Sahur yemeğindeki nice bereketler
Seher vakti ve sahur yemeği hakkındaki bir önceki yazımızda, sahura kalkmanın öneminden bahsetmiş ve sahura kalkmanın manevi tarafı üzerinde durmuştuk. Yazıda, sahura kalkan bir kişinin, bu özel zaman diliminde uyanık olmasının ve tutacağı oruca bu vakitte yiyeceği yemek ile niyetlenmesinin, onu Allah'ın rızasına ve meleklerin duasına mazhar kılacağını, sadece bu davranışıyla bile ihya ettiği bir sünnet-i seniyye dolayısıyla sevaba nâil olacağını özellikle belirtmiştik.
İlgili hadiste Sevgili Peygamberimizin (sav), "…Sahur vakti yenilen yemekte, (o anlarda) "nice bereketler" vardır" cümlesinde geçen "bereket"in, biraz önce ifade ettiğimiz manevi tarafıyla birlikte başka birtakım özellikler taşıdığını da söyleyebiliriz. Zira bazı hadislerinde Resul-i Ekrem'in şu uyarısıyla karşılaşmaktayız: "Bizimle Ehl-i Kitab'ın tuttuğu orucun arasındaki ayrıcı özellik, sahurda yenilen yemektir."
Bu hadis-i şerif, müminler için sahura kalkmanın aynı zamanda bir "mümince tavır ve davranış biçimi" olduğunu anlamamıza da kapı aralamaktadır. Zira İslam âlimleri, konuya ilişkin yapmış oldukları değerlendirmelerde, bu durumun Müslümanlara, önceki ümmetlere göre sağlanan bir "kolaylık" olduğu, dolayısıyla Ehl-i Kitap'tan farklı davranarak sahura kalkmanın bu nimetin şükrü anlamına geleceği belirtilirler. Onlar ayrıca, muhtemelen oruçla mükellef kılınan peygamberlerin de "sahura kalkarak" oruçlarını tuttuklarını fakat zaman içinde mukaddes kitaplarında ve dinlerinde tahrifat yapan Ehl-i Kitab'ın, sahura kalkarak oruç tutma adetini değiştirdikleri ve "akşamdan başlayıp ertesi akşama kadar süren bir şekilde oruçlu olma" anlayışını uygulamaya başladıklarını ifade etmektedirler (Bu değerlendirmeler için bkz. TDV İslam Ansiklopedisi, Sahur mad.).
Görünen odur ki, Sevgili Peygamberimiz (sav) müminlerin, sahura kalkarak yemek yemelerini, bu yeme işlemini vaktin sonuna kadar devam ettirmelerini tavsiye etmiş, oruç gibi hem maddî hem de manevî, hem ruhî hem de bedenî bakımdan özen gösterilerek yerine getirilmesi gereken bu ibadette, Ehl-i Kitab'ın uygulamalarının aksine, gecenin son zamanlarında bir kez daha yemek yenilmesini öğütlemiştir. Bu tavsiyenin ardındaki hikmetlerden biri, seher vaktinde uyanık olmak, diğeri ise önceki peygamberlerin geleneğini ihya etmektir. Diğer bir hikmeti ise vücudun ihtiyacı olan besinleri, güne en yakın saatlerde alarak -açlık ve susuzluğa karşı güç yetirebilmek için- bir "tedbir ve hazırlık" olarak düşünülebilir. Nitekim bir hadis-i şerifinde, "Sahur yemeğini mübarek bir gıda" olarak nitelendirmiş ve "seher vaktinde yenilen yemeğin tutulacak oruca destek olacağını" ifade buyurmuştur.
Konuyla ilgili olarak İslam âlimlerinin görüşleri içinde Şâh Veliyyullah ed-Dihlevî'ye ait olanı, bu meselenin farklı bir yönden de ele alınabileceğini ortaya koymaktadır. Onun "sahurda bereket olduğuna" dair hadisten hareketle sahurun faydalarını açıklarken ortaya koyduğu düşünce şöyle özetlenebilir: Sahur yemeğiyle bir yandan vücuda, oruca dayanmasına yardımcı olacak enerji sağlanır, diğer yandan insanların daha dindar olma çabasıyla dini zorlaştırmaya ve dinin getirdiği yükümlülüklerde değişiklik yapmaya yeltenmeleri de önlenmiş olur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz (sav) "bizim orucumuzla Ehl-i kitab'ın orucu arasındaki temel farkın sahur yemeği olduğunu" belirtmiştir. Bu ifadede Ehl-i kitab'ın dinlerinde tahrifat yaptığına işaret vardır. Onların bu tutumuna aykırı davranmak dinin aslî haliyle korunmasına katkı anlamı taşır…
Görüldüğü üzere, sahura kalkmak farklı yönlerden ele alınabilecek birtakım hususiyetler taşımaktadır. Ancak bunlar içinde kanaatimizce en önemli olanı, ibadetlerin daha yoğun bir şekilde ifa edilmesi, arttırılması, kalite kazandırılması gibi "güzel kulluk" örneklerine sahne olması için gündüzlere ilave olarak gecenin de bunlara zemin teşkil etmesi gerekmektedir. Belki bu özelliğinden dolayı bir hadisinde Resul-i Ekrem (sav) "Kim Ramazan gecelerini ibadetle değerlendirirse bu onun geçmiş günahlarının affına vesile olur" mealindeki müjdesiyle Ramazan gecelerine dikkat çekmiştir. Yine rahatlıkla ifade edebiliriz ki bu geceleri değerlendirmenin en kolay ve uygulanabilir olanı teravih sonrasında fazla zaman kaybetmeden uyumak ve seher vaktinin bereketli ortamında uykuya ara vererek uyanmak ve Teheccüd vakti olması hasebiyle iki rek'at bile olsa namaz kılmak ve sahur sofrasının başına oturmak, yenilen yemekten sonra tesbihat veya Kur'an-ı Kerim tilavetiyle vakit geçirmek ve sabah namazını kılarak gece ibadetini tamamlamaktır. Oruca niyetlenmenin en manidâr hali, kanaatimizce sahur sofrasında kalbimizdeki niyetin dilimize düşen kelimelere bürünmesidir diyebiliriz… Bütün bunların da tek yolu sahura kalkmayı, orucun ve diğer ibadetlerin bir "tamamlayıcı parçası" olarak görmektir, vesselâm…
Mehmet Emin Ay
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.