Tarih boyunca, tüm insanlar; hep "arayış" içinde olmuştur. Kimi aradığını bulmuş, muradına ermiş; kimi yollarda kaybolmuştur.
Yaşadıkça gördük ki, günümüz dünyasında da insanların çoğu aynı hal ve gidiş içinde. Kişisel, kurumsal, toplumsal düzeyde; huzurlu ve güvenli bir hayat yaşamanın peşinde.
Hücrelerde, dokularda, organlarda, organizmalarda var olan şifreler yahut kotlar; doğal yapısına uygun davranmayı gerektiriyor. Fıtrat çizgisinin ya da çerçevesinin dışına çıkanlar; krize, anarşiye, bunalıma giriyor.
Arayış arzusunu istismar edenler, anlamından ve amacından uzaklaştırmaya çalışanlar; sahte "kurtuluş yolları" gösteriyorlar. Gözlerine ve gönüllerine perde çekilenler, aramayı unutuyorlar.
Yıllar önce, toplumu ıslah ve inşa çalışmalarına kıyısından-köşesinden bulaştığımız günlerde; bu döngüyü fark etmiştik. Duygularımızı ve düşüncelerimizi şiire dönüştürüp; mısralarla anlatma yoluna gitmiştik:
Bir arayış içinde cümle mahlûk; / Bitmek, tükenmek bilmeyen.
Uzanan, esrarengiz bir boşluk; / Ve pervaneler, boşlukta dönen.
Gözler bir dal arar ki tutunsun; / Lâkin, gölgelere uzanır eller.
Gerçeği gizleyen gölgeler kahrolsun; / Ve güneşe örtülen perdeler.
Yıllar sonra, bir "Ezan Sempozyumu" yaptık. Sunulan tebliğlerle; sadece "namaz" değil, aynı zamanda "tevhit, vahdet, kurtuluş çağrısı" olduğunu anlattık.
Günde beş vakit okunan bu nida; tevhit inancının özü, özeti gibiydi. Gerçek "kurtuluş yolu" denklemini ya da düzenini; insanlara "duyurma, ilan etme" sesiydi.
Tabi bir de "selâ" okuma geleneği vardı. İnsanlar bu yolla; birlikte icra edilmesi gereken Cuma ve cenaze namazlarına çağrılıyorlardı.
Cuma hutbesinde haftanın öncelikli ve önemli mesajları veriliyor; cenaze namazında ise, dünya serüveni bitenler ibra edilerek ahirete uğurlanıyordu. Bu ikisinin dışındaki zamanlarda selâ sesi duyanlar; olağanüstü bir hal olduğunu anlıyordu.
Mesela, 15 Temmuz 2016 gününün gecesinde; Türkiye genelinde, bütün camilerin minarelerinden selâ okunmuştu. Dış güçlerin taşeronluğunu yapan hain terör örgütünün, iç savaş ve işgal girişimine karşı; "sivil direniş çağrısı" olmuştu.
Serseri mayın gibi savrulan dünya ve insanlık âlemi için; bugün yeniden, bir "seferberlik çağrısı" yapma ve "kurtuluş yolu" arayışı içine girme ihtiyacı var. Kutsal metinler, temel kaynaklar; tüm dertlere deva olacak sihirli formülün adına, "hidayet" diyorlar.
Sözlüklerin, ansiklopedilerin, ilim ve irfan ehli kimselerin beyanlarına göre; "fikren ve fiilen aydınlanmak" anlamına geliyor. Alt başlıklarında ve açılımında; "hak ile batılı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edecek bilgiye ve bilince ulaşıp ebedi kurtuluş yoluna girmek" gibi izahlar yer alıyor.
Kur'an-ı Kerim'de; "hidayete ermek" ve böylece "kurtuluş yoluna girmek" ile ilgili çok sayıda ayet var. Genel olarak; "iman, ibadet, infak" ehli olmaktan söz ediyorlar.
Bakara suresi ayet 2'de; "İçinde şüpheye yer olmayan Kitap, muttakiler için hidayet rehberidir" deniyor. Aynı surenin 5. ayetinde ise; "O'na uyanların, Rablerinden gelen bir hidayet üzere oldukları ve ebedi kurtuluşa erdikleri" söyleniyor.
Biz, Kitabı ve içindekileri; "Allah'ın emri" diye özetliyoruz. Tebliğ etmek, tefsir etmek, hayata uygulayarak temsil etmek için görevlendirilen Resul'ün sözüne, fiiline, örnekliğine, önderliğine ise; "Peygamber'in sünneti" diyoruz.
O Peygamber ki; "kurtuluş" yoluna açılan kapının anahtarının, "hidayet" olduğunu söylemiş. Farklı zamanlarda, farklı cümlelerle tekrar ettiği bir hadisinde; "Allah'a yemin ederim ki, senin vesilenle bir tek kişinin hidayete ermesi, üzerine güneşin doğup battığı her şeyden (dünyadan ve içindekilerden) daha hayırlıdır" demiş.
Çünkü hayatın ana unsuru, cevheri, temel dinamiği insandır. Tercihleriyle, eylemleriyle, söylemleriyle dünyayı "cennet bahçesi" yahut "cehennem çukuru" gibi yapandır.
Toplumları ıslah ve inşa etmenin yolu, insanları ıslah ve inşa etmektir. İnsanları kendileri ve çevreleri için huzur ve güven kaynağı haline getirmenin yolu, hidayete erdirmektir.
Hidayet rehberi olan Kitabı, iyi okuyup doğru anlamalıyız. O'nun hayata uygulanış biçimi olan sünneti, hurafelerden arındırıp aslına uygun olarak algılamalıyız.
Kurtuluş yoluna ve yolculuğuna girme işine, kendimizden ve yakın çevremizden başlamamız gerekir. Biz Hakk'a ve hakikate uygun bir hayat yaşadığımızda, başkaları da imrenip meyledecektir.
Bilimin, teknolojinin bu kadar geliştiği ve ulaşımın, iletişimin böylesine hızlı ve kolay hale geldiği bir dünyada; gidilemeyecek yer, ulaşılamayacak insan olmamalıdır. Bize, kurtuluş yolunu gösteren hidayet rehberi; cahillerin, gafillerin, hainlerin eline ve diline kalmamalıdır.
Zekeriya Erdim