Bu sözü ilk defa, bir yayınevinin tanıtım kataloğunda görmüştüm. Dikkatimi çekmişti ve çok orijinal bulmuştum.
Şimdilerde, Ramazan'da artan iyilik ve yardım faaliyetleri dolayısıyla yeniden hatırladım. Bazı geleneklerimizin, toplumsal varlığımızı ayakta tutan temel dinamiklerden olduğunu bir kez daha anladım.
Bilindiği gibi, gelenek; değerler sisteminin, pratiğe dönüşmüş anlayış ve yaşayış biçimleridir. Bizim ülkemizde, zaman zaman yaşadığımız ekonomik krizlerin, başka ülkelerde olduğu gibi sosyal patlamalara dönüşmemesi; koruyucu kalkan görevi yapan kadim geleneklerimizle izah edilir.
Çünkü bizde; kardeşlik, akrabalık, komşuluk, hemşerilik, dostluk, arkadaşlık, dindaşlık, vatandaşlık hukuku güçlüdür. Düşenin elinden tutulup kaldırılır; ihtiyaç sahipleri ile elde olan bölüşülür.
ASKIDA EKMEK
Bizim toplumumuzda, ekmek temel gıdalardan biridir. Bundan dolayıdır ki; rızık elde etmek için yapılan işlere "ekmeğini kazanmak", buna vesile olan iş yerlerine de "ekmek kapısı" denir.
Unumuzu ekmeğe dönüştüren fırınlarımızda; "askıda ekmek" geleneği vardır. Ekmek alanlar, fazladan bir-iki ekmek parası bırakırlar; o ekmekler, ihtiyaç sahibi kişilere yahut ailelere ulaştırılır.
Bir de, yoksul olduğu bilinen komşuların kapılarına; gizlice, içinde gıda maddeleri bulunan fileler bırakılır. Hane sahipleri; nereden yahut kimden geldiğini bilmeden alıp kullanır.
Son yıllarda, bu uygulama; kumanya kolilerine dönüştü. Eskiden, iyilik ve yardım amaçlı vakıflarımız vardı; yenilerde, yerelden ulusala ve hatta uluslararasına kadar uzanan derneklerimiz oluştu.
BARDAKTA ÇORBA
Bazı belediyeler; sabah erkenden işe giden insanlara, hastane önlerinde bekleyen hasta yakınlarına, sıcak çorba dağıtıyorlar. Kimi şahıslar, kurumlar ve sivil toplum kuruluşları ise; farklı zamanlarda, farklı yerlerde, benzeri şeyler yapıyorlar.
Yangın, sel, deprem, savaş gibi felaket dönemlerinde; özel organizeler yapılıyor. Nerede sarılması gereken bir yara varsa; sosyal ve ekonomik seferberlik ilan edilip, devlet-millet işbirliğiyle oraya el atılıyor.
Ramazan aylarında, şehrin ana güzergahlarında; ezandan önce evine yetişemeyenlere, iftariyelik dağıtılıyor. Son yıllarda oluşan ve gelişen bir geleneğe göre; yerel yönetimler tarafından, binlerce kişinin katıldığı sokak iftarları yapılıyor.
Böylece, yediden yetmişe tüm mahalle sakinleri; iftar sofrasında buluşuyor. Bir rahmet ve bereket ikliminde; birlik ve beraberlik ruhu gelişiyor.
SADAKA TAŞI
Malum olduğu üzere, zekat; mali bir ibadettir. İhtiyacından fazla mal, mülk, para, pul sahibi olanlar; yılda bir kere, varlığının kırkta birini ihtiyaç sahiplerine verir.
Bu miktar; zorunlu alt sınırdır. Sevap kazanmak yahut Allah'ın razı olacağı, hoşnut kalacağı bir şey yapmak isteyenler için; ayrıca ve ilaveten, sadaka vardır.
Osmanlı döneminde; bir "sadaka taşı" geleneği oluşmuş. Şehrin belirli yerlerine yerleştirilen ve içi oyulmuş taşlara, isteyen herkes sadaka niyetine para bırakıyor; ihtiyaç sahipleri de, ihtiyacı kadar alıyormuş.
Modern zamanlarda, bu gelenek de; vakıflar, dernekler, merkezi hükümetlerin yahut yerel yönetimlerin sosyal yardım birimleri aracılığıyla yürütülür oldu. Hatta, bu amaçla; "sadaka taşı" adıyla dernek kuruldu.
Sadece para yahut gıda değil; ihtiyaç olan her şeyin organizesi yapılıyor. İmkan sahiplerinin zekatları, infakları alınıyor; yurt içinde ve dışında, ihtiyaç sahibi olanlara dağıtılıyor.
GELENEKTEN GELECEĞE
Bizi birleştiren, bütünleştiren; nice güzel geleneğimiz var. Sosyal ve psikolojik yönden, bünye direncimizi kuvvetlendirip; sarsılmaz, yıkılmaz hale getiriyorlar.
Geleneğin ihyasından geleceğin inşasına geçebilmek için; bu anlayış ve yaşayış biçiminin, yeni nesillere intikal ettirilmesi gerekir. En etkili intikal yolu ise; yaparak ve yaşayarak öğrenmedir.
Anneler ve babalar, öğretmenler ve idareciler; yetişme çağındaki çocukları ve gençleri, iyilik ve yardım faaliyetlerinin içine çekmeli. Her biri, ya katılan ve katkıda bulunan durumunda olmalı; yahut bizzat organize etmeli.
Onlara, herkesin huzur ve güven içinde olmadığı bir ülkenin ve toplumun, dünyanın ve insanlık aleminin; hiç kimse için huzurlu ve güvenli olmayacağını öğretmeliyiz. Yarın, daha iyi bir gelecek için; bugün, iyi ve güzel geleneklerimizi birlikte ihya etmeliyiz.