İsmail Güleç
16.08.2025
İsmail Güleç
Osmanlılarda din hizmetleri veren görevliler
Tüm Yazıları

Osmanlılarda din hizmetleri veren görevliler

Osmanlı Devleti'nin temel özelliği merkezi devlet olmasıdır. Merkezi devletlerin özelliklerinden biri de her türlü görevin tanımlanmış ve sınırlandırılmış olmasıdır.

Din gibi istismar edilmesi ve istismarcısı her zaman bol olan konularda da merkezi yapı kendine göre birtakım tedbirler almış, din görevlerini kendi içinde ayırmıştır. Din hizmetleri eğitim-öğretim, uygulama ve kurumların muhafazası olarak üçe ayrılmış, şehirlerin büyüklüğüne göre görev sayısı artarak veya azalarak devam etmiştir.

Din hizmetlerinde bulunan görevleri amaçlarına göre şöyle tasnif edebiliriz.

Eğitim-öğretim

Muallim-i sıbyan: Her mahallede bulunan ve henüz reşit olmamış çocuklara Kur'an okumayı, dinin temel kaidelerini öğreten öğretmenler. Genellikle cami yakınında bulunur ve cami ile birlikte inşa edilen yapılardan biri de sibyan mektepleri olurdu.

Müderris: Sıbyan mektebini bitiren ve okuyacak kabiliyette çocukların gönderildikleri medreselerde hocalık yapan öğretmenler. Bugünkü eğitim sistemine göre orta okuldan üniversiteye karşılık gelen medrese çeşitleri vardı. Tanzîmatla birlikte kurulan yüksek öğretim kurumlarında ders veren profesörlere de müderris denilirdi.

Dersiâm: Müderrisler medresede talebeye derv verirken halka da anlayabilecekleri üslupta dini anlatır ve öğretirlerdi. Daha çok büyük camilerde ders veren dersiâmların derslerine öğrencilerin yanı sıra halk da katılırdı. Bu tür dersleri üniversitenin meşhur hocalarının büyük amfilerde verdiği ve herkesin katılabildiği derslere de benzetebiliriz.

Kürsü şeyhi: Şimdilerde Cuma namazından önce verilen vaazlar Osmanlılar döneminde namazdan sonra olurdu. Sadece Cuma günleri namazdan sonra vaaz etmek üzere ihdas edilen bu görev yedi selatin camide icra edilirdi. Eyüp Sultan ile başlayan kürsü şeyhliğinin zirvesi Ayasofya Camii kürsü şeyhliğidir. İlim, istikamet ve güzel ahlâk sahibi, hitabeti tesirli olan ulema arasından seçilirdi. İlk dönemlerde şeyhler arasından seçildiği için kürsü şeyhliği adı verildi. Geç dönemlerde ulema arasından da seçilmeye başlandı.

Hatip: Özellikle Cuma günleri câmilerde minbere çıkıp hutbe okuyanlara verilen isim. Genellikle hutbelerde vaaz ve nasihat edilir, halk toplumun güncel sorunları hakkında bilgilendiren ve yönlendiren konuşmalar yapılırdı. Süre tahdidi olduğu için hatiplerin veciz konuşması beklenir. Cuma namazının bir parçası olduğu için de diğer konuşmalara göre daha özenli olurdu.

Görüldüğü göre Osmanlılarda eğitim sadece mektep ve medrese ile sınırlandırılmamış, camiler de yaygın eğitimin bir parçası haline getirilmiş, müderris medreseden dışarı çıkarılarak halka da hitap etme imkanı bulurdu veya görevlendirilirdi.

Uygulama

Uygulamayı yürütenleri devlet ve toplum olarak iki başlık altında değerlendirebiliriz.

Devlet görevlileri

Şeyhülislam: Osmanlılarda din hizmetlerinin başında bulunun kurum şeyhülislamlık idi. Bugünkü sisteme göre Adalet Bakanı, YÖK başkanı, Diyanet İşleri Başkanının görevlerini yürütürdü. Din hizmetlerinde görevlendirilecek her türlü görev ve görevliyi şeyhülislamlık dairesi belirlerdi.

Kazasker: Aynı zamanda Dîvân-ı Hümâyun üyesi olan kazaskerler adalet ve eğitim teşkilâtından sorumlu idi. Ayrıca kadıların vermiş olduğu yanlış kararları bozup yeni kararlar alabilirdi. Bir nevi üst düzey yargı dairesi olarak değerlendirebiliriz. Kadıların atanmasında ve görevden alınmasında söz sahibi idiler.

Kadı: Halk arasında meydana gelen her türlü anlaşmamazlık ve davaları şer'î hükümlere göre çözümlemek üzere şeyhülislam veya kazasker tarafından görevlendirilen kişi. Bugünkü bölge hakimlerin karşılığı diyebiliriz.

Naib: Kadı yardımcısı ve vekili olan naipler mahkemelerde davaları yürütür ve karar verirdi. Sorumlu olduğu bölgede ihtilâfları çözebilecek seviyede fıkıh tahsili görmüş alimler arasından seçilirdi. Bugünkü karşılığı sıradan hakimler.

Alay müftüsü/ordu şeyhi: Peygamber ocağı olarak nitelenen Osmanlı ordusunda asker ve subayların ibadetleri yerine getirmesine ve dini konularda yardım etmek üzere subay rütbesinde görevlendirilen din hizmetleri görevlisine alay müftüsü denilirdi. Eğer muvakkaten bir seferde askeri cesaretlendirmek ve savaşa hazırlamak üzere davet edilen şeyh efendilere de ordu şeyhi adı verilirdi. Akşemseddin ordu şeyhi olarak İstanbul'un fethine katılmış ve askeri cesaretlendirerek İstanbul'un fethine katkıda bulunmuştu.

Toplum görevlileri

Toplumun dini vecibelerini yerine getirmekte yardımcı ve yönlendirici olan görevliler devlet görevlileri kadar yüksek tahsil yapmazlardı. Görevi yapabilecek kabiliyette olup ahlaklı olanlar arasından seçilirdi.

İmam: Camilerde görevli olup namaz kıldırmak ve halkı temel konularda bilgilendirmekle görevli idi. Görev ve sorumlulukları caminin bulunduğu yer ve büyüklüğüne göre değişirdi.

Müezzin: Dinî ibadetlerin ifa edilmesinde imama yardımcı olmak üzere görevlendirilen kimse. Bilinen en yaygın görevi ezan okumaktı.

Bu iki görev asli olup bundan sonrakiler vakfiyesi olan camilerle mukayyet görevlerdir. Birkaçı aynı kişi tarafından yapılmakla birlikte vakfın büyüklüğüne ve zenginliğine göre sayıları artardı.

Cüzhan: Cüz Kur'an-ı Kerim'in 20 sayfadan oluşan 30 bölümünden her birine verilen isim. Cüzhan ise vakfiyedeki şartlara göre muayyen vakitlerde ve yerlerde cüzleri okuyan kimselere verilen isim. Cüz okutmaktan maksat hatim indirilmesidir.

Naathan: Naat başta Hz. Peygamber olmak üzere ilk dört halîfeyi övmek için yazılan manzum methiyelere verilen isim. Naathan ise büyük camilerde naat okumakla görevlendirilen kimse. Bunlar genellikle mübarek gün ve gecelerde tertip edilen merasimlerin bir parçası olurdu.

Salâhan: Salâ bir salavat olup Cuma günleri akşamı, Cuma ezânından önce, ramazanlarda sahurdan sonra, bayram namazından önce ve bir kimsenin ölümünü haber vermek üzere minârelerde belli bir usûle göre tekrarlanan Hz. Peygamber'e öven sözler duâdır. Okunduğu zamana göre değişen salâyı okumak özel bir meziyet ister ve her muezzin usulünce okuyamazdı. Salâ okumak ile görevlendirilen görevlilere de salâhan denilirdi.

Tesbihhân: Tesbih namazların sonunda tesbih marifetiyle çekilen sırasıyla Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allahu Ekber ibarelerinden oluşan bir nevi zikirdir. Zaman içinde bu zikir belli bir makam ve usulde ve yeni zikir ibareleri eklenerek okunmaya başladı. Sağlam bir ses ve musiki bilgisi isteyen bu tesbihler özellikle ramazanı ve kandilleri şenlendirmek için okunmaya başladı. Bestelenmiş tesbihleri okumak üzere görevlendirilenlere de tesbihhân denildi.

Mevlithan: Malum Süleyman Çelebi'nin Mevlid-i Şerif'ini okuyan kimselere denilir. Mevlit okumak da güçlü bir ses ve sağlam musiki bilgisi ister. Herkes okuyamaz.

Muhammediyehan: Yazıcıoğlu Mehmed Efendi'nin meşhur eseri Muhammediyye'sinden özellikle Hz. Peygamber'i öven, anlatan ve dua bölümlerini irticalen kendi içinde tutarlı bir şekilde ezgi ile okuyan kimselere verilen ad.

Özellikle kimi kitapların okunması için yapılan görevlendirmeler vakıflar marifyetiyle olur, devlet tarafından herhangi bir ödeme yapılmazdı.

Kurumların muhafazası

Başta camiler ve mektepler olmak üzere din hizmetlerinin verildiği yerlerin muhafaza edilmesi ve işlerin sağlıklı bir şekilde yerine getirilmesi için görevlendirilen kimseler vardı. Bunların işi fiziki mekanın korunması yanında vakıf şartları arasında sıralanan hizmetlerin düzgün bir şekilde zamanında verilmesi idi.

Nâzır: Vakıfları vakfiye şartlarına göre çalışıp çalışmadığını denetleyen kimse.

Mütevelli: Vakfiye şartları, şer'î hükümler ve mer'î mevzuat çerçevesinde vakfın işlerini idare etmek üzere görevlendirilen kimsedir. En büyük sorumluluk mütevelliye düşer. Görevini yapmadığında veya ihmal ettiğinde azledilir.

Kâtip: Vakıfta çalışan memur diyebiliriz. Her türlü kaydı tutar.

Câbî: Özellikle geliri çok büyük vakıflarda bağışlanan ve beyan edilen gelirleri toplamakla görevli kimse.

Ferraş: Mekanın temizliğinden sorumlu kimse.

Osmanlı Devleti din hizmetlerini başıboş bırakmamış, her bir evresini iyice düşünmüştür. Bu hem toplumun itikadının ve din hizmetlerinin sünnet-i seniyyeye muvafık bir şekilde gerçekleşmesini hem de sürdürülebilir olmasını temin etmiştir.

Din hizmetleri düşündüğümüzden çok daha kapsamlı ve toplum için hayati derecede önemlidir ve asla ihmal edilmemelidir.

Tekke ve dergahlar genel din hizmetleri arasında sayılmadığı için oradaki görevleri ayrıca ele almak gerekecektir. Umarım ele alma fırsatı buluruz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

İsmail Güleç

İsmail Güleç Diğer Yazıları