Arama

Zekeriya Erdim
Ağustos 18, 2024

Aile, ülke, devlet, toplum, dünya hayatı için; "insan", birinci derecede gerekli ve önemlidir. Çünkü o, hayatın ana unsurudur; her şey onunla yahut ona göre şekillenip iyi veya kötü hale gelir.

İnsanın oluşum, gelişim sürecine etkisi bakımından; genelde aile, özelde anne, ön sırada yer alır. Baba ocağında, ana kucağında başlayan benlik, kimlik, kişilik oluşumu; toplum içinde tamamlanır.

Babalar korur, gözetir; anneler emzirirler. Sütleri ile çocuğun aklını, ruhunu, bedenini besler; onlara bir "karakter" verirler.

O karakter, her yere ve her şeye yansır. İnsan ve toplum hayatının kaderini etkileyecek ve belirleyecek kadar önemli bir unsur olduğuna inanılır.

İşte bu yüzden; "Beşiği sallayan el, dünyaya hükmeder" denir. Tarihe yön verenlerin; anneler, anneler, anneler olduğu bilinir.

Ancak, günümüz dünyasında bu denge ve düzen büyük ölçüde bozuldu. Annenin ve anneliğin rolünü alan, çalan, asgariye indiren yapısal değişiklikler oldu.

Kadınların aile dışındaki alanlara ve amaçlara yönelmesi yahut yönlendirilmesi; değişim sürecini hızlandırdı. Aydınların ve yöneticilerin eliyle, diliyle; kitleler böylesinin daha iyi, daha güzel, daha faydalı olacağına inandırıldı.

Artık insanlar, "ekranların emzirdiği çocuklar" yetiştiriyorlar. Toplumları koyun sürüsü haline getirip, çoban gibi gütmeye çalışanlar; iradeleri ipotek altına almak için çeşitli metotlar, usuller geliştiriyorlar.

Bunların başında, medyası ve sosyal medyası ile "ekranlar" geliyor. Basılı, sesli, görüntülü materyallerle; insanlara, karakter oluşumunu kontrol altına alan içerikler emziriliyor.

Büyük sermayelerle, geniş kapsamlı bir sektör oluşturuldu. Bebekleri, çocukları terbiye edenler; annelerden çok "ekran mürebbileri" oldu.

Televizyon kanalları filmlerle, dizilerle, özel programlarla; sosyal medya mecraları her türlü sesli ve görüntülü paylaşımlarla zamanın ruhunu esir aldılar. Dini, ahlaki, insani değerlerin yerine azgınlıkları, sapkınlıkları teşvik eden şeytani mesajlar, muhtevalar üreterek; zihinleri, gönülleri bulandırdılar.

Sadece çocuklar, gençler değil; beşikten mezara kadar uzanan hayat zincirinin tüm halkaları, kelimenin tam anlamıyla "medya manyağı" oldu. Herkese ve her şeye dair paylaşımlar; yedi gün yirmi dört saat, yiyip içtiğimiz temel gıdalar haline geldi.

Bilgiyi, haberi, olayı, durumu, kanaati, yorumu bu mecralardan alıyoruz. Söylemlerimizle, eylemlerimizle; suyun başını tutanların, süte zehir katanların gönüllü askerleri oluyoruz.

Bir düğmeye basıp, bütün dünyayı etki yahut kontrol altına alıyorlar. Gözlerden ve kulaklardan girip akılları, ruhları ifsat eden virüsler salıyorlar.

Tüm sınırlar kalktı, güvenlik kalkanları delindi. Yurtlar kuşatma altına alındı; yuvalara, odalara, yataklara, çantalara, ceplere kadar girildi.

Kişiye özel yahut mahrem sayılabilecek alan da konu da kalmadı. Namus, haya, edeb, adap, günah, sevap gibi duygular ve düşünceler öldürüldü; bundan dolayı sorgulanan, yargılanan, hüküm giyen olmadı.

Hiçbir savunma refleksi göstermeden, kolayca teslim olduk. Önce "ilgi" duyduk; sonra "bağlı" ve hatta "bağımlı" hale geldik.

Yaşadığımız çevreler ve ortamlar "film seti", bizler yevmiyesiz "figüranlar" gibiyiz. Senaryoyu yazanların, diziyi yönetenlerin zincirsiz eseri yahut kölesiyiz.

Artık dünyanın en büyük ve en güçlü ordusu, silahı, cephanesi medya mecraları. Dijital iletişim ağlarının sahipleri, küresel köyün büyük patronları.

Hiçbir bedel ödemeden, milyonları istihdam ediyorlar. Sandıksız, seçimsiz iktidar olup kitleleri yönetiyorlar.

Bu gidişe dur demek; hem milli varlık, hem de külli insanlık görevidir. Farkında olanlar olmayanları uyarmalı, ikna etmeli; din, devlet, vatan, millet müdafaasına benzer bir mücadele verilmelidir.

Aksi taktirde, sihirli sözlerin ve sembollerin seline kapılıp gitmeye devam edeceğiz. Katiline aşık olan, çocuklarını onlara adayıp kurban olarak sunan zavallılar haline geleceğiz.

Dünyayı ve insanlık alemini kurtarmaya gücümüz yetmese bile; kendi etki, yetki, sorumluluk alanlarımızda bir seferberlik ilan edebiliriz. Vatan tanımı içinde bulunan kara, hava, deniz sahalarına; "siber vatan" alanını ve "dijital cephe" savunmasını da ekleyebiliriz.

Devlet, millet birliği ve bütünlüğü içinde yapılması gerekenler var. Birbirinin tamamlayıcı unsuru olabilecek stratejik yatırımlar, etkili yaptırımlar.

Birinci adım; bilgi ve bilinç düzeyini artırarak "duyarlılık" oluşturmak. Çağın en büyük tehdidini ve tehlikesini iyi anlatarak; anlayanları, kavrayanları "ortak tavır" zemininde buluşturmak.

İkinci adım; sosyal gücü kullanarak siyaset, bürokrasi kadrolarını ve kurumlarını harekete geçirmek. Alınacak hukuki ve idari tedbirlerle, zararlı içerikleri engellemek.

Üçüncü adım; savunma sanayii tanımının kapsama alanını genişletmek. Medya ve Sosyal Medya cephesinden gelen saldırılara karşı da koruyucu silahlar ve cephaneler geliştirmek.

Dördüncü adım; din, devlet, vatan, millet, kültür, medeniyet değerlerimize uygun "yerli medya ve sosyal medya" altyapısının sahibi olmak. Herkes için ve her açıdan güvenli mecralar oluşturup, "dijital terör" tehdidinden kurtulmak.

Kişisel, kurumsal, toplumsal duyarlılık yeteri kadar gelişirse; bütün bunlar eş zamanlı olarak da yapılabilir. Ancak hangi adımlar atılır, hangi mesafeler katedilirse edilsin; her hal ve şart altında, çocukları ekranlar değil anneler emzirmelidir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN