Yenilik; yeni ihtiyaçlara cevap verecek yollar bulmak, hayat kalitemizi artıracak yeni imkânlar elde etmek anlamına gelir. Arayış ise; ya kaybettiğimiz değerleri geri kazanmak, ya da yeni değerlere sahip olmak içindir.
Genel geçer kurala göre; her arayan bulamaz, ama bulanlar arayanlardır. Ayrıca; ancak ne aradığını bilenler, bulduklarının farkına varanlardır.
Hayatın bütün alanlarında ve konularında olduğu gibi; eğitim sektörü ve sistemi konusunda da sürekli yeni arayışlar var. Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki bazı öğretmenler ve idareciler, üniversite camiası içinde bulunan bir kısım akademisyenler, örgün ve yaygın eğitim alanında gönüllü hizmet veren sivil toplum kuruluşları; kendi kapsama alanları ve oranları ile sınırlı gayretler gösteriyorlar.
Kitaplar, tezler, makaleler yazılıyor; ar-ge yahut atölye çalışmaları sonucu raporlar hazırlanıyor; ulusal ya da uluslararası düzeyde kongreler, sempozyumlar yapılıyor; açık oturumlar, konferanslar, seminerler düzenleniyor; web siteleri, portallar, sosyal medya grupları organize ediliyor. Bütün bu ve benzeri zeminlerde; bir yandan mevcut yapıyla ilgili sorunlar ve çözüm önerileri, öte yandan eğitim sistemiyle ilgili gelecek öngörüleri dile getiriliyor.
Çoğunlukla konuşulan, tartışılan konular; eğitim teknolojileri, öğretim metot ve teknikleri, öğretmen yetiştirme ve geliştirme usulleri, yeni okul yahut okulsuz toplum modelleri. Söz ve tavır birliği içinde tekrar edilen vurgular ise; hâkim kültür ve medeniyetlerin çatısı altında "çok kültürlü ve küresel eğitim" öngörüleri.
Küçük istisnalar dışında; bir "ruh değişimi" üzerinde durulmuyor. İkinci dereceden her şey inceleniyor, irdeleniyor; ama eğitimin ana konusu yahut muhatabı olan "insan" gündeme alınmıyor.
Anlaşılan o ki; dünyaya ve içindekilere, hâkim güçlerin gösterdiği, hatta dayattığı pencereden bakıyoruz. Yol işaretleri yanlış olunca; dönüp dolaşıp aynı çıkmaz sokaklara çıkıyoruz.
Onun içindir ki; peşine düşülen markalar, modeller, metotlar, usuller, "evrensellik" adına hep yabancı. Yollar ve yolcular yeni gibi görünseler bile; tezgâhın ve tuzağın başında duran hanlar aynı han, hancılar aynı hancı.
DÜNYA "KÜRESEL KÖY" MÜ?
Evet, bilimin ve teknolojinin gelişmesi, ulaşım ve iletişim ağlarının genişlemesi sonucu; dünya, bazı açılardan, "küresel köy" haline geldi. Ancak, bütün bunlara rağmen; ülkeleri ve toplumları birbirinden ayıran temel değerler, yerli yerinde kaldı.
Dünyayı paylaşan tüm insanları, toplam 100 kişi olarak kabul edersek; 33'ü Hristiyan inancına, 21'i İslam dinine, 14'ü Hinduizme, 6'sı Budizme, 10'u diğer muhtelif dinlere, 16'sı da dinsizlik dinine göre yaşıyor. Öte yandan, bu insanların; 12'si Çince, 6'sı İspanyolca, 5'i İngilizce, 4'ü Hintçe, 3'ü Arapça, geri kalan 70'i ise 6500 farklı dili konuşuyor.
Kendilerine has dinleri ve dilleri ile birlikte; örfleri, adetleri, kültürleri, medeniyetleri de var. Farklı vatanlarda, farklı bayrakların altında, farklı devletlerin yönetiminde, farklı milletler olarak yaşıyorlar.
Geçmişleri farklı; gelecekleri de büyük ölçüde farklı olacak. Dalları sağa sola savrulsa bile; her ülke ve toplum ağacı, kendi toprağında, kendi kökleri üzerinde duracak.
Eğer, "ortak değer" arıyorsak; o, her birinin "insan" olmasıdır. Eğitimde yeni arayışlar; insana ve insana uygun olana odaklanmalıdır.
Yaratılış ve var oluş misyonunu doğru anlayan ve kavrayan insan; iyileri ve iyilikleri çoğaltmaya, kötüleri ve kötülükleri azaltmaya talip olur. İşte o zaman; yeryüzü, daha yaşanabilir bir çevre ve ortam haline gelir.
Şüphesiz, her insan; fıtri kabiliyet ve kapasiteleri bakımından farklıdır, çeşitlidir. Ancak, yaratılışında mevcut olan kodları bulabilir, şifreleri çözebilirse; bu farklılıklar, bütün dünya ve insanlık âlemi için, rahmet ve bereket iklimidir.
PERGELİN İKİ UCU
Sonuç olarak, şunu ifade edebiliriz ki; bizim eğitim sistemimizin, pergelin iki ucu gibi, iki yönü ve yönelişi olmalıdır. Esnek ve hareketli ucu, dünyanın hal ve gidişini izlemeli, gözlemeli, değerlendirmeli; sabit ve sağlam ucu, kendi kültür ve medeniyet değerlerimize sımsıkı bağlı kalmalıdır.
Söz konusu "değerler sistemi"mizin süzgecinden geçirerek; yeni, yerli, yeterli bir "eğitim modeli" üretmeliyiz. Kendisine ve çevresine huzur ve güven getirecek "kâmil insan"ı hedef alan bu modeli; başta Osmanlı Coğrafyası ve Türk-İslam Dünyası olmak üzere, bütün ülkelere ve toplumlara teklif etmeliyiz.
Eğitimde yeni arayışların; nihai amacı bu olmalı. Dünyanın ve insanlık âleminin "kurtuluş reçetesi"; geçmişte olduğu gibi, bugün de bizden gelmeli.
Sadece Türkiye'nin değil; dünyanın eğitimine talip olmalıyız. Yabancı kültür ve medeniyetlerin mukallidi olmaktan kurtulup; özgün üretimlerimizle, takip edilen ve izinden gidilen "merkez ülke" haline gelmeliyiz.
Muhtaç olduğumuz kudret; kültür ve medeniyet geçmişimizde, genetiğimizde mevcuttur. Alıcı gözü ile arayanlar ve ne aradığının farkında olanlar; kendi bağımızda ve bahçemizde saklı olan hazineleri bulur.
Zekeriya Erdim