Ensar Karagöz, merhum Mehmet Şevki Eygi'nin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Kütüphanesi'ne bağışladığı kitaplarını kataloglarken çok ilginç bir divanla karşılaştığını fark eder. Şeyh Râşid Efendi'ye (d. 1861-ö. 1945) ait olan bu eserin ilginçliği içinde Arapça ve Farsça kelimeler geçmeyen şiirlerden oluşmasıdır.
Cerrahî âsitanesine bağlı Sertarikzade Tekkesi şeyhi olan Râşid Efendi eserini harf devriminden 5, dil devriminden 9 yıl önce 1923'te kaleme almış. Daha önce de Mevlid'i Türkçe Doğum olarak çeviren Râşid Efendi bir sözlükçü gibi çalışmış ve yabancı dillerden Türkçeye geçen kelimelere bulduğu karşılıklara dair Yâd Dili adında bir eser ile Türkçeden Türkçeye bir sözlük olan Türk Dili adında eserler kaleme almış. Sırf Türkçe Divân'ın da temelini oluşturan Lügatü'l-Etrâk adını verdiği Niyazi Mısrî Divânı'ndan seçtiği kimi şiirleri sadeleştirerek hece vezniyle yeniden yazmış.
Râşid Efendi'nin örneğine pek tesadüf etmediğimiz bu ilginç eseri Ensar Karagöz ve Abdullah Uğur tarafından Eski Türkçe Yeni Zaman Şeyh Raşit Efendi ve Sırf Türkçe Divânı adıyla yayınlandı (İstanbul: Dergah, 2024). Toplam 40 şiirin yer aldığı bu küçük divanın özelliği kendisi gibi mutasavvıf olup aynı zamanda şiirleri bulunan Yunus Emre, Nesimî, Şeyh Vefâ, Niyazi Mısrî, Ümmi Sinan, Şemseddin Sivâsî, Aziz Mahmut Hüdayî, Hasan Sezâyî Gülşenî gibi şairlerin şiirlerini sadeleştirerek yeniden söylemesidir. Ayrıca kendisinin de benzer konularda yazılmış şiirleri yer alıyor.
Şiirlere baktığımızda zikir ilahisi ağırlıklı olduğu görülür. Râşid Efendi, yeniden söylediği şiirleri muhtemelen zikirlerde de okunmasını istiyordu. Şeyhliğini yaptığı tekkede icra edilen zikirlerde divanında yer alan ilahileri okuyup okumadığını bilmiyoruz. Ancak okunma ihtimalini de göz ardı edemeyiz.
Divanda bazı şiirlerin kenarına "Tartılı sözüne benzetiş" ibaresini kullanmış. Kanaatimce bunu "manzum tercüme" yerine kullandı. Bu şiirlere nazire demek güç. Çünkü nazire olması için aynı vezinde ve aynı kafiyede ve yeni benzetmelerle ve üslupla söylemesi gerekirken Raşid Efendi hece vezniyle ve Arapça-Farsça kelimelerin yerine icat ettiği kelimeler kullanarak yazıyor. Ayrıca onun ilahileri Türkçeleştirmek gibi bir amacı olduğu da görülüyor. Dolayısıyla divanda yer alan şiirler için sadeleştirerek yeniden söyleyiş diyebiliriz.
Kelime mucidi Râşid Efendi
Râşid Efendi aynı zamanda bir kelime mucidi. İcat ettiği kelimelerden birkaç örnek verirsek siz de bana hak vereceksiniz: Fettâh=Açagan, Settar=Örtegen, peygamber=savcı, Hz. İbrahim=oddan kurtulan savcı, Hz. Peygamber=son çağ savcısı, ashap=yandaş, âl-i abâ=yün donu, mürşid-i kâmil=bütün er, tekke=anma derneği, cami=toplak, Kâbe=yönek, minber=öğütlük, beş vakit namaz=beş çağ, zahiri ilimler=dış bilisi, batınî bilimler=iç bilisi, Münker ve Nekir=sorucular, Azrail=zık alıcı.
Arapça ve Farsça kelimelere yukarıdaki kelimeler gibi yeni kelimeler icad ederek yeniden söylediği şiirlere de birkaç örnek verelim. Şemseddin Sivasî'nin şu beytini;
Vâsıl olmaz kimse Hakk'a cümleden dûr olmadan
Kenz açılmaz şol gönülde tâ ki pür-nûr olmadan
Râşid Efendi şöyle çevirir:
Kavuşmaz Tanrı'ya kimse kamudan ırak olmadan
Gönlünün gözü açılmaz çak kim aydınıla dolmadan
Aziz Mahmud Hüdâyî'nin şu beytini;
Buyruğun tut Rahmân'ın tevhîde gel tevhîde
Tâzelensin îmânın tevhîde gel tevhîde
Şöyle çevirir:
Buyruğun tut Çalab'ın birlemeye gel kardaş
Yenilensin imanın birlemeye gel kardaş
Divân'ın bir münacat ile başlayıp tevhid ile devam etmesi onun tertibe de dikkat ettiğini gösterir. Divan'da yer alan ilk şiir Yunus'un meşhur bir ilahisi;
A sultanım sen var iken
Ya ben kime yalvarayım
İsmin gani settar iken
Ya ben kime yalvarayım
Râşid Efendi bu ilahiyi şöyle aktarmış:
A Çalabım sen var iken ben kime yalvarayım
Bize vergin çokrak iken ya ben kime yalvarayım
Divanın son ve 40. ve son şiiri de Yunus'tan çeviri.
Uyan be hey gafil uyan gâfildir beş vaktin koyan
Mekke'ye evimdir diyen ol Sübhan Allah değil mi?
Yüce yerlerde durici elinde yalın kılıcı
Dertliye derman verici ol Sübhan Allah değil mi
Alçağı yüce eyleyen gündüzü gece eyleyen
Yiğidi koca eyleyen ol Sübhan Allah değil mi?
Yağan karları eriten akarsuları kurutan
Topraktan âdem yaratan ol Sübhan Allah değil mi?
Yunus'tur bunu söyleyen Tapduğa kulluk eyleyen
Din yoksulun bay eyleyen ol Sübhan Allah değil mi?
İlahisini Râşid Efendi şöyle sadeleştirip yeniden söylemiş:
Uyan behey dalgın uyan dalgındır beş çağın koyan
Yöneğe evimdir diyen ol arı Çalap değil mi
Yüce yerlerde durucu elinde yalın kılıcı
Sayruğa sağlık verici ol arı Çalap değil mi
Alçağı yüce eyleyen gündüzü gece eyleyen
Yiğitleri koc'ayleyen ol arı Çalap değil mi
Karı yağdıran eriten akar suları kurutan
Topraktan kişi yaratan ol arı Çalap değil mi
Râşid gücün yetmez buna Yunus oldu sana ata
Söyleten kim bunu sana ol arı Çalap değil mi
Yunus'un Taptuk Emre'yi andığı gibi Râşid Efendi de Yunus'u anarak şiirin kime ait olduğunu belirtir.
Râşid Efendi'nin şiirini Yunus'a göre daha sade ve renksiz bulduğumu ifade etmeliyim. Ayrıca biraz yapmacık bir dil gibi ve de doğallığı yok. Bu renksizlik hâliyle şiirin etkisini de azaltmış.
Râşid Efendi'nin yaptığı şey bize bir şeyi daha gösteriyor. Harf ve dil devrimi Osmanlı toplumunda aydınlar arasında uzun zamandan beri tartışılıyordu ve bu tartışmanın her iki tarafında da mutasavvıf kişiliğiyle öne çıkan isimler yer alıyordu.
Râşid Efendi'nin;
Çalap demek yeğdir bize her sözden
Diyerek gösterdiği gayret tekke çevrelerinde pek karşılık bulmadı. Bunda seçtiği ilahilerin de nispeten yalın Türkçe ile yazılmasının yanı sıra kavramlaşmış ve söylenildiğinde muhataplarının zihninde hemen anlaşılan kelimeleri atmanın kolay olmaması da var. Ayrıca asırların verdiği alışkanlığı da ilave edebiliriz.
Yazıyı Râşid Efendi'nin Divân'ın baş tarafındaki mensur mukaddimesinden mülhem dua ile bitirelim:
Kamumuzu yaratan, kullarının dilini dilmaçsız anlayan, beylerin beyi, efendiler efendisi, yücerekler yücereği ulu Çalab'ımızı anıp öğelim. Son çağ savcısı, ulusların yardımcısı, ilin yeği olan savcımıza, efendimize, yün donu altına aldığı gözlerimizin aydınları Tanrı arslanı ile kutlu kızı anamıza, torunları efendilerimize, yandaşlarına ve yüce tapusunda her çağ bulunan, bile oturan, nice savaşlarda bile Tanrı yolunun yavularıyla savaşan, yoluna başlarına koyanlara esen veren son çağ savcısına selam olsun.
İsmail Güleç