Arama

Prof. Dr. Mehmet Emin Ay
Temmuz 15, 2024
Unutmamak, vefakârlık ve 15 Temmuz

İnsan kelimesi üzerine gerek dilciler gerekse düşünürler, farklı görüşler ileri sürerek onun ne anlama geldiğini ifade etmeye çalışmışlardır. Ancak bunlar içinde en çok rağbet gören, onun "ünsiyet" ve "nisyan" anlamına gelen karşılıklarıdır. Bugün bizler, "insan" kelimesinin, "unutmak" anlamına gelen "nisyan" kökü üzerinden, insanoğlunun nisyan ile yani unutma fiiliyle içli dışlı olduğunu biliyoruz. Yine, fıtratında var olan unutma özelliğinin, hayatı boyunca kişi üzerinde etkili olduğunu ve insanın daha ziyade "unutan bir varlık" olarak tanındığını söyleyebiliyoruz. Atalarımız, "hâfıza-i beşer nisyan ile mâlüldür" derken, kanaatimizce insanın işte bu yönüne işaret etmekteydiler.

İslam dini, insanı, taşıdığı tüm özellikleriyle yani bütüncül bir bakış açısıyla kabul eder ve öylece değerlendirir. Ancak yaratılışından gelen bu nisyan özelliğini, onu aşağılamadan, tahkir etmeden dile getirir; böylece onu, bu özelliği hakkında doğru bir şekilde bilgilendirir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de farklı ayetlerde, insanın unutması durumunda neler yapması gerektiğine dair önemli bilgiler verilir. Mesela, "unuttuğun zaman Rabbini an." (Kehf, 24); "Rabbimiz! Unutursak yahut yanılırsak bizi sorguya çekme!" (Bakara, 286); "Allah'ın sana Ahiret yurdunda vereceklerini önemse, onları arzu et; bununla beraber dünyadan yana nasibini de unutma." (Kasas, 77) meâlindeki bu ayetlerde insanın unutabileceği çok net ve tabii bir durum olarak görülebilmektedir.

Sevgili Peygamberimizin (sav) hadislerinde de konuya dair pek çok bilgiyle karşılaşmaktayız. Söz gelimi, kişinin namaz ve oruç gibi ibadetlerinin ifasında, başına gelebilecek "unutma" fiilinden dolayı sorumlu olmayacağı bunlardandır.

Ancak insanın, taşıdığı bu özelliğin farkında olması ve bunun aksi olan "hatırlayış" halinin kişide daha ağır basan ve daha çok gözlemlenen bir özellik olması önemsenmiş, nefs terbiyesi ve belli bir arınma -ki buna "tezkiye" denilmektedir- sonucunda müminin, gaflete düşerek unutan değil, maddi ve manevi uyanıklık hali içinde hatırlayan bir kul olması tavsiye edilmiştir. Zira gafletin temelinde şeytan vardır ve onun oluşturduğu bir olumsuz etki söz konusudur. Nitekim Hz. Musa'nın (as) genç yaştaki hizmetçisi, beraberlerindeki balığın mola verdikleri yerde canlanarak suya atlayıp gözden kaybolma hadisesini haber vermeyi, "kendisine şeytanın unutturduğunu" söyleyerek mazeret beyan etmiştir (bkz. Kehf, 63).

Yukarıda ifade edilen bilgilere göre, insanda var olan "unutma" ya da "unutkanlık", onun insani yönlerinden biridir. Bu özelliğinin farkında olması, gereğini yapması ve mutlaka kontrol altında tutması, istenen ve beklenen bir durumdur. Lokman Hakîm'e atfedilen bir güzel söz, "unutma" kavramına son derece orijinal bir anlam ve derinlik katmaktadır. Bir tavsiye niteliğindeki cümle şöyledir: "İki şeyi hiç unutmamalısın: Allah ve ölüm… İki şeyi ise unutmalısın: Senin başkalarına yaptığın iyiliği. Bir de başkalarının sana yaptığı kötülüğü…"

Unutmamak ile Vefâkârlık ilişkisi…

Söze, Allah dostlarından birinin, Hz. Mevlânâ'nın bir tespitiyle başlayalım bu kez… Bir sözünde şunları söyler: "En Yüce Dost'a karşı son derece vefâlı ol! Korkarım, Elest Bezmi'nde O'na verdiğin sözü unutur gidersin de kaybedenlerden olursun!"

O halde unutmamak, vefâkâr olmak demektir. Vefâkâr olmak ise en başta, kişinin Rabbine verdiği sözü hatırlaması ve bunun gereği olan kulluğunun farkında olmasıdır. Bunun zıddı olan unutmanın yol açacağı olumsuz sonuçlardan biri de vefasızlıktır, diyebiliriz. Ki bizler, Son Nebi Hz. Muhammed Mustafa'nın (sav) hayatında vefâsızlık örneğine hiç rastlamazken, vefâkarlıkta ise bir zirve olduğunu görmekteyiz. Peygamberimizin vefâkârlığına dair pek çok olay, bize Sünnet-i Seniyyesi'nden birer manidar örnek olarak tarih ve hadis kaynaklarımızı süslemektedir.

15 Temmuz'u unutmamanın önemi…

Unutmanın, insanın yaratılıştan gelen bir özellik olduğu, ama unutanlardan değil, farkındalık şuuruyla hatırda tutabilen ve unutmayanlardan biri olmanın, asıl başarı sayıldığı, buraya kadar anlatılanlardan çıkaracağımız bir sonuçtur dersek, hata olmaz sanırım.

Aradan geçen sekiz yıl sonra işte bugün, yani 15 Temmuz'u, 16 Temmuz'a bağlayan geceleyin, sekiz saatte yaşananlar, Türkiye'nin nasıl bir uçurumun kenarından kurtulduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple 15 Temmuz tarihi hem Türkiye için bir milat, hem de dönüm noktasıdır. Allah'ın büyük bir lütuf ve ihsanı olarak milletimize verdiği güç ve kuvvetle kazanılan bir büyük zaferdir, aynı zamanda… Bu milat, bu dönüm noktası ve bu zafer, sadece bizim için değil, yeryüzünde nice ülke ve milletler için de bir ümit ışığı anlamına gelmektedir. Onun için unutmamalı ve unutturulmamalıdır…

Sekiz yıl önce işte bu gece, al kanlarını ve tatlı canlarını feda eden aziz şehitlerimize rahmet; organlarını ve sağlıklarını kaybeden şanlı gâzilerimize sıhhat ve afiyet; yakınlarına sabr-ı cemil lütfetmesini Yüce Rabbimizden niyaz ederim.

Mehmet Emin Ay

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN