da önce Hamas veya Hizbullah değil İran demektedir. 'Önce can sonra canan' yaklaşımı sergilemektedir.. Bunu dolaylı olarak lisan-ı halle dediği için kimileri anlamazlıktan gelmektedir.
Mustafa Özcan