Mukabele’deki sır…
Ramazan, aylardan bir ay iken, bir gece vakti, zamanın durduğu bir ânda, Alemlerin Rabbi'nden insanlığa gönderilen mesajı getiren kadri yüce melekti, Cibrîl-i Emîn…
Muhatabıysa, insanların, kendisini doğruluğu ve dürüstlüğüyle tanıdıkları Muhammed el-Emîn… İnen vahy-i ilâhi'nin muhteşem güzelliğiyle yeryüzü ve semanın nura döndüğü o anlarda yaşananlar, o geceyi değeri, "bin geceden üstün" bir kadir ve kıymete dönüştürdü…
Bu ilahi vahye muhatap olan "İnsanların En Hayırlısı"nı ise Hâtemu'n-Nebiyyin, yani Kutlu Elçilerin Sonuncusu kıldı…
Ve içinde böyle bir geceyi taşıyan Ramazan, "Kur'an'ın indirildiği ay" olarak "On bir Ayın Sultanı" oluverdi… Hepsi, indirilen vahy-i ilâhiyle gerçekleşti vesselâm…
Zaten bu eşi benzeri olmayan yüceliğe ve değere sahip olan Ramazan-ı Şerif, müminlere oruçlarını tutacakları ay olarak tahsis edilince aslında Allah Teâlâ, Ümmet-i Muhammed'e lütuf üstüne lütuf, ikram üstüne ikramda bulunmuş oluyordu. Çünkü, kadim zamanlardan beri peygamberlerin, kendilerine iman edenlerle beraber tuttukları oruç, şimdi Son Nebi'nin ümmetine de farz kılınmış ama bu ibadeti yerine getirecekleri zaman dilimi, Kur'an'ın indirildiği ay olan Ramazan olarak belirlenmişti. Ümmet-i Muhammed, artık yıl içinde Aşure ve benzeri mübarek günlerde tuttukları nafile oruçlarını artık bir ay süresince tutacaklardı…
Hicretten on sekiz ay sonra farz kılınan bu ibadetin Ramazan ayında ifa edilmesinde dikkati çeken bazı hususlar vardır. Şöyle ki, Allah Teala, ayet-i kerimede "sayılı günler" olarak ifade buyurduğu Ramazan ayının oruç tutulan günleriyle birlikte gecelerini de "mübarek" kılmış ve bu manevi güzellikten, bereketten müminlerin istifade etmelerini, Peygamberi aracılığıyla talep ve tavsiye etmiştir. Bu bağlamda, Kadir Gecesi'nin faziletinden bahseden müstakil bir sure ve orucun faziletiyle ilgili olarak ashabına verdiği bilgiler içinde "Bu ay, gündüzleri oruç; geceleri de namaz ve uyanık kalınarak yapılacak ibadetlerle faziletlendirilmiştir" ifadelerinde fark edilebilmektedir.
Orucun tutulduğu günlerin fazileti kadar, geceleriyle de Ramazan-ı Şerif bambaşka bir değere sahiptir denilebilir. Zira Asr-ı Saadet'te, Hz. Cebrail, Sevgili Peygamberimizi her gece ziyaret eder ve kendisiyle ona özel bir "mukabele" gerçekleştirirdi… Evet, hadislerde bildirildiği üzere, her gelişinde müstesna bir sevinç duyan Resul-i Ekrem (sav) Efendimizi, Hz. Cebrail (as) her gece ziyarete gelirdi, Ramazan ayının akşamlarında… Peki, geliş gayesi neydi? Bu gelişlerinde ne yapılırdı ki buna "mukabele" denilirdi?... Cevabı neredeyse her bir mümin tarafından az-çok bilinen bu uygulama, orucun farz kılındığı yıldan, vefatının gerçekleştiği yıla kadar tam dokuz yıl boyunca Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin, Ramazan aylarında geceleri, Hz. Cebrail'in Sevgili Peygamberimizi ziyaret etmesi ve o güne kadar nazil olan Kur'an-ı Kerim'in ayetlerini birbirlerine okumalarından ibaretti… Kaynaklarda, Resûl-i Ekrem Efendimizin vefatından önceki son ramazanda bu mukabelenin iki defa gerçekleşmiş olduğu yazılmaktadır. İşte bazen okuyarak arz eden, bazen de dinleyerek kulak veren Son Nebi'nin, ilahi emaneti ilk kez getiren Hz. Cebrail ile birlikte gerçekleştirdikleri bu muhteşem hadiseye İslam kültüründe kısaca "Mukabele" denilmiştir. İlk zamanlardan itibaren başta bazı sahabilerin evlerinde aile fertlerini toplayarak okuyup dinledikleri Kur'an meclislerinden, sonradan camilere, mescitlere, saraylara, dergahlara, medreselere kadar yaygınlaşıp kök salan bir güzel Ramazan geleneği olmuştur.
Mukabele'nin yalnız okunan Kur'an'dan ne farkı vardır?
Üzerinde düşünülerek, tefekkür edilerek okunan Kur'an en değerli okuyuş olarak bilinmekte ve tavsiye edilmektedir. Bununla birlikte herhangi bir yerde toplanarak bir hafızın veya kari'in (Kur'an kıraatini gerçekleştiren kimse) Kur'an'ı elindeki mushaflardan takip ederek o günkü cüzlerini okumanın farklı kazanımları söz konusudur. Bunlardan biri şudur: Bu suretle, Kur'an ayetlerini iki kapak arasında toplayan mushafla fiziksel bir temas kurulmakta, parmaklar yapraklarını çevirmekte, gözler ayetleri takip etmekte, kulaklar okunan sureleri işitmektedir. Kısacası okunan Kur'an, kalbin eşlik ettiği organlarla, adeta ruh ve beden beraberliğinde okuma, işitme, kulak verme ve takip etme işlemi gerçekleşmektedir. "Kur'an'ı, onu kalplerinizle bütünleşerek okuyunuz" hadis-i şerifiyle, kalp ve akıl beraberliği, diğer ifadeyle can kulağıyla dinleyip gönül diliyle de takip ve tekrar etmek istenmektedir ki, işte mukabele şeklinde okunan Kur'an, kişiye bunu sağlamaktadır diyebiliriz. Öte yandan, Kur'an okumak ve dinlemek maksadıyla bir araya toplanan kişilerin üzerine Allah'ın rahmetinin indiği, meleklerin bu meclisleri kanatlarıyla kuşattığı ve onlar için Allah'a dua ettiklerinden bahseden hadis-i şerifler, mukabele geleneğinin ne denli faziletli bir yönü olduğunu da ortaya koymaktadır.
Sözlerimizin sonunda bir güzel müşahedemizi paylaşmak isteriz. Mukabelelerin, imsak vaktinden hemen sonra başlayıp sabah namazlarından önce okunması, öğlen ve ikindilerin öncesinde ve ardından icra edilmesi bilinen bir husustur. Ama ilk defa şahit olduğum üzere, Gaziantep'te Topçuoğlu Camiinde teravih namazı kılındıktan sonra hatırı sayılır bir cemaat ile ifa edilen mukabele daha önce rastlamadığım bir durumdu. Hele genç hafızların kıraatindeki güzellik, görülmeye, duyulmaya değerdi vesselam...
Sağlıcakla kalınız efendim…
Mehmet Emin Ay
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.