Arama

Prof. Uğur Derman
Temmuz 19, 2024

(Bu makalenin ikinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)

Mâhir İz Bey'in, Fuad Şemsi hakkındaki kanaatlerini aktarmaya devam edelim:

"Fuad Şemsi Bey, şiirden çok iyi anlardı. Âkif Bey'in dalgınlıkla dikkatinden kaçan, Safahat'daki bir vezin hatâsını düzeltmişti. Mehmed Âkif Bey'e yazdığı bir kıt'ada der ki:

"Seninle bir kafadaydık Hudâ içün, Hakk içün"

Fikren, bana bu kadar yakın kimseye rast gelmedim. O konuşurken, kendimden geçerdim; ben konuşuyorum zannederdim. Son zamanda Fikret'in (1867-1916) "Târîh-i Kadîm"ine bir reddiye yazmağa kalktı. Fakat, o başka bir işti; tab'an ona yakın şâir olmak gerekirdi. Çok yazdı, bozdu, tab' etmek istedi. İstediği gibi olduğuna inanmadığı için, kâğıdını hazırladığı halde bastırmadı.

Edebiyâta, sûfiyyeye büyük bir hizmeti oldu. Mutasavvıf şâir Osman Şems Efendi'nin (1814-1893) eserlerini yakınlarından ve vereseden topladı. Birkaç nüsha istinsâh etti, yeni harflere çevirdi, fakat tab' ettirmek imkânını bulamadı, ancak bir nüshasını Tevfik Demiroğlu Bey vâsıtasıyla Süleymâniye Kütüphânesi'ne koydurdu.

Merhum Şeyh'e âid topladığı âsârı vecd içinde okur, defâlarca tekrar ederdi. Evi hemen hemen her akşam ziyaretçilerle dolardı. Her zümrenin husûsî bir akşamı vardı. Biz daha çok "Şâirler Akşamı"nda buluşurduk. Yahya Kemal Bey (1884-1958), Faruk Nafiz Bey (1898-1973), Hüseyin Pektaş Bey, seyrekçe olmak üzere Fâzıl Ahmed Bey, Süleyman Şevket Bey ve daha bâzı zevat mecliste dâima bulunurlardı.

Biz merhum şâir Âkif Bey'in dâmâdı Muhyiddin Akçor Bey ve Hâfız Yusuf Cemil Ararat Bey (1879-1963) ile ayrıca buluşurduk. Muhyiddin Akçor Bey, seciyesindeki metânet, istikāmet ve fazîletperverliği ile tanınmıştı. Fuad Şemsi Bey'in çok sevip bağlandığı bir zât idi. Biz de o muhabbete katıldık. Muhyiddin Bey, Hâfız Bey hakkında gösterdiği kadirşinaslıkla kayınpederinin ruhunu şâd etmiştir.

Fuad Şemsi Bey, yolsuzluğa tahammül edemediği için gazete okurken sinirleri bozulurdu. Her yanlış işe kızar, her haksızlığa köpürür, sinirleri dâimâ gergin bir halde idi. Zannederim, çok sevdiği doktoru Âgâh Bey, kendisinin oyalanması ve muhiti unutup âsâbını teskin ve tedâvî için ona oyun tavsiye etmiş olacak ki, tavladan başını kaldırmazdı. Gelen misafirlerden iyi bilene ders vermek, ilk işi idi. Biz, Hâfız Bey ile oyunsuz geceleri, sohbet akşamlarını tercih ederdik (Resim 1).

Abbas Halim Paşa'dan sonra vekîl-i umûrluğunu aldığı Hıdiv Abbas Hilmi Paşa'nın kerimesi Prenses Şevket Katırcıoğlu hıdiv hânedânı içinde hayırhahlığı, takvâsı ve yardımseverliği ile mümtaz bir mevkıi olduğundan, hanımefendiyi de Prens Abbas Halim Paşa gibi emsalinden üstün tutardı.

Hâsılı, her devirde nev'i şahsına münhasır bazı zevât olduğu gibi, Fuad Şemsi Bey, onların arasında sayılırsa da, recûl-i devlet olmak imtiyâzını dâimâ muhâfaza etmiştir.

Ricâl-i devletten ve mümtâz maârifcilerimizden olan Fuad Şemsi Bey'in kanaatine göre: "Maârifin ıslâhı bir madde-i kānûniye ile mümkündür: 'Maârif vekâleti mülgadır; mektepler kendi işlerini kendileri göreceklerdir'. Esâsen maârifin iki unsuru vardır: Muallim ve talebe. Program ve metod, hocalar tarafından hazırlanır. Devlet, müfettişleriyle murâkabe edebilir; fakat müdâhale edemez".

Fuad Şemsi Bey, idârî ve terbiyevî sistemde husûsî görüşlere sâhipdi. Terbiyede, mütekâmil şahsiyetlerin te'sîrinin bütün te'sîrlerin fevkınde olduğuna kânî' idi. Bu zâtı bütün hüviyet-i mâneviyesiyle yakından tanımak için şu sözü üzerinde durmak lâzımdır. Bir gün İstinye'deki yalısında öteden beriden konuşurken, her zaman olduğu gibi hayâtın yüksek ufuklarından dem vurmağa başladı; esâsen her fikri yüksek ve î'câzkâr idi. Kendisine: "Siz hükümdâr sülâlesinden gelmeli idiniz" dedim. Hiç düşünmeden hemen: "Hükümdar benim sülâlemden gelmeli idi" dedi.

İşte Fuad Şemsi Bey damgasını taşıyan bu söz, artık kendisi hakkında uzun boylu mütâlaa yürütmekten müstağni kılar. Asırların istibdâdı, cem'iyetin ruhundan silindir geçirmiş olduğu için, zaman zaman ahrârdan mütecellid şahsiyetlere cinnet isnâdı bu yüzdendir. Müşir Fuad Paşa'ya (1835-1931) cinnet isnâdı, saray erkânına karşı tecellüdünden neş'et etmiştir. Bu, her devirde böyledir".

Fuad Şemsi Bey ile Mâhir Hoca birbirlerini çok sevdikleri halde görüşmezlerdi. Hele ben bunun sebebini öğrenince şaşakalmıştım. Fuad Bey'in, kırıcı ve kırılgan bir seciyeye sâhib olduğu, nakledeceğim davranışından da anlaşılıyordu. Mâhir Bey, vefatından sonra neşredilen Yılların İzi isimli hâtıratında (İstanbul 1975, s.235-239) Fuad Şemsi Bey'e toz kondurmamak için bu âilevî mes'eleden hiç bahsetmez. Bu kırgınlığın sebebini yazmalıyım: Mısır Hıdivvi Abbas Hilmi Paşa'nın vekîl-i umûru olmak dolayısıyla Fuad Şemsi Bey'in bu âileyle samîmiyeti vardı. Mâhir Bey'in kardeşi -o esnâda Londra Üniversitesi'nde Eski Türk Edebiyatı hocalığında bulunan- Fâhir İz (1911-2004) ile Hıdivv'in torunu Emine Neş'edil Hanım 1940'lı yıllarda evlenmişler, ancak aralarında imtizâc oluşmadığından kısa bir müddet sonra da ayrılmışlar. İşte bu ayrılığa mânî olmadığı için ağabey Mâhir İz, Fuad Bey'ce suçlu bulunmuş ve onunla münâsebete son verilmişti! (Abbas Hilmi Paşa'nın torunu Kadriye Tugay Hanımefendi ile bir görüşmemizde, bu âilenin yıkılmasında ablasının kabahatli olduğunu beyân etmişdi). Hâlbuki aralarında büyük bir samimiyet varmış. Mâhir Bey'le bâzan Galata'daki Cenyo Lokanta ve Birahânesi'nde buluştuklarını Mısır'a gittiği vakit bir münâsebetle anlatınca Âkif Bey şaşırmış. Fuad Bey'in "Canım, ne var bunda?" suâline de: "Sana 'Dün akşam Abbas Halim Paşa fokstrot dansı yaptı' desem, bu, nasıl olmayacak bir şey ise, Mâhir'in Cenyo'ya gitmesi de öyledir" cevabını vermiş. Dönüşünde bu muhâvereyi Mâhir Bey'e nakleden Fuad Şemsi Bey: "Âkif ki, Âsım'ını ithâf edecek kadar beni sevmişdir, lâkin sana karşı olan şu merbûtiyetini kıskandım" demişdir.

Vaktiyle Prenses Lutfiye Şevket Hanımefendi'nin iki kızına Kur'ân-ı Kerîm ve Osmanlı Türkçesi öğreten Mâhir hoca, bunun için herhangi bir maddî karşılık kabul etmeyince, Hanımefendi, Emirgan'daki küçük pembe konağın arkasında bulunan parseli kendisine hediye etmiş, Mâhir Bey de ömrünün son yıllarında buraya yaptırdığı evde yaz aylarını geçirmeğe başlamışdı. Ön tarafta oturan Fuad Bey'le arkasındaki sâhada ikāmet eden Mâhir Bey'in görüşmemeleri İslâmî Türklüğümüz için ne büyük bir kayıpdı!

Fuad Şemsi Bey, prensipleri uğrunda çok kimseleri kırmış ve onlarla yakınlığını sona erdirmişdir. Mesela, Şark Edebiyatı Mütehassısı Hâfız Yusuf Cemil Ararat (1879-1963) bunlardan biridir. Fuad Bey, Osman Şems Efendi Dîvânı'nda "göz" olarak okuduğu kelimeyi -mısrâda râbıta kuramadığı için- Hâfız Bey'e sormak lüzumunu duymuş. O da her zaman mâlî sıkıntı içinde bulunduğundan: "Bakarım ammâ, 25 liranı alırım Fuad Bey" demiş. Merâkından, daha çoğunu bile vermeğe hazır halde olan Fuad Bey, muvâfakat gösterince: "Güzdür, güz!" cevabıyla karşılaşmış, bu tanıdık kelimeyi hatırlayamadığına o da şaşırmıştı (Eski imlâda her iki kelime aynı harflerle yazılır). Hâfız Bey de zaman içinde onunla görüşmeyi kesenlerden olduğu için, kendisine Fuad Şemsi ile münâsebeti sorulduğunda, içinde "gönül" mânâsına "Fuad" kelimesinin geçtiği:

"Lâ tekün li'l-ayşi mecrûha'l-fuâd,
İnneme'r-rızku al-Allâhi'l-Kerîm."

(Maîşet için gönlü yaralı olma, zîrâ rızkın sâhibi Allah'dır) beytini okuduğuna şâhid olmuştum.

(Devamı gelecek hafta…)

Prof. Uğur Derman

Resimaltı:

Resim 1: Fuad Şemsi, Yahya Kemal Bey'le tavla oynarken (seyreden, Faruk Nâfiz Bey'dir).

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN