Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 2, 2024
Yeniden yapılanmanın yolu, yöntemi

Âlemlerin ve içindekilerin "var oluş" süreci, canlı organizma gibidir. Her zaman, her yerde, "yeni" yahut "yeniden" yaratılış mucizesi devam etmektedir.

Çünkü hâlık, mâlik ve muktedir olan Allah daima vardır. O'nun "küllî irade" ile işleri evirip çevirmesini sağlayan ilahi düzen, kesintisiz olarak ve tıkır tıkır çalışmaktadır.

Biz, yaratılmışların en üstünü olan insanın da "cüz'î irade" sahibi olduğunu biliyoruz. İçinde bulunduğu işlerin ve ilişkilerin dengesi, düzeni bozulduğunda kendisi ve çevresi için "yeniden yapılanma" refleksi gösterdiğine şahit oluyoruz.

İnsan ve toplum hayatı ile ilgili tüm sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik yapılar ya bozulan yanlarını-yönlerini düzeltmek ya da gelişen-değişen şartlara uygun hale gelmek için kendilerini yeniliyorlar. Sürekli durum değerlendirmesi yaparak; mevcuttan mümküne, mümkünden muhtemele doğru ilerliyorlar.

Dini literatürde buna "tecdîd" yani "yenilenme" deniyor. İhtiyaç halinde ve kişisel, kurumsal, toplumsal, hatta evrensel düzeyde; abdest, nikah, iman, ahlak, devlet, toplum, kültür, medeniyet tazelenip aslına uygun hale getiriliyor.

İslam tarihinde, daha çok bozulan din anlayışını ve yaşayışını düzeltmek amacıyla icra edilen tecdîd hareketleri için bir hadis-i şerif kaynak yahut dayanak olarak gösterilmiştir.

Peygamber (sav) Efendimizin "Allah'ın her yüz yılın başında, ümmetine dinde yenileme yapacak birini yahut birilerini göndereceğini" söylediği rivayet edilmiştir.

Din dilinde "müceddîd" olarak adlandırılan o kimseler ortaya çıkan sorunları, kalıcı biçimde ve bir yönteme göre çözüme kavuşturmuşlar. Dinin kendisinde değil din ile dindarlar arasındaki yanlış ilişki biçiminde yenileme yahut düzeltme yapmışlar.

Günümüz dünyasında da hayatın bütün alanlarında, zaman zaman "yenilenme" yahut "fabrika ayarlarına dönme" ihtiyacı duyuluyor. Değerler, ilkeler korunuyor onlara uymayan-uygun olmayan insanlar elenmiş, ilişkiler düzeltilmiş oluyor.

Şüphesiz bunun bir yolu, yöntemi olmalı. Yeniden yapılanma sürecinin sonunda; sorunlar çözülmeli, işler-ilişkiler düzelmeli, organizma ideal dengesini bulmalı. Birinci adım; kişisel, kurumsal, toplumsal amacın belirlenmesi. Varlık sebebimizin, nihai hedefimizin açık ve net bir şekilde ifade edilmesi.

Buna, "pergelin sabit ucunu saplayacağımız nokta" diyebiliriz. Kendimize ve çevremize, "hiç bir hal ve şart altında vaz geçmeyeceğimiz ana idealimiz" olduğunu söyleyebiliriz. Böylece işaret konmuş, istikamet gösterilmiş olur. Gelen onun için gelir, kalan onun için kalır, yapı ona göre kurulur.

İkinci adım mevcut durumun ölçülmesi, biçilmesi, değerlendirilmesi, tahlil edilmesi, raporunun çıkarılması. Eldeki aracın, öngörülen amaca uygunluk yahut uygunsuzluk derecesinin görülmesi, bilinmesi, anlaşılması. Bunu yaparken sadece "iç bakış" ile yetinmek doğru değildir. Ayna tutacak, aydınlatma yapacak "dış bakış" unsurlarından da istifade edilmelidir.

Organizmanın içinde bulunanların, "işletme körlüğü" yaşıyor olma ihtimali vardır. Ayrıca insan oğlunun genellikle başarının sebeplerini kendisinde, başarısızlığın sebeplerini başkalarında arama eğilimi içinde olduğu bilinen bir vâkıadır.

Üçüncü adım yaşanmış örnekleri, öyküleri bulup çıkarmak. Adına "tecrübe" denilen bilgi ve birikimlerden istifade etmek benzer olaylardan, durumlardan yararlanmak.Onların doğrularını, yanlışlarını görmek. Hangi yol ve yöntemlerin, ne kadar işe yarayıp yaramadığını bilmek.

Dördüncü adım içinde yahut başında bulunduğumuz yapının, amaca uygun olarak yeniden tasarlanması. Dahili ve harici tüm unsurlar hesaba katılmakla birlikte yeniden yapılanmanın merkezine, insan unsurunun alınması.

Çünkü hayatın ana unsuru insandır. Yüksek ve yüce tepelerin başına ancak ve ancak kendilerini amaca adamış yol arkadaşlarıyla varılır. Atalarımızın dediği gibi "kem alet ile kemalat olmaz." Emniyet, ehliyet, şahsiyet uygunluğuna sahip insanlar olmadan ümit ve güven duyulacak yapılar kurulmaz.

Beşinci adım uygulamaya geçmektir. İyi bir "süreç yönetimi" planı yaparak "olan" halden "olması gereken" hale gelebilmektir. Şüphesiz geçiş dönemleri sancılı olur. Analar bebeklerini, toplumlar geleceklerini ağrılara-sancılara katlanarak doğurur.

Aslolan, "koruyucu hekimlik" tedbirleri ile bünyeyi hastalıklardan korumaktır. Bu başarılamamışsa, "ilaçla tedavi" süreci başlatılır. Bir sonraki safhada "ameliyatla tedavi" zaruret haline gelir. Eğer yapılmazsa "ölüm" tehlikesinin artacağı bilinir.

Yeniden yapılanmalar merkezinde insan bulunan sosyal organizmaların arızalarının giderilmesi, hastalıklarının tedavi edilmesi amacına yönelik adımlardır. Usulünce yapılırsa o organizmanın ömrünü uzatır, verimliliğini artırır. Aksi takdirde "doktor ne yerse yesin dedi" noktasına gelinir. Ömrü biter, tarih sahnesinden silinir.

An itibariyle hayatın bütün alanlarında ve konularında "yeniden yapılanma" ihtiyacı var. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar içten dışa doğru, bu işe kendilerinden başlıyor olmalılar.

Varlık alemindeki varlığımızı devam ettirmek için bunu yapmak "olmazsa olmaz" derecesinde önemli bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Açık, net, kesin belirtiler; ikaz ediyor, uyarıyor, duyuruyor.

Gözlerimizi kapatır, kulaklarımızı tıkarsak mukadder akıbetle muhatap oluruz. Akıl, ruh, beden bütünlüğü içinde gereğini yaparsak en azından şimdilik üstümüze doğru gelen tehlikelerden kurtuluruz.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN