Amerikalılar Afganistan'a 11 Eylül fitnesiyle birlikte girdiler. Çıkarken de Horasan adlı IŞİD markalı örgütün eylemi veya fitnesiyle terk ettiler. Bu eylem esasında Taliban hareketinin zaferini gölgelemeye matuf bir eylemdi. Her ne kadar Amerikalı askerler arasında da kayıplar olsa da IŞİD Horasan örgütü olaylara kendi damgasını vurmuştu. Amerikalıları kanlı bir karnaval ile uğurlaması esasında geride kalanlara bir mesaj. Amerikalıların çekilmesiyle birlikte simetrik savaşın son bulduğu asimetrik bir dönemin başladığının habercisi. Eylem üzerinden fitne ve iç kargaşa dönemine girildiği mesajı veriliyor. Bu bir defalık bir eylem mi yaptı yoksa bu tür eylemlerin gerisi gelecek mi? Şimdiden kestirmek mümkün değil. Lakin ilk eylemiyle Amerikalıları yenen Taliban'ı aciz gösterdi bile. Amerikalılar da Taliban'a danışmadan IŞİD-Horasan'a karşı hamle ve eylemlerini yaptılar. IŞİD'in Horasan'daki uzantısı neden kendisine bu ismi yani Horasan ismini verdi, seçti? Bu apokaliptik bir tercih. Durumdan vazife çıkartıyorlar. Kendilerini ahir zaman ile irtibatlandırıyor ve beklenen adamlar veya gruplar olduğu intibaını vermeye çalışıyorlar.
IŞİD neden Suriye'de Dabık gibi isimler aldıysa Horasan ismi de aynı nedenden dolayı seçilmiştir. Afganistan'da da Horasan ismini kullanmaktadır. Dolayısıyla ismi ahirzaman haberlerinden ve hadislerinden derlenmiştir ve böylece kendilerine mevhum bir misyon da yüklemiş oluyorlar. IŞİD Suriye'de nasıl ki bozguna uğradıktan sonra taşıdıkları isimlerin veya iddiaların bugün için geçerli olmadığını itiraf etmek zorunda kaldı ise IŞİD Horasan örgütü de sonunda Horasan veya Şark isminin kendilerine intibak etmediğini görecek veya itiraf edeceklerdir. Afganistan ve Horasan bölgesi Emevilerin son dönemi ve Abbasilerin başlangıç döneminde nasıl Eba Müslim Horasani ile anılmış, çalkalanmışsa 40 yıldan beri de Horasan Mücahitler veya Taliban ile çalkalanmaktadır. Bir de parazit olarak yanında Kaide veya IŞİD tezahür etmiştir. IŞİD esas oğlan veya iyi çocuk (good guy) değildir olsa olsa kiralık koç olabilir. IŞİD bir Amerikan filminde imgelendiği gibi free guy ya da true guy değildir. Gerçek kahraman değildir. Bilakis kahramanın yerine geçen sahte bir kimliktir.
Eylemlerini meşrulaştırmak için Taliban'ı tekfir ediyorlar ve yumuşak davrandığını ve Amerikalılarla muvazaa hattında olduklarını söylüyor veya iddia ediyor. Evet! Yeni Taliban geçmişten ders almış durumda. Bu açıdan Amerikalılarla da ilişkilerini şu veya bu şekilde sürdürmekten yana. Sorumluluk sırtlarına binmiş durumda. Taç giyen baş akıllanır demişlerdir. Amerikalılara ilgisiz değiller. Bununla birlikte Amerikalıların çekilmesi şike veya muvazaa hattında gerçekleşmedi. Kısaca Amerikalılar Afganistan'ı gizli kapaklı anlaşmalarla Taliban'a devretmediler. IŞİD Horasan ise tam bunu söylüyor. Onlarla birlikte birçok komplo teorisyeni de bunu söylüyor. Bunu söyleyenler Taliban'a değil IŞİD'in tezine inanıyorlar. IŞİD ABD ile Taliban arasında görünen veya görünmeyen bir hat tasavvur ediyor. Buna inananlar da var. Peki! ABD'nin çekilmesiyle Horasan örgütünün eylemi arasında bir bağlantı var mı? Ya da Amerikalılar bu işin neresinde? Bilindiği gibi Ebubekir Bağdadi gibi bıçkın IŞİD liderleri Buka (Bucca)Hapishanesinde devşirilmişlerdi. Burada Bağdadi özel muamele görmüş ve ardından hapisten çıktıktan sonra örgütünü kurmaya başlamıştı. Sadece Amerikalılar değil Şiiler de bu sürece katkı sunmuşlar, su taşımışlardı. Sünni direnişte zihin bulandırmak ve ardından Sünnileri dağıtmak ve parsayı toplamak için Taci ve Ebu Gureyb gibi hapishanelerden toplu firarlar tertip edilmiş ve bu firari unsurlar ve kaçaklar Bağdadi komutası altında bir araya gelmişlerdi. Keza daha sonra konvoylar halinde Suriye'den geçerek Musul'a vasıl olmuşlar ve askeri personel Maliki hükümetinin talimatıyla çekilmeye zorlandığı için kolayca şehri ele geçirmişler ve Merkez Bankası'na da el koymuşlardı. Şimdi sanki Kabil'in düşüşü noktasında aynı senaryo işletiliyor gibi. Acaba? IŞİD'in tezahürü ve devlet haline gelmesi çok yönlü bir perdeleme operasyonuyla birlikte mümkün olmuştu. Daha sonra 'terör karşıtı' Batı koalisyonunun kurulmasına ön ayak olmuştur. Afganistan'da ise Taliban NATO ve Batı koalisyonunu çekilmeye mecbur etmiştir. Bu koalisyon daha fazla direnebilir ve kalabilir miydi? Yıpranmayı daha fazla göze alabilirse evet! Elbette bedelini ödeyerek kalabilirdi. Fakat yıpranmaktan başka bir netice de elde edemezdi. Bunun için Suphi Tufeyli bir hutbesini Afgan zaferini ayırmış ve 'toplu halde yenilecekler ve arkalarına bakmadan tüyecekler' ayetini hutbesinin başlığı olarak seçmiştir.
11 Eylül hadisesinde de ABD sektirmeden saldırganların kimlikleriyle ilgili pasaport gibi bulgulara ulaşmıştı. Afganistan'dan çekilirken de ABD geride silah ve mühimmat bırakmış ve bu da muvazaa ihtimaline dair yorumcuları galeyana getirmiştir. PYD'ye bırakılan silahlar karşısında Taliban'ın ele geçirdiği silahların devede kulak mesabesinde olduğu varsayılabilir. Bu silahlar cephedeki genel dengeyi değiştirebilir mi? Taliban bu silahları Rusya veya Çin'e karşı mı kullanacak? Bu sorulara cevaben Soğuk Savaş döneminden bir değerlendirmeye başvurabiliriz. Soğuk Savaş günlerinde Türkiye kendisini savunmak için silahlanmaktadır. Bu Rusları rahatsız eder ve Türk delegelere şöyle seslenirler: Eğer bizim için silahlanıyorsanız bu silahlar yetersiz ve az kalır. Eğer kendiniz için silahlanıyorsanız o takdirde bu silahlar sizin ihtiyacınızın fevkindedir. İnsanlarını tahliye etmekte zorlanan ABD'nin Taliban'ın yıldırım hareketi karşısında silahlarını da alıp gitmesi biraz zor olurdu. Amerikalılar kaotik bir çekilme gerçekleştirmişlerdir.
Kısaca kimileri IŞİD gibi Taliban'ın zaferini muvazaa olarak görüyor. Molla Birader Molla Zayif gibi Guantanamo'ya götürülenlerin de burada devşirildikleri ima edilmekte veya ileri sürülmektedir. Soner Yalçın Taliban'ın yetiştiği medreselerin Amerikalılarca kurulduğunu ve bir kısmının ise cephede devşirildiğini kalan kısmının da hapishanelerde işbirlikçi saflarına katıldığını ileri sürüyor. Böylece Taliban'dan geriye Amerikan unsuru dışında hiçbir şey kalmıyor! Hareketi komplo teorileriyle sıfırlamış oluyorlar! Bu durumda artık Afganistan'ı beklemek kolayca Taliban'a bırakılabilirdi! Molla Zayif Pakistan istihbaratı tarafından derdest edilerek Amerikalılara teslim edilişinin hikayesini ve sonrasını bir hatırat kitabında derlemiş, bir araya getirmiş. Molla Zayif kitabının adını Taliban'la Yıllarım (Hayatım) koymuş. Sanıldığı gibi Taliban ile Pakistan arasındaki ilişkilerin tak şak gitmediğini ve Pakistan'ın Taliban'a karşı iki tarafın çıkarına veya lehine değil de uluslar arası havaya göre şekillendiğini vurguluyor. Dolayısıyla Taliban ile Pakistan arasındaki ilişkiler ikircikli bir temele sahip. Taliban Pakistan'a güvenmiyor ve içeriden bilgi sızdıran işbirlikçiler temin etmeye çalışıyor. Pakistan istihbaratı da ikircikli davranıyor. Bir kanadı Taliban'a kol kanat gererken diğer kanadı köstekliyor. Pakistanlı yetkililerin Amerikan makamlarına teslim etmelerinin ardından kendisine işbirlikçi olmasını teklif ediyorlar ve karşılığında evine geri dönebileceğini söylüyorlar. Aksi halde Guantanamo'ya tıkılacağını haber veriyorlar. İşbirliğini reddediyor ve 1030 tutuklunun yanına gönderiliyor. Buradaki tutuklular arasında Şiiler de olmak üzere her mezhepten ve meşrepten insanın bulunduğunu haber veriyor. Bunların birçoğu avamdan yani halktan kimseler. Gelişigüzel tutuklanmışlar. Bunlar arasında ajanların olduğunu doğruluyor. Bir zamanlar Ömer Abdurrahman'ın peşine takılan İmad Salim gibi başka ülkelere istihbarat sağlayan ve temin eden kimselerin Guantanamo'da Amerikalılara da çalışmaya başladıklarını hatırlıyor. Lakin Amerikalıların ajanlık karşılığı verdikleri sözü tutmadıklarını ve işbirlikçilerini yarı yolda bıraktıklarını anlatıyor. Afganistan'ı terk ederken yaptıkları gibi. ABD gücünden dolayı değil Afganistan'da zaaflarından dolayı yenilmiştir. Kimileri askeri sınai kompleksin zarar etmediğini ve ABD'nin burada paralarını yine kendine sakladığını söylüyorlar. Molla Zayif ve benzerleri ise gurur, kibir ve güç sarhoşluğunun onları yıktığını belirtiyorlar. Bir başka neden de ABD'nin gerileyen küresel gücüdür. Çin ve Rusya'yı geriletmek isterken kendisi geri düşmüştür; 20 yılda zemin kaybetmiştir. Çin gibi güçler 1990'lı yıllarda hayır diyemezken şimdi meydan okuyorlar. Kısaca ABD Afganistan'da bu ülkeye özgü nedenlerden dolayı değil genel nedenlerden dolayı yenilmiştir. Denildiği gibi hubris yani kibir ile kasılma karakteri ile birlikte folly yani aptallık durumu ABD'yi Afganistan'a sokmuştur. (https://www.seattletimes.com/opinion/hubris-and-folly-drove-americas-afghanistan-adventure/) Kendi etmiş ve kendi bulmuştur. Gurur ve kibre kapılmış ve güç sarhoşu olmuştur. Afganistan'dan çekilmesi SSCB'nin çekilmesine benzemiştir. SSCB'den ders çıkarsalardı bu başlarına gelmeyecekti. ABD'yi Taliban'dan ziyade Neoconların kibri yıkmıştır.
ABD yenilmez diyenler bunu Taliban'a bakarak söylüyorlar. Halbuki kendi zaafı kendi gücünde saklıdır. Nemrut bir sinek tarafından öldürülmüştür. Türkiye ve sair alemde Amerikan karşıtı olarak bilinen analizcilerden bir kısmı analizlerinde ABD'den daha fazla Amerikancı bir yorum şeklini benimsiyorlar. Toz kondurmuyorlar. Çünkü kafalarındaki şablon tarumar oluyor. Kafa konforları bozuluyor. ABD'nin yenileceğine inanmıyorlar. Kur'an: Fiküm semmaune lehum buyuruyor. Yani aranızda onlara kulak verenler var diyor. Molla Zayif Muhammed Gazali gibi ABD'yi Deccal'a benzetiyor ve onun ateşinin gülistanlık cennetinin ise ateş olduğunu söylüyor.