Zekeriya Erdim
4.05.2025
Zekeriya Erdim
Ne zaman, nerede, neyi kaybettik?
Tüm Yazıları

Ne zaman, nerede, neyi kaybettik?

Dünya gezegeni; tüm zamanları, mekanları, çevreleri, ortamları, parçaları, unsurları ile bir "pazar yeri". Ana rahminde başlayıp mezara kadar devam eden ömür serüveninin her dilimi, kelimenin tam anlamıyla "alışveriş günleri".

Allah'ın doğuştan verdiği "vehbî" nimetler ile bizim sonradan elde ettiğimiz "kesbî" kazanımların toplamından oluşan sermayeyi kullanarak, "ticaret" yapıyoruz. İhtiyacımız olan ürünleri ve hizmetleri bazan alıyor, bazan satıyor, bazan da "ak akçe kara gün içindir" deyip elimizde tutuyoruz.

Tehditleri görüp gereken tedbirleri alabilme, fırsatları farkedip istim üzerinde olabilme durumuna bağlı olarak; "kâr" da "zarar" da ediliyor. İnsanlar, iflas etmek ile malını-mülkünü çoğaltıp zengin olmak arasında gidip geliyor.

Kazançlarımız ve kayıplarımız "maddi" yahut "manevi" olabiliyor. Sonuçları bakımından, "ahiret" âlemini de içine alabiliyor veya "dünya" ile sınırlı kalabiliyor.

İçlerinde "kalıcı" ya da "geçici" olanlar var. Dünyada kullar nezdinde, ahirette Allah indinde kantara konulup tartılıyorlar.

Sevaplarımız "mükafat", günahlarımız "ceza" hesabına yazılıyor. Adına "nedamet, pişmanlık" dediğimiz kavli ve fiil tövbelerimiz kabul görüp "bağışlanma" lütfuna mazhar olursa; zararımız biraz daha azalıyor.

Kayıplarımız arasında sevdiğimiz, değer verdiğimiz kimselerin ve şeylerin olması bizi daha fazla üzüyor. Eşimizin, kardeşimizin, oğlumuzun, kızımızın, nefsimizin, neslimizin, dostumuzun, arkadaşımızın kayıp gitmesi; gönül penceremizin camını kırıyor, çerçevesini bozuyor.

Günümüz dünyasında; daha çok "kimlik kaybı" yahut "ruh erozyonu" hali yaşıyoruz. Tedbir alınmaz, tedavi edilmezse; çıkılması zor olan "manevi iflas" çukuruna düşüyoruz.

Temel sebep, âlemin ve içindekilerin doğru okunup anlaşılamaması. İnsan ve tabiat kitaplarının sırlarının, sınırlarının hakkıyla keşfedilememiş olması.

Nereden gelip nereye gittiğimizin unutulması. Ay ve güneş tutulmasına benzer bir şekilde, çok kapsamlı "akıl tutulması".

Görünen o ki; "fıtrat" çizgisinin ve çerçevesinin dışına çıkanlar, "sırat-ı müstakim"güzergahından da çıkıyorlar. Sel önündeki kütükler gibi nefessiz kalıp boğulacakları, çürüyüp yok olacakları bulanık denizlere doğru akıyorlar.

Peki nerede, nasıl kaybettik? Neden batılı hakkın önüne geçirip iyilikten çok kötülük, adaletten ziyade zulüm ürettik?

Kimler, insan olmaktan çıkıp vahşi hayvanlara dönüşerek yeryüzünü kana buladılar? Niçin yurtlarda ve yuvalarda kriz, anarşi, bunalım var?

Ticaret ehli olanlar, bir cümleyi sık sık tekrar ederler. "Akıllı esnaf ve tüccar, satarken değil alırken kazanır" derler.

İnsanların bir kısmı, alırken kaybediyor. Dünya pazarında alış veriş yaparken, ömür sermayesinin çoğunu, değeri düşük ve kullanım süresi kısa olan defolu ürünleri almak için tüketiyor.

Bir kısmı ise, değeri yüksek ve kullanım süresi uzun olan pahalı ürünleri tercih ediyor. Büyük bir bedel ödemeyi göze alarak; "ben, ucuz mal alacak kadar zengin değilim" diyor.

Allah(cc), bu alış verişi; Kur'an-ı Kerim'de, Tevbe Suresi ayet 111'de açık ve net bir biçimde beyan etmiş. "Şüphesiz Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah, bunu Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da kesin olarak vadetmiştir. Kimdir sözünü Allah'tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte bu, büyük bir başarıdır" diye özetlemiş.

İsra Suresi ayet 18, alışverişinde zarara uğrayanları tarif eder. "Kim geçici dünya zevkini isteyip onun peşine düşerse, takdir ettiğimiz miktarda tattırır, sonra da cehennemi ona kalıcı mekan kılarız" der.

Aslında, ölümü göze alanlar, uzun yaşamayı garanti ederler. Gittikleri her yere, huzur ve güven götürürler.

Bu alışveriş, dünyayı da ahireti de içine alır. Ticaretini alemlerin ve içindekilerin Rabbi ile yapanlar, "iki cihan zengini" olur.

Kazanmanın da kaybetmenin de yol ayırımı burasıdır. Bizi kan kaybından ölecek hale getiren yara, iman yarasıdır.

Üstat Necip Fazıl Kısakürek, bu durumu; "Ne acı, kaybetmek için sahiplik! / Ölümlüyü sevmek, ne korkulu iş! / Hayat mı, püf desen kopacak iplik; / Çıkmaz sokaklarda varılmaz gidiş" diye özetlemiş. Victor Hugo ise; "Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa neye yarar" demiş.

Kimileri ne zaman, nerede, neyi kaybettiğinin farkında bile olmadan; robotlar gibi yaşıyor. Kimileri de yıkıntılar arasında, kaybettiği ruhunu bulup geri almak için dolaşıyor.

Yapılması gereken şey, düştüğümüz yerden kalkmak. Geçici olandan yüz çevirip, kalıcı olana bakmak.

Gönül penceresinin perdelerini açıp, güneşi görmek. Batıla dair her ne varsa terk edip, hidayet nuru ile aydınlanan hak yoluna girmek.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları