Maya bozuk olursa
İnsanların, hayvanların, bitkilerin neslinin devamını sağlayan şey; üremedir. Üremeye vesile olan unsura ise; genel olarak, "maya" adı verilir.
Sözlerde ve sözlüklerde; iki ayrı maya tanımı var. Birincisi, "döllenmeyi sağlayan sıvı"; ikincisi, besinlerin yapımında kullanılan "tek hücreli mantarlar".
Hepsini içine alan ortak mana ve muhteva; "bir şeyin asli unsuru, özü, esası, cevheri". Önceki nesillerden sonraki nesillere intikal eden, çevre ve ortamın etkisiyle lehte ve aleyhte değişebilen "benlik, kimlik, kişilik özellikleri".
Sütü mayalayıp yoğurt, hamuru mayalayıp ekmek yapıyoruz. Bizi sebzeleriyle, meyveleriyle besleyen toprağı mayalamak için ise; "tohum" atıyor, "fide" ekiyor, "fidan" dikiyoruz.
Her birinde; üremeyi sağlayan maya ile elde edilen ürün arasında irtibat oluyor. Mayası sağlam olanlar iyi, bozuk olanlar kötü sonuçlar veriyor.
Bu maya ve mayalanma olgusu; insanların ve toplumların, hal ve gidişlerini derinden etkileyen bir unsurdur. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik alanlardaki mayalanma; inanç ve ahlak sistemlerinin taşıdığı "temel değerler" ile oluşur.
Ailede başlar, okulda gelişir, toplumda devam eder. Mayanın bozuk, mayalanmanın yanlış olması; ülkeleri ve toplumları, bitmek tükenmek bilmeyen felaketlere sürükler.
Herhalde, onun için; asırlar önce Mevlana, "Bozuk olunca maya, ne ar kalır ne hayâ" demiş. İmam Cafer-i Sadık ise; malımızla ve canımızla insanlara iyilik yapmanın, "büyüklüğün mayası" olduğunu söylemiş.
Bugün dahi, halk arasında; yanlış işler yapan kimselere, "mayası bozuk" denir. Öte yandan, elinden ve dilinden iyilik sadır olan kimseler; "Asil azmaz, çimen tozmaz, bal kokmaz" atasözü ile nitelendirilir.
İyi yoğurt elde etmek için; iyi süte, iyi mayaya, doğru bir metot ve usulle mayalamaya ihtiyaç var. Kendilerine ve çevrelerine faydalı olabilecek iyi insanlar; iyilik temelleri üzerine kurulmuş ailelerden ve toplumlardan çıkar.
Bizim din, devlet, vatan, millet, kültür, medeniyet değerlerimiz; dünyaya ve insanlık âlemine, huzur ve güven taşımayı salık vermişti. Hükmümüzün sürdüğü her yerde; can, mal, akıl, nesil, din emniyeti temin edilmişti.
Sonra, birilerinden ya da bir yerlerden virüs kaptık; mayamız da huyumuz da bozuldu. Terk ettiğimiz diyarlar ve insanları; ateşe, dumana, gözyaşına, kana boğuldu.
Anlayışımız, yaşayışımız değişti. Bayrağımızla ve sancağımızla birlikte taşıyıp gönderlere çektiğimiz, tepelere diktiğimiz değerlerimiz; kirlenmiş ve zedelenmiş olarak yere düştü.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında; ağzımızın tadı kaçtı. Bozulmuş değerler üzerine kurulan düzenler; akıllarımızda, ruhlarımızda, bedenlerimizde derin yaralar açtı.
Havayı, suyu, toprağı kirlettik, zehirledik. Mayamızdaki bozulma, meylimizi değiştirdi; batıl inançlardan ve ideallerden yana yöneldik.
Eskiden, tüm işlerimizde ve işleyişlerimizde; "helal dairesi" içinde kalmaya özen gösteriyorduk. "Haramın çoğundan, helalin azı iyidir" diyorduk.
Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu. İnsanların büyük bir çoğunluğu; "Haram helal ver Allah'ım, obur kulun yer Allah'ım" diyecek hale geldi.
Biz dine uymayınca; işimize gelen içtihatlar yapıp, dini kendimize uydurduk. İnandığımız gibi yaşama niyetini, gayretini bir kenara bırakınca; yaşadığımız gibi inanır ve onu iman haline getirir olduk.
Bilerek ya da bilmeyerek, isteyerek ya da istemeyerek rızkımıza karışan haram lokma; aklımızı, ruhumuzu, bedenimizi ifsat ediyor. Ağacı içten kemiren kurt gibi; ömrümüzün bereketini yiyip bitiriyor.
İşte bu yüzden; kanadı kırık kuşlar gibi, ne kadar çırpınırsak çırpınalım, hep aynı yere düşüyoruz. "Az gittik, uz gittik; dere, tepe düz gittik; altı ay, bir güz gittik; sonra dönüp baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz" diyen masal kahramanlarına dönüşüyoruz.
Maya bozuk olunca, yoğurt tutmuyor. Öz, esas, cevher kaybolunca; ruhsuz beden, insan olmaya ve kalmaya yetmiyor.
Evlerde anneler ve babalar, okullarda öğretmenler ve idareciler, toplumda aydınlar ve yöneticiler; bu konuda abdest, niyet, nikâh, iman tazeler gibi bir "yenilenme" yahut "yeniden başlama" süreci içine girmeliyiz. Kaybettiğimiz mayayı (özü, esası, cevheri, ruhu) ve mayalanmayı (yaşama biçimini) bulup; onu güncelleyerek hayata geçirmenin, çok yönlü mücadelesini vermeliyiz.
Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar kendi özlerinde var olan değerleri değiştirip düzeltmeden; Allah, onların halini düzeltip hayra tebdil etmez. Kurttan kuzu, koyundan kurt doğurtmaya; hiç kimsenin gücü yetmez.
Sütün ve yoğurdun, hamurun ve ekmeğin kalitesi kadar ve hatta daha ziyade; insanın kalitesi de gereklidir, önemlidir. Biz hangi tohumun, fidenin, fidanın dibine su döker, gübre atarsak; o daha çok beslenir ve daha fazla meyve verir.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.