Doğu’nun “İbni Sina”sı, Batı’nın “Avicenna”sı

Eskiden beri, yeri geldikçe, fırsatını buldukça; kendi nefsimize ve neslimize, bir ikazda bulunuyoruz. Gereğine ve önemine inandığımız için; bıkmadan, usanmadan, yüksek sesle tekrar edip duruyoruz.

Bizim, takdir-i ilahi olarak; dünyaya, dedelerimizin bıraktıkları ağır bir borç yükü ile birlikte geldiğimiz bellidir. Açığı kapatıp, alacaklı hale gelebilmemiz için; kaybettiğimiz değerleri geri kazanmamız, kazandığımız değerleri iyi korumamız ve sürekli yeni değerler üretmemiz gerekir.

İşte bu bağlamda, unuttuğumuz ve ihmal ettiğimiz üstün değerlerden biri; şu bizim İbni Sina'dır. Ortaçağ dünyasında; Doğu'nun alimlerine ve düşünürlerine göre "eş-şeyhü'r-reis" (reislerin, hükümdarların şeyhi), Batı'nın bilim adamlarına ve düşünürlerine göre "filozofların prensi" yahut "Avicenna"dır.

Şimdilerde; O'nu da yeniden farketme ve farkettirme gereği duyuyoruz. Diğer üstün yanlarına ve yönlerine kısaca temas edip; eğitimci kimliği ve eğitime dair temel tesbitleri, teklifleri üzerinde durmak istiyoruz.

İBNİ SİNA KİMDİR?

Tahminen 980 yahut 981 yılında, Özbekistan'nın Buhara şehrinde dünyaya geldi. Türk-İslam dünyasının en önemli bilginlerinin yetiştiği bu ilim ve kültür merkezinde; dönemin en iyi hocalarından, çok iyi eğitimler aldı.

Kur'an-ı Kerim hafızlığı ile başlayıp; pek çok ilim dalında, zirveye ulaştı. Özellikle felsefe ve tıp alanlarında; kendisini yetiştiren hocalarını bile aştı.

16 Yaşında hekimliğe başladı, 18 yaşında Saray Hekimi oldu. Fizikten metafiziğe, mantıktan matematiğe, tıptan tabiata, dilden edebiyata, psikolojiden ilahiyata, müzikten ahlaka, siyasetten sosyal hayata kadar pek çok alanda; bazıları yirmi cilt hacminde 18 kitap ile 93 risale kaleme aldı.

Çeşitli dönemlerde, bir çok Hükümdar'a Vezirlik yaptı. Ülkeler gezdi, sıkıntılar çekti, hapis hayatı yaşadı, nice badireler atlattı.

Aristo ve Farabi'den sonra, Doğu'nun ve Batı'nın "muallim-i salis"i (üçüncü öğretmeni) oldu. Özellikle tıp ve eczacılıkla ilgili eserleri Latince'ye tercüme edilip; beşyüz yıldan fazla, Avrupa üniversitelerinde temel ders kitabı olarak okutuldu.

1037 yılında, İran'ın Hemedan şehrinde, dünya hayatına veda etti. Kendisinden sonra gelecek kuşaklar için; arkasında önemli izler ve işaretler bırakarak gitti.

EĞİTİM MODELİ NEDİR?

Şüphesiz, İbni Sina'nın eğitimle ilgili tesbit ve teklifleri; bugünkü anlamda, bir "model" özelliği taşımayabilir. Ancak, hemen hepsi; bir "eğitim modeli"ne altyapı oluşturabilecek niteliktedir.

Ayrıca; bu günün şartları içinde değil, o günün şartları içinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Değişik zamanlarda, farklı kitaplarında ve risalelerinde yer alan öngörüleri; kısaca ve mealen şöyle özetlenebilir:

-Eğitimin amacı; insanın yeteneklerini en üst düzeye kadar geliştirip kendisini mükemmelleştirerek, dünya ve ahiret mutluluğuna eriştirmektir. Bu süreç içinde, kendisini bilen insan; doğal olarak, Rabbini de bilir.

-Çocuğun eğitimi; devletin değil, ailenin görevidir. O halde hangi safha ve süreçlerden geçirilerek, nasıl bir insan olarak yetiştirileceğine karar vermek; devletin değil, ailenin yetkisi dahilindedir.

-Çocuğun oluşmasında, gelişmesinde; oyun ve oyuncak çok önemlidir. Akıl, ruh, beden terbiyesi; bu yolla daha kolay ve daha hızlı gerçekleştirilir.

-Çocuğun ilk temel eğitimi; duygu, düşünce ve davranış geliştirme amacına yönelik ahlak eğitimi olmalıdır. Bunun için; kötü çevre ve ortamlardan uzak tutulup, iyi çevre ve ortamlarla tanışması sağlanmalıdır.

-Çocuk 6 yaşına geldiğinde, okula başlatılmalıdır. Sınıf ortamının eğitici ve öğretici etkisinden faydalanılmalıdır.

-Eğitimde ödül ve övgü çok önemlidir. Ceza son çare olarak düşünülmeli, o da eğitici bir unsur olarak değerlendirilmelidir.

-Eğitirken ve öğretirken; kolaydan zora, basitten karmaşığa doğru gidilmelidir. Verilen mesajlar ve muhtevalar; örneklerle ve öykülerle pekiştirilmelidir.

-Zengin çocuklarının, özel ders alarak yetişmeleri; pedagojik yönden doğru değildir. Arkadaşlarıyla aynı ortam içinde ve birlikte yetişmeleri tercih edilmelidir.

-Meslek ve sanat eğitimi, herkes için önemlidir. Her çocuk, kendi zevkine ve yeteneğine uygun olan alanlarda yetiştirilmelidir.

-Meslek olarak eğitim, meslek erbabı olarak eğitimci; belirli özellikleri gerektiren bir ihtisas alanıdır. Fıtri kabiliyeti ve kapasitesi uygun olmayan kimseler, eğitimci olmamalıdır.

AR-GE KONUSU

Son yüzyıllarda, Batı toplumları; kendi değerlerine sahip çıkma anlamında, biri bin yapacak kadar abartmışlar. Her "dız" deyeni "arı" kabul edip; adına petekler dolusu bal yapmışlar.

Bizde oluşan yorulmuşluk, yenilmişlik duygusu ise; unu, bulguru sele vermiş. Kovanımızı ayılar yağmalamış, peteğimize sinekler girmiş.

Komşunun tavuğu bir yumurta yumurtlamış, duymayan kalmamış. Bizim atımız bir küheylan tay doğurmuş, kimse haberdar olmamış.

Artık, kendi değerlerimizi keşfedip geliştirme zamanı . Yapılacak özgün ar-ge çalışmalarıyla; hayatın diğer alanlarında ve konularında olduğu gibi, eğitim alanında da yerli markalarımızı ve modellerimizi oluşturma zamanı.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları