Mustafa Özcan
10.04.2025
Mustafa Özcan
İki asimetrik şahsiyet
Tüm Yazıları

İki asimetrik şahsiyet

Yıllar önce belki gençlik yıllarımda Katip Çelebi'nin ihtilaflı konuları ele aldığı Mizanu'l Hak fi İhtiyari'l Ehak adlı kitabını elden geçirmiş ve Türkçesinden okumuştum. Başlığı Arapça olsa da muhtevası Türkçedir. Konuları itibarıyla ilgili çekici bir kitaptır. Nitekim okuduktan sonra da kitabın etkisinden kurtulamadım. Yeni ufuklarla tanıştırıyor ve akla kapı açıyor! Peygamberimizin ebeveyninin ehli necat olup olmadığını, Firavun'un imanı meselesini, Yezid'e lanet okunur mu okunmaz mı konusunu, tütün, kahve ve uyuşturucu madde kullanımıyla alakalı görüşleri art arda sıralıyor ve bir araya getiriyor. 'Osmanlı selefileri' olarak da takdim edilen Kadızadeler ile tasavvufu temsil eden Sivasiler arasında gidip geliyor. Önce üsluplarına çarpıldığı Kadızadelere kapaklanıyor, bende oluyor lakin sonra akla kapıyı kapattıkları için yollarını ayırıyor. Taassup ehli ile aklı öteleyenlerin doğruyu bulamayacaklarını söylüyor. Bu tanımdan da genellikle selefi tarifi çıkıyor.

Bu iki kesimin yani ehli batın ile ehli zahirin mücadelesine değiniyor. Akliyata veya akli ilimlere karşı çıktıklarından dolayı önce cazibelerine kapılsa da bilahare yapısına uymadığından Kadızade ekolünü terk ediyor. Kadızadeler, Tarikat-ı Muhammediye kitabını yazan ve Anadolu'nun Gazalisi olarak anılan İmam Birgivi'nin yolundan gidenleri tanımlıyor. "Dinde hassas, muhakeme-i akliyeden noksan!" bir zümre veya akımı akla getiriyorlar. Bununla birlikte Katip Çelebi ifrattan ayrılarak tefrit kulvarına düşmüyor, sapmıyor. Dengede duruyor. Orta yolu takip ediyor. Zaten satırları arasında bu arayışını seziyorsunuz. Bu eser Katip Çelebi'nin yazdığı en son eser olma özelliğini taşıyor ve Türkçe olarak kaleme alıyor. Başlığı Arapça olsa da kendisi Türkçe. Kitapçıları dolaşırken kitabın Arapça çevirisine de rastladım. Prof. Abdurrezzak el Berakat isimli Mısırlı bir akademisyen kitabı çevirerek Arap okurlarla buluşturmuş. Ben de bu vesile ile kitabın Arapça nüshasını edindim ve çevirisinden de okudum. Çeviri başarılı.

Günümüzde belki derinine inildiğinde basit ihtilaflar ve sorunlar vesvese tarzında kurcaladıkça büyüyerek karşımıza çıkıyor. Mevlana'nın Divanı'na meftun ve düşkün olduğu Matenebbi'nin bu anlaşmazlıklarla ilgili ilginç bir sözü vardır. Kem min aibin kavlen sahihen/ Afetuhu mine'lfehm es sakim. İnsanlar nice doğru sözü yanlış çıkarım ve anlamadan dolayı ayıplar ve kerih görürler! Katip Çelebi buna bir ilavede daha bulunuyor. Meşrep farkı. Farklı meşrepler de birbirlerini anlamakta zorlanırlar. Keşf ve nazar mesleklerinde olduğu gibi. Aralarında geçirmez bir set vardır. Beynehuma berzehun la yebğiyan. Aralarında kavuşmaya mani geçirmez bir duvar vardır. Katip Çelebi Muhyiddin Arabi'nin asimetrik bir şahsiyet olduğunu ve keşfe dayanan bu ekolünden dolayı ehli nazarın veya ehli nazar mesleğinin onu tam anlayamayacaklarını söylemektedir. Ehli nazar rasyonel ekoldür. İbni Arabi'nin mesleği ise irrasyoneldir. Ehli zahir, keşfe dayalı bir sisteme sahip olduğundan dolayı İbni Arabi'yi anlamaları meşrep farkı gereği gayet zordur. Anlayış farklılığı dinden değil anlayıştan ve kullanılan araçlarından ve yöntemden kaynaklanmaktadır.

Bugün ehli tasavvuf ile ehli zahir ya da nazarın anlaşamamaların temel nedenlerinden birisi farklı düşünme teknikleridir.

Bahse konu birinci asimetrik şahsiyet İbni Arabi'dir. İkincisi de ehli zahiri temsil eden İbni Teymiye'dir. Kelamcıların bazı konularda İbni Arabi hakkında çekinceleri olsa da tam zıt bir pozisyonda değildirler. Lakin ehli zahiri temsil eden İbni Teymiye, İbni Arabi'nin tam karşısında durur, konumlanır. İbni Teymiye, Fütuhat-ı Mekkiye kitabında çok mahzurlar görmediğini lakin Fusus el Hikem adlı diğer kitabında İbni Arabi'nin küfre düştüğüne kail olmuştur. İbni Teymiye'nin akıl nakil buluşmasıyla alakalı kitapları olsa da onun aklı kelamcıların aklı değildir. Aklı kendi tarzında ve meşrebince kullanmıştır. Kelamcıları da kendi anlayışı doğrultusunda eleştirmiştir. Zahiri duruşu onu zaman zaman teşbih ve tecsim duraklarına götürmüştür. Cedele karşı olmasına rağmen cedelden beslenmiştir. Onun nazarında Şeyhü Ekber olarak anılan İbni Arabi Şeyhü Ekfer'dir. Son tahlilde hem İbni Arabi hem de İbni Teymiye mütebahhir kimselerdir. Birisinin batında diğerinin zahirde kıyısı ve sınırı yoktur.

İbni Arabi, takipçileri tarafından yoruma boğulduğundan dolayı uzun bir dönemdir ilgi alanıma girmiyordu. Lakin bazı konularda kendimce isabetli yorumlarına rastladığımdan yeniden ilk kareye geri döndüm. Mümkün mertebe ilgilenmeye başladım. Zira bazı konularda keşfi yorumları çok dakik. İbni Teymiye ise selefilik veya Vehhabilik damarına basamak olmuş ve çığır açmıştır. Lakin onların da İbni Teymiye'yi tam anlayıp anlamadıklarından emin değilim veya İbni Teymiye bütün yönleriyle kavranabilir mi? İbni Arabi'nin üvey oğlu ve yolunun takipçisi Sadreddin Konevi, Ekberiyye anlayışının kapalı ve nev-i şahsına münhasır bir yol olduğunu ve kendilerinden sonra bir çığır olarak kalamayacağını beyan etmektedir. Bizden sonra bu ocak kapanır demektedir. Nitekim öyle de olmuştur.

Bugün Suriye gibi ülkelerde sufilerle selefiler yeniden fikri ateşkesi bozmuş görünüyorlar. Bu yolda Katip Çelebi'nin yaklaşımından alınacak dersler bulunuyor. Anlayış kıtlığından dolayı birbirlerimize sabretmemiz gerekiyor. Mustafa Kutlu'nun dediği gibi ya tahammül ya sefer! Kusuru âfâkta değil kendimizde görmeli yani enfüs dairesinde aramalıyız.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları