Ekrem Demirli
26.08.2025
Ekrem Demirli
İsimlendirme Tutkusu
Tüm Yazıları

İsimlendirme Tutkusu

Yaylada dikkati çeken hususlardan birisi hemen her yere verilen isimlerle yaylanın bilinebilir-tanınabilir kılınmış olmasıdır. İnsanların mekânları bu şekilde isimlerle kontrol altına almaları, insanın yaşadığı dünya ile ilişkisinde dikkate değer bir husus olmalıdır. 'Allah Âdem'e isimleri öğretti' âyet-i kerîmesinin 'isim vermek', tasnif etmek kabiliyeti, hatta tahakküm özelliği şeklinde bir ihtiyaç, bunun ötesinde ise ilahi bir kabiliyet olduğunu hemen anlıyorsunuz.

Köy ile yayla arasında yaklaşık on km bir yol var. Yeni yol yapılmış olsa bile, hatırladığım kadarıyla eskiden yol çok kötü değildi, en azından çocukluk çağlarında da yolu yürüyerek rahatlıkla katedebilirdik. Yayla yolu üzerindeki hemen her yer isimlendirilmiş, olabildiğince kısa aralıklarla yol isimlerle bölünmüş, böylece her yer bilinir, tanınır hale getirilmiş. Yaklaşık bin metre içerisinde beş,altı tane farklı isim verildiğini görebilirsiniz, bunlar benim hatırladığım isimler, köy yaşamının yoğun olduğu dönemlerde belki de daha çok isim vardı. Üstelik isimlerin bir kısmı oldukça sıradan, basit gözleme dayalı isimler: Taşların beyaz olduğu bir yer haliyle 'Beyaz Taşlar' olarak isimlendirilmiş vb. beş, on dakika içinde baştan sona yürünebilen yayla yatağı -öyle deniyor- çeşitli "coğrafi" kısımlara göre taksim edilmiş, her aile bu bölgelere yerleşmiş. Yaylanın civarını oluşturan yerler, küçük dağ ve tepelerin isimleri ise genellikle Türkçe değil. Yaylanın mera kısımları ise daha küçük alanlara göre taksim edilmiş, isimlendirilmiş. Şehir hayatıyla karşılaştırılacak olsa, şehirde uzun aralıklarla isimler verilir, ana isimler ekseninde ortaya çıkan küçük yer isimleri şehri ana hatlarıyla taksim eder. Yaylada hatta köyde ise küçük aralıklarla isimler verilmiştir. Üstelik herkes isimlerde bir uzlaşmaya varmış görünüyor. İsimlerin bir kısmı Türkçe olmasa bile -birçok rivayet var isimlerin kökeni hakkında- birçok yerin ismi Türkçe. Bu isimlerin farklı dillerde olanları ile Türkçe olanları arasında bir uyum olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Bazen basit gerekçelerle isimler verildiğini fark ediyorsunuz, mesela toprağın rengi dikkate alınarak verilen 'Kızıl Toprak' çok aşina bir isimdir.

İki husus düşünmeye değer: Birincisi, isimlendirmeleri kim ne zaman yapmıştır? Şehirde isimlerin verilme sürecini az çok takip etmek mümkündür; yaylada isimler nasıl verilmiş, verilen ahali tarafından nasıl kabul edilmiş, uzlaşma nasıl sağlanmıştır? İkincisi, isimlerin herkes tarafından kabul edilmesi nasıl gerçekleşiyor? İlk yerleşenlerin yaylayı isimlendirdiğini, sonra gelenlerin ise onlardan öğrendiğini düşünmek makul değil. Sadece şifahi bir yolla bir mekânın bu şekilde kontrol altına alınabilmiş olması, insanın toplumsal düzen inşa etme becerisinin örneği olmalıdır.

İsim vermek, dünyayı isimler yoluyla yaşanabilir hale getirmek, insanın düşünen canlı olmasından neşet eden bir ayrıcalıktır. Hayvanların başka kabiliyetleriyle belirledikleri 'evlerini' insanlar isimlendirme yoluyla belirler, dünyayı kendileri için böler, tasnif eder, 'ehil' ve güvenilir yerleri öteki yerlerden ayırırlar. İsimlendirmek, varlıkların bireyselliğini esas alırken ortak özelliklerine göre onları tasnif etmekle ana isimler oluşur. İnsanın ismi onun biricik ve kendine mahsus hakikatine işaret eder. Nesnelerin isimleri ise genellikle daha geniş bir kategoriye nispet edilmeleriyle ilgilidir. Dilimizde isim genellikle ism-i âlî veya ism-i şerîf şeklinde niteleme halinde zikredilir, en azından zarif konuşmalarda böyle yapılır. Bir insana 'İsm-i âlîniz?' veya 'İsm-i şerîfiniz?' denildiğinde kastedilen şey, insan hakikatinin yüceliği ve değeridir. Bu anlamıyla isimlendirme ayrımı fark etmek, varlığını hesaba katmak, saygı göstermek anlamını beraberinde taşır. Bir Hint filminde (The Black) öğrenim sorunu yaşayan kıza nesneleri tanıtmaya çalışan öğretmen, yemeklerin isimlerini ayrı ayrı tanıtmaya çalışıyordu. 'İsimleri bilmesi gerekir ki saygı göstersin...' filmden aklımda kalan en etkili sözlerden birisiydi. Çünkü isim, biricik ve bireysel olmak, bireysel olmak ise ayrı ve başka olmak demektir. Metafizikçi düşünürler 'Bir'den bir çıkar' cümlesini 'Bir'den daima birler çıkar' şeklinde yorumlarken, 'var olmak' ile 'bir olmak' arasındaki ilişkiyi tesis etmişlerdir. Bu itibarla isimlendirmek tanımayı, tanımak ise saygı göstermeyi gerekli kılar. Bir insanı bir kabilenin oğlu veya başka bir mensubiyet ile anmak ile onu kendi adıyla anmak, kendi ismiyle tanımak, birey olmanın mühim bir merhalesidir. İnsanları 'birey' olarak görmenin ötesinde, Hz. Peygamber'in kullandığı araç gereçleri isimlendirdiği hakkındaki rivayetler, bireyselleştirme ve saygı gösterme arasındaki ilişkiyi hatırlatan 'ideal ahlak örnekleri'dir.

Mekânların isimlendirmeleri sadece tanımak, daha doğrusu 'saygı göstermek' ile ilgili değil, tahakküm etmek ve yönetme ihtiyacıyla ortaya çıkmış olmalıdır. İsimlendirme arzusunun başka bir yönü ise bu şekilde anlaşılabilir. Birinci kısımda yani saygı göstermek ve tanımak amacı taşıyan isimlendirme, bu kez tahakküm etme arzusuyla yeni bir boyut kazanır. Âdem'e isimlerin öğretilmesinde bu amaçların her ikisi de ortaya çıkar. Birinci noktada insan nesneleri tanır, onları 'bir' olarak tefrik eder, bazen tasnif bazen bireysel olarak isimlendirir. İsim şeyin hakikatine verilen isimdir ve insan ile hakikat arasında irtibatı isim kurar. Öyle ki ilahi isimler de dahil olmak üzere bütün isimlerde isim veren ile verilen arasındaki bağ, isim veren tarafından ihdas edilir. İşin sübjektif kısmı burada tebellür eder: İsimlendirmek insanın algısını gösterir, insanın algısına göre gerçekleşir. Metafizikçi düşünürler bunu ilahi isimler için de düşünür, 'ilahi isimler insanla ortaya çıkar' derler. O zaman 'Âdem'e isimler öğretildi' ifadesini ileri bir noktaya taşıyarak 'Âdem isim koymayı öğrendi' veya yönetme ve tahakkümü öğrendi şeklinde düşünmek mümkündür. İnsan isim vererek varlığını korumaya devam eder, yeryüzündeki tahakkümü isimlendirme yoluyla kendini gösterir.

Ekrem Demirli

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ekrem Demirli

Ekrem Demirli Diğer Yazıları