Arama

Zekeriya Erdim
Haziran 20, 2024
Bayram günlüğü

Eskilerin iyi bildikleri, yenilerin yabancısı oldukları "idrak" kelimesinin iki anlamı var. Sözlükler birini "akıl erdirme, anlama, kavrama" diye özetliyor; diğerinin ise "bir olguya erişme, kavuşma, ulaşma" olduğunu söylüyorlar.

Yaşadıkça bazı şeyleri "ilk defa", bazı şeyleri de "yeniden" idrak ediyoruz. Hayat yolunda hem "iz bırakarak", hem de bizden öncekilerin bıraktıkları "izleri takip ederek" yürüyüp gidiyoruz.

Her anımız, her halimiz; bize bir şeyler "kazandırıyor" yahut "kaybettiriyor". Hepsi de eksiksiz ve yanlışsız olarak amel defterimize yazılıyor, "günlüğümüz" veya "sicil defterimiz" haline geliyor.

Geçtiğimiz günlerde, yaklaşan Kurban Bayramı'nı idrak etmeye hazırlanan karı koca; kendilerine göre bir plan yaptılar. Yakınlarıyla erkenden bayramlaşıp, özel araçlarıyla seyahate çıktılar.

Çocukluk yıllarını geçirdikleri yerlere gideceklerdi. Halen oralarda yaşayan dostlarını ve akrabalarını ziyaret edeceklerdi.

Evlere temizliğe giderek çocuklarını büyütmeye ve okutmaya çalışan dul bir bacı vardı. Ara sıra mahcup bir dille ve üslupla hal beyanında bulunup ihtiyaç bildiriyor, onlar da imkanları nispetinde yardım ediyorlardı.

Bayramı idrak yolunda, ilk işaret ondan geldi. "Ağabey, bu sefer ben de kurban kesmek istiyorum, bir himmetin olabilir mi" dedi.

Öyle bir aileye kurban ibadetinin vacip olmadığını ikisi de biliyordu. Ancak, hanımefendi meselenin sosyal ve psikolojik yönüne vurgu yaparak; çocuklarının, "kurban kesememenin ezikliği" içine girdiklerini söylüyordu.

Aslında kendileri büyükbaşa ortak olmuşlar ve ayrıca bir kurban Gazze'ye, bir kurban da Tanzanya'ya göndermişlerdi. Lakin, şimdi bu anneye nasıl "hayır" diyebilirlerdi.

Anlaşılan, kurbanın "mali ibadet" olmanın ötesinde bir anlamı vardı. Yaygın bir örf haline gelmişti ve kendilerine vacip olmayanlar da kesme ihtiyacı duyuyorlardı.

Şehir dışında ilk uğradıkları ve konakladıkları yer yeğenlerinin evi oldu. Çok kişi ya da aile yollara düşüp otobanlarda bile trafik yoğunluğu oluşturdukları için; akşamdan önce ulaşılabilecek menzile, gecenin geç saatlerinde varıldı.

Kirada oturan, üç çocuk okutan, tek memur maaşı ile geçinmeye çalışan bir aileydi. Onlar da şartları zorlayarak kurban kesme hazırlığı içindeydi.

Bayram namazından sonra, kahvaltı sofrasında sohbete koyuldular. Biri lisede, diğeri üniversitede okuyan ve ikisi de çift isimli olan gençlere; günlük hayatta hangi isimlerini kullandıklarını sordular.

Büyük delikanlı, birinci ismini sevmediğini ve onun için ikincisini tercih ettiğini söyledi. Sebebini sorduklarında; "Dedemin adı, kendisini sevmediğim için adını da sevmiyorum" dedi.

Oysa, genellikle dedelerle torunların arası iyi olurdu. Babalarla oğullar arasında kurulamayan sıcak temas, dedelerle torunlar arasında kurulurdu.

Burada farklı bir durum vardı. Anlaşılan, psikososyal kırılmalara yol açan şeyler yaşamışlardı.

Şükür ki, babalarıyla araları çok iyiydi. Gençlik çağındaki oğulları için kafa dengi ekip başı, çocukluk çağındaki kızı için sevimli bir oyun arkadaşı gibiydi.

Bu aile ile daha yakından ilgilenmeye karar verdiler. "Uygun bir usulle, çocukların eğitim süreçlerine destek olalım" dediler.

Ziyaret ettikleri akrabalardan biri, onlar için ağabey ve abla durumundaydılar. Bayram münasebetiyle şehir dışından gelmiş gelinleri sofra hazırlığı yaparken, oğulları da küçük çocuklarıyla ilgileniyorlar.

Ağabey, yadırgadığını belli ederek imalı bir soru sordu. "Eskiden biz büyüklerimizin yanında eşimize ismiyle hitap etmez, çocuklarımızı alenen sevmezdik. Şimdikiler örf-adet tanımıyor, bu doğru mu" diyordu.

Doğrudan cevap vermek yerine, dolaylı bilgilendirme yolu seçildi. Allah'ın emrinden, Peygamber'in sünnetinden söz edilerek; İslam'ın "sevgi, şefkat, merhamet dini" olduğu belirtildi.

Resulullah (sav), aile efradını seviyor ve bunu açıkça belli ediyordu. "Kendi çocuklarına sevgisi, şefkati, merhameti olmayanın başkalarına hiç olmaz" diyordu.

Torunlarıyla oynaşırken, onları sırtına bindirip deve gibi koşardı. Hatta, namazda bile aynı şeyi yaparlardı da düşmesinler diye inmelerini bekler, secdeyi uzun tutardı.

"Eşler birbirlerine muhabbet nazarıyla bakarlarsa, Allah da onlara merhamet nazarıyla bakar" demişti. Devamında ise; "el ele tutuşurlarsa, günahlarının parmaklarının arasından su gibi akıp gideceğini" söylemişti.

Bunları duyunca, yüz kasları biraz gevşedi. Hal diliyle karşılık verip, hafifçe gülümsedi.

Ağabey'in anlam ve anlayış dünyasında, geleneğin dinin önüne geçtiğini gördüler. Karanlık bölgeleri aydınlatmaya çalışmak yerine, aydınlık bölgeleri genişletmenin daha doğru bir yol, yöntem olduğuna karar verdiler.

Akrabadan farklı yerlerde bulunan iki yaşlı nineye, ayrı ayrı uğradılar. Ellerini öptüler, hallerini sordular, bolca dua aldılar.

Her cümleleri, bir seyahate bedeldi. Yaşlının, hastanın, mazlumun, mağdurun duası; en yüce makama, etkili bir şekilde giderdi.

Ziyaret programı içinde, çilekeş bir hanımefendi de vardı. Sorunlu bir evlilikten sonra zorunlu bir boşanma sürecine girmişti, gençlik çağına gelmiş oğlu ve kızı ile hayata tutunmaya çalışıyorlardı.

Dostça bir ilgi ile "yanınızdayız" mesajı verdiler. İlim, irfan sahibi birinin "Allah'a giden bütün yolları inceledim, en kestirme yolun insanları sevindirmek olduğunu gördüm" mealindeki sözüne atıfta bulunularak yapılan duaları duyunca; "Salt bunun için bile buralara kadar gelmeye değerdi" dediler.

Tefsir profesörü olan dünürlerinin evindeki muhabbet, Kur'an ziyafetine dönüştü. Gönül diyarının derin kuyularına, hem ısıtan hem de aydınlatan meşaleler düştü.

Allah'a giden yollarda yürümenin, kesintisiz devam etmesi gerektiği kanaatini bir kez daha vurguladılar. Değişik disiplinlerden ehil ve güvenilir kimselerle birlikte, müzakereli tefsir dersleri yapma kararı aldılar.

Kurban'ın "yakınlaşma vesilesi" olduğunu eskiden beri biliyorlardı. Bu bayramın, kullarla olan yakınlığı artırdığını fark edip sevinmişlerdi; Allah'la olan yakınlığı artırmış olmasını da umuyorlardı.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN