Türkler, asırlarca bozkırlarda yaşamışlar, denizi tanımamışlardı. Bozkırlara alışık yapımız yüzünden Anadolu'ya geldiğimizde, ilk zamanlarda denize karşı mesafeli durduk. Ancak özellikle sahillere yerleşen Türkmenler'in bir kısmı zamanla denizlere yavaş yavaş alıştılar. Batı Anadolu'daki Türkler arasından Barbaros kardeşler, Turgut Reis gibi birçok büyük denizci çıktı. Fakat yine de Türkler'in önemli bir kısmı denize mesafeli durmaya devam ettiler. Bu yüzden yüzme bilen de azdı. Osmanlı yönetimi, boğulmaları önlemek için özel alanlar dışında denize girilmesini yasaklamıştı. Boğulmakta olanları kurtarana ise madalya verilirdi.
Bir fedakârlık, bir muvaffakiyet veya yararlık karşılığında devletin tebaasına verdiği altın, gümüş, nikel, bakır gibi madenlerden yapılmış mükâfat ve şeref alameti olarak tarif edilen madalyanın, Osmanlılarda ilk ihdası 1730 yılına kadar gider. Bu tarihten itibaren de devletin yıkılışına kadar 60'a yakın madalya çıkarılmıştır. Bunlar arasında en dikkat çekici olanlardan biri, Sultan Abdülmecid döneminde çıkarılan ve "tahlîsiye" yahut "tahlîs-i cân" isimleriyle anılan madalyadır. İlk defa 1859'da çıkarıldığı kaynaklarda belirtilen bu madalyanın, bundan birkaç yıl önce ihdas edilmiş olduğu ortaya konmuştur.
OSMANLI MADALYALARI
Madalya zamanla, bilhassa askerî başarıları takdir amacıyla göğse takılan ve çeşitli şekillerde hazırlanmış olan bir nevi nişan haline geldi. Osmanlılar'da madalya nişandan önce olup ilk Osmanlı madalyalarının ihdası 1143 (1730-31) yılındadır. Ferahi denilen altın madalyanın ne için çıkarıldığı bilinmemektedir. Daha sonra sırasıyla 1168'de (1755) çıkarılan sikke-i cedîd madalyası altın; 1216 (1801) Vak'a-i Mısriyye madalyası altın ve gümüş; 1240 (1824-25) Hilâl-i Osmânî altın; 1247 (1831-32) İşkodra madalyası (Câmi-i Nusretiye) altın ve gümüş; 1253 (1837) Hâdimü'l-Haremeyni'ş-şerîfeyn beyzî şekilde gümüştendir. Ayrıca 1249 (1833) Hünkâr İskelesi madalyası altın, gümüş ve bakır; 1255 (1839) Atik iftihar madalyası altın ve gümüş; 1256 (1840) İftihar madalyası altın; 1256 (1840) Beriyyetü'ş-Şâm ve Kal'a-i Akkâ madalyası altın ve gümüş; 1260 (1844) Tashîh-i ayâr-ı sikke madalyası altın, gümüş ve bakır (birincisi 50, ikincisi 44, üçüncüsü 38 mm. çapındadır); 1263 (1847) Kürdistan madalyası (bu madalyanın murassaı olduğu gibi altın ve gümüşü de vardır); 1263 (1847) Yemen muharebesine mahsus madalya altın ve gümüş; 1265 (1849) Ayasofya tamir madalyası altın, gümüş ve bakır (camiyi tamir eden mimar Fosatti, madalyayı yapan sanatkâr da Robertson'dır); 1266 (1850) Bosna madalyası altın ve gümüş; 1267 (1851) Tanzîmât-ı Hayriyye madalyası tunç (Brüksel'de Hart isimli bir sanatkâr tarafından yapılarak Sultan Abdülmecid'e takdim edilmiştir); 1270 (1853-54) İftihar madalyası altın ve gümüş; 1270 (1853-54) Sinop madalyası tunç (Paris'te yapılmıştır); 1271 (1854-55) Bahr-i siyâh ve Tuna madalyası kurşun (Paris'te yapılmıştır); 1271 (1854-55) İttifâk-ı düvel-i selâse madalyası tunç; 1272 (1855-56) Kars madalyası altın ve gümüş; 1275 (1858-59) Nişân-ı iftihâr altın ve gümüş; 1276 (1859-60) Tahlîs-i can madalyası gümüş ve bakır; 1276 (1859-60) Tahsîn-i hüner ve mârifet madalyası altın, gümüş ve bakır; 1277 (1860-61) Zaptiye çavuşları madalyası gümüştür. (Madalya - İbrahim Artuk, TDV, İslamansiklopedisi))
CANKURTARAN MADALYASI
"Tahlîs"; halâs etmek, kurtarmak manasına gelir. "Tahlîsiye" de kurtarmayla alakalı anlamını ifade eder. Tahlisiye madalyasına "cankurtaran madalyası" ismi de verilmekte ve vesikalarda bu isimle de anılmaktadır. Madalyamız; yangın, sel, deprem gibi türlü felaketler veya birdenbire vuku bulan tehlikeler karşısında ölümle burun buruna gelenleri canını hiçe sayarak, varlığını ortaya koyarak kurtaranlara Osmanlı Devleti tarafından verilen bir madalya idi.
Türk insanının bozkırlara alışık olması denize olan ilginin düşük olmasına neden oluyordu; nitekim Osmanlı çağdaşı denizci toplumlara göre denizlerden askerlik, deniz ticareti, beslenme, spor ve eğlenmek amacıyla daha fazla yararlandı. Osmanlı Donanması'nda ki bazı askerlerin yüzme bilmemeleri de denize olan ilginin yeterli olmadığını gösteriyordu. Bu eksikliği hisseden Osmanlı devlet adamları donanmaya levend kaydı yaparken sahil çocuklarını tercih ediyorlardı. Hatta Osmanlı toplumunda boğulmak üzere olan insanları kurtarmak önemli bir meziyet olarak görüldüğünden kurtarıcılar devlet tarafından tahlisiye madalyasıyla ödüllendirilirdi. Osmanlı'da iyi yüzme bilmek, ustalık ve yetenek işi olarak kabul edilirdi.
Tahlisiye madalyası her ne kadar Sultan Abdülmecid zamanında ihdas edilmişse de esas itibariyle Sultan İkinci Abdülhamid (1876-1909) devrinde yaygınlık kazanmıştır. Bu padişahın hükümdarlığıyla beraber çokça verilmeye başlanan madalyanın, daha geç bir tarihte, 16 Kasım 1892 tarihinde nizamnamesi de yayınlanmıştır. Tahlisiye madalyası nizamnamesi, madalyanın niçin ve kimlere verildiği, kaç çeşidi olduğu, hangi madenden imal edilmiş olduğu gibi sorulara ışık tutuyor.
TAHLİSİYE MADALYASI NİZAMNAMESİ
Madalyanın nizamnamesi ise 1862'de çıkmıştı. Her başvurana madalya verilmezdi. Özellikle meydana gelen hadisede tehlikeye düşenlerin kurtarılması sırasında kurtarıcının da kendi hayatını tehlikeye atması önemliydi. Bu yüzden hadiseye şahit olanların teferruatlı bir şehadetnamesi istenirdi.
Madalya dört çeşitti. Üst üste cankurtaran madalyanın bir üst derecesinde olanını alırlardı. İlk defa cankurtarana yeşil kurdele ile bir madalya verilirdi. İkinci defa için kırmızı, üçüncüsünde beyaz ve dördüncüsünde bu üç renkten kurdelenin olduğu madalya verilirdi.
Madalyanın kimlere verileceği madalya nizamnamesinde şöyle anlatılır:
Madde 1: Can kurtarmak hususunda bilfiil gayret ve insaniyet gösterenlere mahsus olarak ihdas buyrulmuş olan tahlisiye madalyası, gümüşten imal edilmiş olup sahipleri, istedikleri zaman göğüslerine takabilirler.
Madde 2: Bu madalyanın yeşil, kırmızı ve beyaz ve bu üç renkten mamul, dört nevi kurdelesi vardır. Tekraren cankurtaranlara her defası için başka başka madalya verilmeyip aşağıda yazılı resmi muameleler yapıldıktan ve izin alınarak padişahın irade-i seniyyesi çıktıktan sonra gereğince yalnız beratı yazılıp verilecek ve kurdelesi değiştirilecektir. Şöyle ki birinci defa için yeşil kurdele ile bir madalya verilecek, ikinci defa için kırmızı, üçüncüsünde beyaz ve dördüncüsünde bu üç renkten imal edilmiş yalnız bir kurdele verilecektir.
Madde 3: Yangın sırasında nefislerini kurtarmayı başaramayıp ateş içinde kalanların, kaza ile deniz, nehir ve göllere düşüp tehlikede bulunanların, ansızın yıkılan bina ve duvarların altında kalıp bizzat kurtulamayanların ve bu türden sair afetler meydana geldiğinde tehlikeye maruz kalanların canını kurtarmak maksadıyla kendilerini tehlikeye atarak gayret ve başarı gösterenler tahlisiye madalyasıyla taltif edilirler.
Madde 4: Yukarıda beyan edilen tehlikelerden kurtarılanlar tedaviye muhtaç ise, kurtaranlar tarafından en yakın mevkide bulunan belediye veya zabıta memurlarına durumun haber verilmesi mecburidir. Ayrıca can kurtarmayı başaranlar; isim, şöhret ve sıfatlarını o esnada mezkûr memurlara bildireceklerdir.
Madde 5: Gerek belediye memurları ve gerek polis komiserleri tarafından bu gibi vukuatı beyan eden bir zabıt kâğıdı düzenlenip devlet hizmetinde bulunanlar bunu mensup oldukları dairelere, halktan bulunanlar İstanbul'da ise Şehremaneti'ne veya Zaptiye Nezareti'ne; taşrada ise mahallî hükümete (valilik, mutasarrıflık, kaymakamlık) vereceklerdir. Şehremaneti ve Zaptiye Nezareti ile vilayetler ve müstakil mutasarrıflıklar tarafından gerekli tahkikat icra edilerek can kurtarmayı başarıp madalya almaya hak kazandıkları anlaşılanların isim, şöhret ve sıfatları her defasında Dâhiliye Nezareti'ne ve oradan Sadaret makamına bildirilir. Askerî dairelere mensup olanlar için de Seraskerlik, Bahriye Nezareti ve Tophane Müşirliği taraflarından yine Sadaret makamına bildirilerek usulü üzere izin istenildiğinde padişahın iradesi çıkarsa cankurtaranın ortaya koyduğu fedakârlık derç edilerek beratı yazılıp verdirilir. (Gizlenen Tarihimiz: Hayat kurtarana Osmanlı'dan madalya)
MADALYANIN ÖZELLİKLERİ
Nizamnamesinde belirtildiği ve örneklerinde görüldüğü üzere tahlisiye madalyası gümüşten imal edilmiştir. 36 mm. kalınlığında, 24 gram ağırlığındadır. Yazısını Naif Efendi yazmış, tuğrasını Hüsrev Efendi çekmiş, nakışlarını James Robertson yapmıştır.
Ön yüzünde çiçekli bir daire deseninin ortasında Sultan Abdülmecid'in tuğrası (Abdülmecîd Hân bin Mahmûd el-muzaffer dâimâ), arka yüzünde ise yine bir kenar süslemesinin çevrelediği, yazımızın başına da derç etmiş olduğumuz şu güzel beyit yer almaktadır:
Halka düşdükçe edenler imdâd
Olunur midhat ü tahsîn ile yâd
(İnsanlara tehlikeye düştüğü zaman yardım edenler, övgü ve takdirle anılırlar)
Riva Tahlisiye Kayıkhanesi - Beykozdabugün
Derlenmiştir.
Erhan Afyoncu - 'Boğulanı kurtarana madalya verilirdi'
Selman Soydemir, Yedikıta dergisi, "Hayat Kurtarana Osmanlı'dan Madalya"