Artık, yedi gün yirmi dört saat gürültülü bir dünyada yaşıyoruz. Sözü ve sahibini unutup, sesin geldiği yöne doğru koşuyoruz.
İnsanlar; edebice konuşmak yerine, bedevice tartışıyorlar. Sözleriyle değil, sesleriyle kıran kırana savaşıyorlar.
Şarkılar, türküler söylenmiyor; çığlık çığlığa bağırılıyor. Kulaklarda besteler, güfteler değil; insan ve saz sesi karışımından oluşan gürültüler yankılanıyor.
Evlerde anneler ve babalar, okullarda öğretmenler ve idareciler, toplumda sosyal ve siyasal liderler, medya mecralarında sanatçılar ve spikerler; genellikle bağırma hali içindeler. Sözlerini söylemekten çok, seslerini duyurmanın peşindeler.
Hayatın bütün alanlarında; "ses" yükseltildi, "söz" duyulmaz oldu. Anlamlar, değerler, kuru gürültüler arasında kayboldu.
Oysa biz, söz medeniyetinin çocuklarıyız. Asırlar ve nesiller boyu; hem "doğru sözü söyleme" hem de "sözü doğru söyleme" hassasiyeti gösteren ecdadın torunlarıyız.
Dinimizin, dünya görüşümüzün önceliğini; Mevlana veciz bir şekilde özetlemiş. Edebi bir dille ve üslupla; "Sesimizi değil, sözümüzü yükseltmeliyiz. Yüreklere korku salan gök gürültüleri gibi değil, çiçekleri büyüten yağmur taneleri gibi olmalıyız" demiş.
Yunus Emre ise, sözün gücüne ve imkânına vurgu yapmış. Sözün ve söyleyiş biçiminin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini; "Söz ola kese savaşı, / Söz ola kestire başı; / Söz ola zehirli aşı, / Yağ ile bal ede bir söz" mısraları ile anlatmış.
Lokman suresi ayet 19; sesi yükseltmenin, sözü ve sahibini çirkinleştirdiğini hatırlatır. Mealen der ki; "Sesini yükseltme, unutma ki seslerin en çirkini eşek anırmasıdır".
Atalarımız; "Tatlı dil yılanı ininden, acı söz insanı dininden çıkarır" demişler. Etkili bir sözün; "atlıyı atından indireceğini, yolcuyu yolundan döndüreceğini" söylemişler.
Allah (cc), İsra suresi ayet 53'te; "Mümin kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler; yoksa şeytan aralarını bozar" diyor. Resulullah(sav) ise, bir hadisinde; "Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimse, ya güzel söz söylesin ya da sussun" diye ikaz ediyor.
Taha suresi ayet 43-44'te; Hz. Musa ile kardeşi Harun'un şahsında, insanlığa yol ve yöntem gösterme var. Allah(cc), mealen buyuruyor ki; "Firavun'a gidin; çünkü O, gerçekten çok azgınlaştı. O'na yumuşak bir şekilde, gönül alıcı güzel sözler söyleyin. Belki aklını başına alır yahut biraz korkar".
Nahl suresi ayet 125'de; sözün ve söyleyiş biçiminin nasıl olması gerektiği teyit edilmiş. Mealen; "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et, onlarla en güzel şekilde mücadele et" denilmiş.
Fatır suresi ayet 10'dan anlaşıldığına göre; "Güzel sözler Allah'a yükselir". Ancak, tamamlayıcı bir unsur daha var; "Bunları O'na yükseltecek olan da sâlih amellerdir".
İbrahim suresi ayet 24-25'de, mesele bir misalle anlatılıyor. Güzel söz, "kökü yerde dalları gökte olan ve Rabbinin izniyle her zaman meyve veren bir ağaç" gibi tasvir edilerek; "ibret alsınlar diye, Allah'ın insanlara böyle misaller verdiği" hatırlatılıyor.
Öte yandan, Kasas suresi ayet 55'de belirtildiği üzere; "Müminler, boş ve çirkin bir söz duydukları zaman ondan yüz çevirirler". Bu sözleri sarf edenlere; "Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız size. Biz sizin için de iyilik ve selamet dileriz ama kendini bilmez cahillerle de düşüp kalkmak istemeyiz" derler.
Şüphesiz, sözlerin en güzeli ve en doğrusu Allah kelamıdır. Bize hayat rehberi olarak gönderilen Kur'an ve onun hayata aktarılma biçimi olan Sünnet; "doğru ve güzel" anlaşılmalı ve anlatılmalıdır.
Bu konuda da sesimizi değil, sözümüzü yükseltmemiz gerekir. Çünkü Kur'an; sadece lafzen "okunmak için" değil, manası ve maksadı anlaşılarak "yaşanmak için" gönderilmiştir.
Onu en güzel şekilde okuyup anlayan, hakkıyla uygulayıp tebliğ ve temsil eden Peygamber(sav) Efendimiz; bir hadisinde; "Kur'an okurken sesi en güzel olan kişi, onu dinlerken Allah'a duyduğu derin saygı sebebiyle haşyet içinde bulunan kişidir" diyor. Başka bir hadisinde ise; "Kur'an okurken teganni yapan kişi bizden değildir" diyerek, sesin değil sözün öne çıkarılması gerektiğini belirtiyor.
Ulemadan İmam Mücahid'in, doğru ve güzel okumanın tanımını yapan bir beyanı vardır. "İnsanlar arasında, Kur'an okuyuşlarını Yüce Allah'ın en çok sevdiği kimseler; okurken onu akledenler, mesajını düşünüp anlayanlardır".
Bu noktada; lafzı da, manası da, maksadı da değerli olan Allah kelamının okunma usulleri gündeme geliyor. Tefsir hocası Prof. Dr. Mehmet Okuyan; "Tilavet dilin ve organların, kıraat aklın ve zihnin, tertil ise kalbin ve gönlün Kur'an ile buluşması, tanışması, şereflenmesi ve şahit kılınmasıdır" diye özetliyor.
Sonuç olarak; sesimizi değil, sözümüzü yükseltmeliyiz. En doğru, en güzel sözün de Allah sözü olduğunu idrak etmeliyiz.
Yeni Ramazan, yeni bir başlangıç vesilesi olabilir. Biz Rahman'ın sözünü yükselttikçe, Şeytan'ın sesi de soluğu da kesilir.
Zekeriya Erdim