Aile hayatı ile toplum hayatı arasında denge ve uyum
Adına "hayat" dediğimiz "var oluş" yolculuğu, bisiklete binmek gibidir. Dengesini kaybeden kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar; sallanır, sarsılır, devrilir. Algılar ve anlamlar, azaların iş birliği ile oluşur. Tüm organizmalar organları arasında kurulan "denge ve uyum" ile çalışır.
Haneler, hanlar, hamamlar, köprüler, köşkler, saraylar; belirli ölçülere göre dikilen direkler üzerinde durur. Kaidesi kırılan tüm yapılar, yıkılıp yok olur. Kuş ile hava, su ile balık, toprak ile insan arasında bir denge ve uyum vardır. Göklerde uçmanın, denizlerde yüzmenin, karalarda yürümenin anahtarı buradadır.
Gece ile gündüz, dünya ile ahiret dengesi ve düzeni de böyle bir hayırdır, hikmettir. Birinin var olması, ötekinin de var olmasını getirir, gerektirir. Dünya ve içindekiler; bu "sistematik kurgu" ile yaratılmıştır. Varlık alemi içinde bulunan herkes ve her şey; birbirini destekleyip tamamlayacak özelliklerle donatılmıştır.
Allah (CC), Kamer suresi ayet 49'da; "Biz her şeyi bir ölçü, denge, uyum ile var ettik" diyor. Başka ayetlerde de bitkilerden, hayvanlardan, tabiat olaylarından, yıldızlardan, kavimlerden, hak ya da batıl üzere yaşayışlardan örnekler veriyor.
Hasılı, yerlerde ve göklerde, sırlarını ve sırlarını keşfetmekte zorlandığımız mükemmel bir "düzen" vardır. Kıyamet kopup yeni bir süreç başlayıncaya kadar da bu "nizam, intizam" böyle olacaktır, böyle kalacaktır.
Mikro alemde ve makro alemde gördüğümüz, bildiğimiz, giderek daha çok farkına vardığımız denge, uyum; bizim için en ideal ölçü, en kusursuz örnektir. Aynı ilkeleri, prensipleri esas alarak yaşamak; her zaman, her yerde, herkese huzur, güven, sağlık, afiyet getirir.
Hayatın ana unsuru "insan"dır; o düzelirse her şey düzelir, o bozulursa her şey bozulur. İşte bu yüzden; "sağlam düzen", dengeli ve uyumlu insanlarla kurulur, korunur.
İnsanın benlik, kimlik, kişilik teşekkülünde; birinci derecede etkili kurum "aile"dir. Orada oluşan sosyal, kültürel, fiziki çevre; toplum ağacının hem tohumu, hem toprağı gibidir.
O halde dengeli ve uyumlu bir hayatın temeli, ailede atılmalıdır. Öncelik ve önem sırası bakımından, görev yahut sorumluluk listesinin en başında yer almalıdır.
Bu noktadan baktığımızda; günümüz dünyasının en temel sorunlarından birinin, aile hayatı ile toplum hayatı arasında sağlıklı bir dengenin kurulamaması olduğunu görürüz. Eşlerle ve çocuklarla ilgili işlerde, ilişkilerde gerektiği kadar adil, makul olamama durumunun; kişisel, kurumsal, toplumsal hayatımızda nice sorunlara yol açtığını biliriz.
İçeride anne, baba, eş olan kadınlar, erkekler; dışarıda iş insanı, kamu görevlisi, özel sektör çalışanı, siyasetçi, bürokrat, sivil toplum gönüllüsü gibi isimler yahut sıfatlar alıyorlar. Tercih ettikleri alanın, konunun gerektirdiği görevleri yapıyor yahut yaptırıyorlar.
Kendisi ve ailesi için çalışanlar da sosyal sorumluluk hizmetleri için koşturanlar da oluyor. Kim, neyi gaye edinmişse; o türden karşılık alıyor. Ancak, altı çizilmesi gereken bir durum var. Aile hayatı ile toplum hayatı arasındaki dengeyi, uyumu sağlayamayanlar; dışarıda kazanırken, içeride kaybediyorlar.
İnsanın zamanı, enerjisi, gücü, imkanı sınırlıdır. Toplam saat, gün, hafta, ay, yıl, ömür sermayesinin çoğu toplum hayatı için kullanılırsa; doğal olarak, aile hayatı için kullanılacak sermaye az kalır.
Bazı görevler hizmet satın alınarak, eleman istihdam edilerek, başkaları üzerinden yapılabilir. Bazı görevlerin ise ilgili kişiler tarafından, bizzat yerine getirilmeleri gerekir.
Anne olmak, baba olmak, eş olmak, evlat olmak; kişiye özel sorumluluklardandır. Din diliyle ifade etmek gerekirse "farzı kifaye" olup bazıları yapınca bazıları yapmasa da olmaz, herkesin yapması gereken "farzı ayn" alanında kalır.
Kadın ile erkek, hayat ufkunda uçan insanlık kuşunun iki kanadıdır. Dünyevi ya da uhrevi gayelerin bulunduğu yüksek, yüce tepelere; ancak birlikte dengeli ve uyumlu bir şekilde kanat çırparak varılır.
Ailede anne şefkatin, baba otoritenin temsilcisidir. Yetişme çağındaki çocuklara ve gençlere; yaparak, yaşayarak öğretilmesi gerekir.
Bir evi, aileyi yönetmek; temel ilke ve prensipler açısından bir ülkeyi, toplumu yönetmeye benzer. İkisi de boşluk kabul etmez; açık bırakılan kapıdan hırsız, yolsuz, ahlaksız ve düşman girer.
Aileyi ihmal edenler, toplumu da ihmal etmiş olurlar. Yuvalarında tohum ekenler, ağaç dikenler; yurtlarında mahsulünü alır, meyvesini toplarlar. Bu süreç nikah masasında başlar, musalla taşına kadar devam eder. Ailede pişen topluma, toplumda düşen aileye gider.
Sonuç olarak aile hayatı ile toplum hayatı arasında sağlıklı bir denge kurulmalıdır. Eşlerimizle, çocuklarımızla, annelerimizle, babalarımızla, kardeşlerimizle, akrabalarımızla ilgili görevlerimiz; asli, öncelikli, önemli işlerimizin içinde ve hatta başında yer almalıdır.
Aileye yönelik tehditlerin ve tehlikelerin giderek arttığı dünyamızda; bu hassasiyet, daha da hayati bir ihtiyaç olmuştur. Yuvanın dişi kuşu ile erkek kuşu, ailenin helal aşı ile toplumun hayırlı işi arasında kurulacak denge ve uyum "anın vacibi, dinin farzı ayn ibadeti" haline gelmiştir.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.