Sezai Karakoç’un hatıraları
Türk şiirinin büyük değeri Sezai Karakoç, 88 yıllık yaşamında pek çok olaya tanıklık etmişti. Edebi, siyasi ve toplumsal hatıralarını sahibi olduğu Diriliş dergisinde parça parça yayınlayan şair, yazdıkları ile bir döneme ışık tuttu. Sizler için Sezai Karakoç'un anılarından dikkat çekici bölümleri derledik. Üstad Sezai Karakoç'u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle yad ediyoruz.
Giriş Tarihi: 16.11.2021
23:46
Güncelleme Tarihi: 16.11.2024
09:30
"Seni anladım Sen bir misyonersin. Çocukluktan itibaren en az 20-25 yıl bu görev için yetiştirildin. Yüksek tahsilin vardır. Teolojiden başka Tarih, Psikoloji, Sosyoloji, Antropoloji de okudun. Yabancı diller öğrendin. Görevin bu. Konuyu, hakikat için değil, propaganda için konuşursun. Kulağını verip dinlemezsin. Şartlandırılmışsın. Sadece bildiklerini tekrarlamak, Telkin etmek istersin. Biz sizinle konuşamayız. Ne zaman bizim de sizin burada açtığınız Kitabevi gibi, Londra'da New York'ta Paris'te Roma'da Kur' an-ı Kerim'i tanıtan ve öğreten kitap evlerimiz olur, o zaman sizinle eşit olarak tartışabiliriz. Siz bugün, İslam ülkelerine kültür istilacıları gibi girmişsiniz. Gücümüz olsa çıkarırız. Sizinle diyaloğumuz bunun için söz konusu olamaz. Ancak dediğim şart gerçekleşirse, ilmi tartışmalar olmak üzere karşılıklı münazaralar düzenlenebilir."
Sezai Karakoç'un en sevilen 20 şiiri
"Hiç unutamadığım bir olaydır. Annem hastanedeyken hastaneye bir kadın hasta geldi. O kısa vakitte annemle arkadaş oldular. Annem vefat edince kadın da hastaneden çıktı. Annemin cenazesinin kaldırılmasında, kadın olarak hep o ilgilendi. Canla başla hizmet etti. Annemin toprağa verilmesinden sonra da adeta ortadan kayboldu. Ne adresini öğrenebildik ne de bir izini bulabildik."
Sezai Karakoç düşüncesinde 10 kavram
"Yassıada Mahkemeleri, hukuktan çok intikamcıların hâkim olduğu bir arena görünümündeydi. Müfrit partililer oraya gidip alkışlar, çığlıklar, yuh çekmeler arasında sözde mahkemeyi dinliyorlardı. Televizyon henüz Türkiye'ye gelmemiş olduğundan radyodan yapılan mahkeme safahatı yayını, içler acısıydı. Şahitlik için götürülüp de istenen ifadeyi vermeyen kişiler de hemen sanık olarak tutuklanıyordu. Fuat Köprülü, Fahrettin Kerim Gökay gibi politik ve bilim şöhretleri de, sanılıyordu ki Menderes'in aleyhine şehadette bulundular. Bu maksatla Yassıada'ya şahit olarak götürüldüler. Ama onlar böyle bir aleyhte şehadetten kaçındılar. Bunun üzerine sanık diye tutuklandılar. Bir kaç ay içerde yattıktan sonra zor kurtuldular."
Sezai Karakoç'un kelimeleri
"Ankara'nın en güzel ayları nisan ve mayıs aylarıdır. Bahar tüm tesirini gösterir bu aylarda. Ankara'da, belki de başkent olduğundan, genç nüfus fazladır. Baharda enerji sarfı için adeta, bahane ararlar gençler. Zaten okuması kıt bir gençlik yetiştirilmişti. Teorik konulardan çok, kavgaya eğilim gösteren bir gençlik vardı. 1950'de iktidar değişmişti, fakat aydın tabakada zihniyet değişmemişti. Gençlik, tek parti döneminin tutumuyla, aynı sloganlarla yetiştiriliyordu. Oysa D.P ve Menderes, halkla temas sonucu, biraz, inkılap tipi olmanın dışına çıkıyorlardı. Anayasa, dili hariç değiştirilmemişti. Ama ister istemez, sözlü bir Anayasa varmış gibi Menderes, söz ve davranışlarıyla yazılı olana tıpatıp uyma zorunluluğunu duymadığını bir parça belli ediyordu. Gençlik ve aydın kesim, halk partili zihniyette kalınca iktidarla aralarında bir kopukluk olacağı besbelliydi."
Sürgün ülkeden başkentler başkentine
"Diriliş'in masrafını maaşımdan karşıladım. Çünkü 45 abonesi vardı. Onun bir kısmını da tahsil edememiştik. Diriliş'i yine Denizciler Caddesi'nde bulunan, Özden Toker'in (İnönü'nün kızı) sahibi ve Metin Toker'in kardeşi olan Kardeşler matbaasında bastırdım. Hatta Mümin Çöken'e derginin kendilerinden farklı bir görüşte dergi olabileceğini söyledim. "olabilir" dedi. Ben de onun üzerine: "İnönü'yü tenkit eden yazılarda bulunursa?" diye sorunca: "Burası bir ticarethane muhtevası bizi ilgilendirmez" demişti. Gerçekten de iki sayı orada basıldı. İnönü'yü eleştiren değiniler de oldu."
Sezai Karakoç'un kitapları