Fatma Bayram
23.10.2025
Fatma Bayram
Kötülük Üreten Bataklık: Kibir
Tüm Yazıları

Kötülük Üreten Bataklık: Kibir

Kibir, kötülüğün içimizdeki tohumudur. İblis'e melekler arasındaki konumunu kaybettiren, kendini büyük ve Âdem (a.s)'ı küçük görmesi olduğu gibi, o andan bugüne peygamberlerin yolunu izlemeyi kendine yakıştıramayanların ortak noktası da kibirli olmalarıdır. Kur'an'ın Hz. Âdem kıssasında anlattıklarından biliyoruz ki İblis'i küfre götüren sebep secde emrine itaat etmemesi değil, o emri beğenmemesi ve "Ben ondan hayırlıyım" diyerek kendince küçük gördüğü Âdem'e secde etmeyi büyüklenerek reddetmesidir. Oysa, Elmalılı merhumun işaret ettiği üzere, her tekebbür (büyüklenme) küçüklüktür. Büyük olan büyüklenmez; büyüklenen behemehal küçülür, alçalır, rezil olur. İnsanın Rabbine teslimiyeti de onun kibrine dokunacak bir emirle muhatap olduğunda ortaya çıkar. Kişisine göre değişen bu durum, şeytanda Allah'ın emrine uyup Âdem'e secde etmemek şeklinde ortaya çıkmış, çünkü ona o emir zül gelmiş. Kiminde bu tekebbür, şeytanda olduğu gibi, Allah'ın emirlerini lüzumsuz görme şeklinde ortaya çıkar; kiminde de kimseyi affetmemek şeklinde. Hepimizin imanı, nefsinin en çok büyüklendiği konuda teslimiyet sınavından geçer.

Sözlükte "büyüklük" anlamına gelen kibir, "kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkalarını aşağılayıcı davranışlarda bulunması" demektir. Tevazuun karşıtıdır. Bir karakter özelliği olduğundan insan şurada kibirli, burada mütevazı davranamaz. Dolayısıyla kibir insanlara karşı olabileceği gibi son haddine vardığında Yaratıcıya doğru da olur. Kaynaklarda, büyüklenmenin en ileri derecesi olarak görülen bu durum, Allah'tan gelen gerçeği kabule yanaşmayarak O'na karşı büyüklenmek ve Allah'a kulluk etmeyi kendine yedirememek olarak tanımlanır. (Nisa 4/172-173; Araf 7/36)

Kur'an'da kibrin, soyluluk, zenginlik, siyasî ve sosyal statü üstünlüğü gibi motiflerle beslenen zorbalıklar olarak ortaya konulduğu görülür. (A'râf/75-76; Sebe/31-33; Mümin/35) Kendini diğer insanlardan üstün görmenin insandaki zorbalık ve gaddarlık potansiyelini nereye kadar vardırabileceği tüm zalim iktidarlarda çeşitli şekillerde gözlemlenebilir. Aslında zorbalığa dönüşen kibrin detaylarına giremeyeceğimiz psikolojik sebepleri vardır. Kendi büyüklüğünü ancak başkasını alçaltarak hatta ona acı çektirerek hissedebilen çeşitli sapkınlıkların zemininde büyüklenme ve muktedir hissetme arzusunun yattığını biliyoruz. En basit seviyede etrafındakilere hava atmak ve küçümsedikleriyle alay etmek şeklinde kendini gösteren kibir davranışı, belki de içten içe kendinden kuşku duyan ve kendi varlığını ancak başkalarına hükmettiği zaman duyumsayabilen hasta bir zihnin aldanışıdır.

Kibrin bir alt basamağı olarak değerlendirebileceğimiz gururun aldanış manasına gelmesi bu açıdan çok anlamlıdır. Değerini ilahi ölçülerden almayan her zihin kendi üstünlük hiyerarşisini kendi üretir. Günümüzdeki yansımalarıyla hayat başarısı, kariyer, beden, statü ve zenginlik gibi nitelikler Yaratıcının sevdiği ve beğendiği niteliklerin önüne geçmiştir. Oysa takva, ihlas, ihsan ve peygambere tabi olmak gibi Kur'an'da Allah'ın sevdiğini bildirdiği nitelikler, konumu ne olursa olsun herkesin başarabileceği son derece adil niteliklerdir. Üstelik bu nitelikler, doğaları gereği asla kibirle bir arada bulunmazlar. Yüce Rabbimiz çeşitli ayetlerde bu vasıfları överken kibirlileri sevmediğini de açıkça ifade etmiştir. (Nisa/36; Nahl/23; Lokman/18)

Kibrin pek çok zararı yanında bir tanesi var ki onu söylemeden geçmeyelim. Kibir, malum, insanları hor görmek demek. Kibirli insan kaçınılmaz olarak düşüncelerini, duygularını, hatta basit yaşam olaylarını bu hor gördüğü kişilerle paylaşamaz. Kendinden aşağı gördüklerine o tenezzül etmez; kendinden değerli olanlar da kibrinden dolayı ona yakınlaşmaz. Bu durumda insan ne kadar kibirliyse o kadar yalnızlaşır. Böylece kibirliler kendi hayal ürünü parlaklıklarını karanlık bir buz denizinde tek başlarına kutlarlar. Bu öyle acı bir yalnızlıktır ki kibirlerinden dolayı öğrenmeye de kapalı oldukları için kibirden kurtulmadıkça gitgide dibe doğru giderler. Peygamberimiz kibri, cehennemliklerin önde gelen kötü huylarından biri olarak görmüştür (Buhârî, "Edeb", 61; Müslim, "Cennet", 47). Doğrusunu Allah bilir ya, onlar aslında daha bu dünyadayken cehennemi yaşamaya başlamışlardır.

Hadislerde bildirildiğine göre kibir, gerçeği inkâr etmek, hakkı kabul etmemek ve insanları küçümsemek, hor görmektir (Müslim, "Îmân", 147; Ebû Dâvûd, "Libâs", 26; Tirmizî, "Birr", 61). Kıyamet gününde kendini beğenmiş kimseler Hz. Peygamber'den uzak kalacaklar (Tirmizî, "Birr", 71), böbürlenip çalım satanlar Allah'ın ilgi ve merhametini kaybedeceklerdir. (Buhârî, "Libâs", 1, 2, 5; Müslim, "Libâs", 42-48) Zira "Müslüman kardeşini küçük görmesi, kişiye kötülük olarak yeter…" (Müslim, "Birr", 32) Kibir hakkında en sarsıcı uyarı, kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceğini bildiren hadis-i şeriftir. (Müslim, "Îmân", 147; Ebû Dâvûd, "Libâs", 26)

Bu noktada şunu da hatırlamak gerekir ki insanın kendi değerinin farkında olması ve buna göre davranması kibir değildir. Yukarıda da ifade edildiği gibi kibir, başkalarını hor görmektir. A'râf sûresinin 146. âyetinde büyüklenenler eleştirilirken "haksız olarak" kaydının konması dikkate alınarak tefsirlerde bir kimsenin sahip olduğu gerçek meziyet ve erdemleri ölçüsünde kendi değerinin farkında olmasının kibir olmadığı belirtilmiştir. Aslında insanın kendi değerini gerçekçi şekilde bilmesi, bu değere layık şekilde davranması, ruhsal, zihinsel ve sosyal gelişimi ve sağlığı için olmazsa olmaz şarttır. Tevazu, insanın kendini küçümsemesi değil, değerinin bilincinde olması ama buna dayanarak diğer insanlara üstünlük taslamamasıdır.

Bazıları da başkalarını küçük görmemekle beraber kendini büyük görerek yaptıklarıyla böbürlenir. Kaynaklarımız bunu kibirden ayırmışlar ve "ucub" olarak nitelemişlerdir. Aslında her biri psikolojik arızalar olan böbürlenmek, büyüklenmek ve başkalarını hor görmek iç dünyamızdaki korkularımızın, boşlukların ve aksayan tarafların yansımasıdır. Her nerede ahlaki bir kusur varsa orada psikolojik bir aksaklık olabileceğini de dikkate almak gerekir. Kimi zaman soyluluk, güzellik, fiziksel güç gibi yaratılıştan gelen birtakım özellikleri; kimi zaman da Allah'ın kendisine sonradan bahşettiği zenginlik, makam, ilim ya da saygınlık gibi nimetler insanı kendini beğenmeye sevk eder. Önceleri sadece kendini beğenmekle yetinen kişi, zamanla sahip olduğu güzel özelliklerle övünmeye, başkalarından farklı olduğunu düşünerek büyüklenmeye başlar. Çevresindekileri küçük görerek kendisinin "en üstün" olduğu hissine kapılır ve böylece kibir hastalığına yakalanır. Bu nedenle sağlıklı bir tutum olan kendinle barışık olmakla kibir arasındaki bu geçişken sürece dikkat etmek ahlaki titizliğin gereğidir.

Fatma Bayram

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Fatma Bayram

Fatma Bayram Diğer Yazıları