Efe, Alp, Feta ve Hz. Ali
Efe ve zeybek havalarını duymayanımız, bilmeyenimiz yoktur. Hem türküsü hem oyunu oldukça popüler oldu. Günümüzde hakikati unutularak bir eğlence aracına dönüştürülen efelik ve zeybekliğin sosyal ve tarihî temellerine baktığımızda ideal erkek modelini görüyoruz.
Efe kelimesine sözlüklerde üç anlam veriliyor. Zeybekle eş anlamlı olarak kullanılan ilk anlamı Batı Anadolu'da, özellikle Aydın ve İzmir bölgelerinde zeybeklerin ağalarına, köy yiğitlerine verilen isim. İkinci anlamı kabadayı, üçüncü anlamı ağabey ve dördüncü anlamı eşkıya. Ayrıca Ege köy ve kasabalarında erkeklere hitap sözü olarak da kullanılıyor.
Eşkıya tarihin bir döneminde siyasi istikrarsızlığı fırsat bilerek efeliği istismar eden bir grup için kullanıldığından dolayı bu anlamı arizî kabul edip diğer anlamlar üzerinde duracağım.
Kabadayılık kendine has bir kavram olup efelikle benzer yönleri olduğu gibi ayrıldığı noktalar da bulunur. Kabadayı şehirlerde özellikle eski İstanbul'da görülürken efelik Ege köylerindedir ve işlevi arasında kısmî benzerlik görülür. Bu benzerlik dolayısıyla da sözlükte aynı anlama gelecek şekilde verilir. Ağabey her ne kadar her yaş grubu için kullanılsa da daha çok küçük çocukların delikanlılık çağındaki özendikleri ve benzemeye çalıştıkları gençlere ettikleri bir hitap biçimidir ve akrabalık ilişkisini göstermekten daha çok bu tür bir hayranlık ilişkisini kasteder.
Efe, eli silah tutacak yaşa gelen gencin kendini ispat edecek işler görecek ve halkın sevgisini kazanacak yaşa gelinceye kadar taşıdığı ünvandır. Bir kere alındıktan sonra ömür sonuna kadar kullanılmakla birlikte kadrolu kahraman olmayıp işi bittiğinde kendisini kenara çeken halkın sevgilisi kahraman tipidir.
Efenin atası: Alp
Bu tipin bir önceki versiyonu alptır. Temel anlamı kahraman, cesur, bahâdır kimse demek olan alp, özellikle Anadolu ve Rumeli'nin Türkleşmesinde büyük emeği olan, cesaret isteyen işleri başarı ile yapan, bir beyin etrafında toplanarak bir zümre teşkil eden kahramanlardır. Kaynaklarda bir alpın dokuz özelliğinden bahsedilir:
Muhkem yürek, bâzû kuvveti, gayret, iyi bir at, husûsî bir libas, yay, iyi bir kılıç, süngü, yâr-ı muvafık.
Efe ve zeybeklik için temel şart korkusuz bir yüreğe sahip olmaktır. Kol kuvveti zalim ve hainleri alt edebilmek için lazımdır. Efenin gayreti dağa çıkmaktır. Dağda ona arkadaşlık edecek bir kıratı olur. Efelerin kendilerine has kıyafetleri olup imrenilecek derecede gösterişlidir. Yay, kılıç, süngünün yerini iyi bir tüfek ile kama alır. Yâr-ı muvafık ise kızanlarıdır.
Alpların örnek modeli: Fetâ
Bizim artık unuttuğumuz ve devirlerinin çocuklarının model şahıs olarak gördükleri eski kahramanlarımız alp ve efe tipinin temelinde ise fetâ kavramı yatar. Fetâya da sözlüklerde üç anlam veriliyor. Genç, yiğit, mert kimse, delikanlı; cömert, kerem sâhibi, fütüvvetli kimse, fütüvvet teşkîlâtına girmiş kimse o hal üzere olan kimse. Alp ve efe ilk anlamı ile birebir örtüşür. Cömertlik efeliğin şanındandır. Fütüvvet ise alplerin yerleşip şehirlerde yaşamaya başlamasıyla birlikte dönüştükleri veli tipinin sonucu teşekkül eden bir teşkilat olup toplumun kaidesini, zeminini oluşturur.
İslam Ansiklopedisi fetâyı şöyle tarif ediyor:
Nefsine hâkim olma konusunda yiğitlik gösteren veya fütüvvet teşkilâtına mensup olan kişi anlamında tasavvuf terimi.
Bir alp ve efe de nefsine hâkim olmalıdır. Masum olan kimseye dokunmaz, bir kadını taciz etmez, hak etmeyen hiç kimsenin malına el sürmez. Karşı taraftan bir hamle gelmedikçe saldırmaz, savaşmaz. Kısaca haddini ve hududunu bilir. Nefsine hâkim olmak ise haddi ve hududu bilmek demektir.
Fetanın piri: Hz. Ali
Hz. Peygamber'in "Lâ fetâ illa Ali, lâ seyfe illâ Zülfikar" yani "Ali gibi genç, Zülfikar gibi kılıç yoktur." sözü fetânın Hz. Ali'ye nispet edilmesine, fetâ geçen yer yerde Hz. Ali'nin akla gelmesini temin eder. Hz. Ali kültürümüzde ilk Müslümanlar arasında sahip olduğu özellikleriyle müstesna bir yere sahiptir. Her şeyden önce Hz. Peygamber'in amcasının oğlu ve kızının kocası ve çok sevdiği torunlarının babasıdır. İlk namaz kılan çok küçük yaşlardan itibaren Hz. Peygamber'in evinde yaşamaya başlayan Hz. Ali'dir. Müşriklerin Hz. Peygamber'i öldürmek kastıyla eve girip yorganı kaldırdıklarında gördükleri kişi Hz. Ali'dir. O, gram öldürülme korkusu yaşamadan kendisini kılıçların önüne atarak bilâ-tereddüt Hz. Peygamber'in yatağına yatan, daha da ötesi uyuyan bir iman abidesidir. Mekke'nin fethinde Kâbe'deki putların devrilmeleri esnasında en büyük putu devirmek için Hz. Peygamber'in omuzlarına çıkan kişi de Hz. Ali'dir.
Hz. Ali hakkında anlatılan hikâyelerde onun kahramanlıklarından, savaşlardaki başarılarından ve cömertliğinden bahsedilir. Hz. Ali, yemeğini yediği kimseye dokunmaz. Eliyle kazandığını dağıtır, paylaşır. Çok cömerttir. Verdiği sözde durur. Kendisine ait olmayan ve hak etmediği hiçbir şeye dokunmaz. Düşmanını öldürmeden önce mutlaka İslam'a davet eder. Müslüman ettiklerine de İslam'ın şartını, namazı, abdesti öğretir.
Hz. Ali'yi ve özelliklerini kendilerine örnek alan bizim alp ve gazilerimiz de savaşta ve barışta bu şekilde yaşamışlardır. Bizim manzum gazavatnamelerimiz Hz. Ali'yi rol model alan kahramanlarımızın resmigeçitleridir.
16. asırdan itibaren fetihlerin durması ve 17. asrın sonlarına doğru artık savunmaya geçmemizle birlikte alp tipi de ortadan kalkmaya başladı. Osmanlı mülkünde zaman zaman görülen siyasi istikrarsızlık ve bunun sonucunda yerel idarecilerin haddi aşıp halka zulmetmeye başlamaları üzerine alplık evrilerek efeliğe dönüştü. Egede efe olan bu gençler yurdun başka yerlerinde seymen, gakkoş, dadaş, yiğido olarak isimlendirildiler ve bu yiğit gençler topluma zulmeden zalimlere karşı baş kaldırdılar.
Efeler haksızlıklar karşısında dağa çıktılar ama devlet ile görevini istismar eden devlet görevlisi arasındaki farkı hep gözettiler. Devlet onları çağırdığında veya devletin bekası tehlikeye düştüğünde devletlerine sahip çıkarak devletin sahibi olan milletin yanında yer aldılar.
Efe hikayelerindeki Hz. Ali ile benzerlik sadece yiğitlik ve cömertlik değildi. Duruşları, cesaretleri, heybetli görünüşleri, düşman karşısında aslana dönmeleri, silah kullanmaktaki becerileri ile Hz. Ali'ye benzemeye çalışırlardı. Hatta içlerinde isimlerini Hz. Ali'den aldığını söyleyerek Hz. Ali gibi olmak istediklerini söyleyenler bile vardı:
Aydın dağını oydular,
İçine çete koydular.
Yörük de Ali'nin ismini
Hazret-i Ali koydular
Birtakım semboller de müşterekti. Hepsinin Zülfikar'ı yoktu ama sadık yâri olan bir silahları ile bellerinden çıkarmadıkları kamaları vardı. Düldül'ün yerini ise kır atlar almıştı.
Çekin Kır At'ımı nalbant nallasın
Vereyim parasını hakkı kalmasın
Kanberleri kızanları idi. Kırk kişi dolaşarak kırklar meclisini oluşturdular. Bir gencin kızan olması için düzenlenen tören Hz. Ali'nin meclisine kabul edilme ritüelini hatırlatır. Kutsal kabul edilen bir ağacın önünde silah üzerine edilen bir yemin ve peşinden efenin kızanına yatağanı öperek vermesi ve onun altından yedi defa geçtikten sonra öperek alması efeliğin sıradan bir kabadayılık olmadığını, birtakım değerler ve ilkeler üzerine olduğunu gösteriyor. Bu değer ve ilkeleri biz Hz. Ali'de buluyoruz.
Efelik ahlakı
Efelik alplık gibi ahlakî değerler üzerine kuruludur. Eline silah alıp dağa çıkmakla efe olunmaz. Fakir olandan alınmaz. Darda kalana yardım edilir. Yardıma muhtaç birini gördüğünde bırakıp kaçmaz. Kadına, çocuğa, yaşlıya dokunmaz. Altında yattığı ağacın dalını kırmaz. Zevk için avlanmaz. Kimsenin ırzına ve namusuna dokunulmaz. Kutsal olana karşı saygılıdır. Devletin askerine kurşun sıkılmaz. Devletin zulmeden görevlilerine karşı çıkılır ama devlete çıkılmaz. Bu ahlaka uymayanlar efeler arasında barınamaz, halkın nazarında itibar görmez.
Efelik düğünlerde dizi yere vurmakla, cepken giyip caka satmakla olmaz. Efelik alp ve fetâ ahlakı ile tezyin olunarak olunur. En büyük efe ise efeliğini nefsine karşı yapanlardır, vesselam.
İsmail Güleç
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.