Kul Hakkına Saldırı -1: Gıybet ve Dedikodu
Gıybet; "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen "gayb" kökünden gelir. Ahlak terimi olarak bir kişiyi, gıyabında yani onun olmadığı yerde "kötü sözlerle anma" manasında kullanılır. Günümüzde neredeyse en basit mahalle sohbetlerinden büyük plazalara, kahvehanelerden akademilere varıncaya kadar günlük konuşmaların vazgeçilmez bir unsuru haline gelen gıybet; tecessüs ve suizan duygularıyla beslenir. Gıybetten kaçınmanın imkânsız olduğu fikri yayılarak yapılan işin çirkinliği örtülmeye ve normalleştirilmeye çalışılır. Oysa Kur'an, başka hiçbir günah için kullanmadığı sert bir benzetmeyi gıybet için kullanır:
"Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir." (Hucurat 49/12)
Ayette gıybetin ölü eti yemeye benzetilmesi, bir kişinin arkasından nahoş ifadelerle konuşmanın onun itibarını öldürmek demek olduğunu ortaya koyan çok yerinde bir benzetmedir.
Gıybet, insanların birbirine duyacağı güveni baltalayan yönüyle toplumdaki örgüyü gevşeten sinsi bir günahtır. Küçük, basit ve kaçınılmaz görüldüğü için yaygınlaşır. Kimse kimseye güvenemez olur. Zira bugün seninle başkasının gıybetini yapan, yarın da başkasıyla senin gıybetini yapar. Spinoza'nın unutulmaz deyişiyle; "Paul'ün Peter hakkında söyledikleri bize Peter'dan çok Paul hakkında bilgi verir."
İslam'da kişinin şahsiyeti bütün unsurlarıyla birlikte dokunulmazdır. Bu nedenle bir kimsenin gıyabında gerek onun şahsıyla ilgili maddî, bedenî, dünyevî veya manevi, ruhî, ahlâkî ve dinî kusurlarından söz edilmesi; gerekse çocukları, ebeveyni ve diğer yakınlarının kusurlarının anlatılması ittifakla gıybet sayılmıştır. Ayrıca gıybetin sözle olduğu gibi yazı, ima, işaret ve taklit gibi davranışlarla olabileceği de belirtilmiştir.
Bu tür söz ve hareketlerin gerçeği ifade etmesi, onun gıybet olma niteliğini değiştirmez. Nitekim Hz. Peygamber bu konuya dair hadisinde; bir kişiyi kendisinde bulunan kusurlarla anmanın gıybet olduğunu, kendisinde bulunmayan bir kusuru ona isnat ederek aleyhinde konuşmanın ise iftira (bühtan) sayılması gerektiğini bildirmiştir (Müslim, "Birr", 70; Tirmizî, "Birr", 23). Ayrıca günümüzde pek çok gıybetçinin sığındığı bir mazeret olarak "Ben yüzüne de söyledim/söylerim," denmesi, yapılan işi gıybet olmaktan çıkarmaz. Bir insanı arkasından, toplumda küçük düşürecek şekilde anlatmak, yüzüne söylemiş olsak bile gıybettir. Çünkü itibar suikastı devam etmektedir.
Gıybet sosyal bir günahtır, tek başına işlenmez. Birinin gıybete devam edebilmesi için onu zevkle dinleyen ve teşvik eden bir dinleyiciye ihtiyacı vardır. İşte bu nedenle gıybet günahına dinleyen de yapan kadar ortak olur; ikisi de haram işlemişlerdir. İslâm âlimleri; bir zarar doğurma ihtimali yoksa sözle veya fiilî olarak gıybet edene engel olunması, bu mümkün olmazsa En'âm sûresinin 68. âyetinin hükmü uyarınca gıybet edilen meclisin terk edilmesi, bu da mümkün değilse gıybete karşı bir hoşnutsuzluk duygusu içinde başka şeylerle uğraşılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Konuşulan gıybetin bir ortamda kalmayıp dolaştırılması, hatta gıybeti edilene yetiştirilmesi dedikodu kapsamına girer. Bir gıybete şahit olan kişinin yukarıda saydığımız şekilde onu savuşturmak yerine o kişiden alıp insanları birbirine düşman etmek, bozgunculuk çıkarmak gibi amaçlarla başkalarına taşıması günahın şiddetini öyle artırır ki Peygamberimiz böyle yapan kişinin cennete giremeyeceğini bildirmiştir (Buhârî, Edeb, 50; Müslim, Îmân, 168). Kur'an'da Rabbimiz uzak durulacak insanları sayarken söz getirip götüren kovucuları da zikretmiştir (Kalem, 68/8-13).
Gıybet ve dedikodunun psikolojik sebepleri arasında kin ve öfke, sohbet ve yarenlik, başkasını kötüleyerek kendi itibarını yükseltme düşüncesi ve kıskançlık gibi sorunlar sıralanmış; gıybetten kurtulmak için bu sebeplerin ortadan kaldırılması tavsiye edilmiştir. Temelde bu etkenler olmakla birlikte gıybetin ortaya çıkışını fazlasıyla etkileyen bir kötü ahlak da yukarıda anlattığımız tecessüstür. Başkalarının gizli halleri kadar gıybete malzeme olan bir konu yoktur dense yeridir. Bu konuda Peygamberimizin şu sözü hiç akıldan çıkarılmamalıdır: "Ey diliyle iman edip, kalbine iman girmemiş olan kimseler! Müslümanların gıybetini yapmayın ve onların gizli hâllerini araştırmayın. Çünkü her kim onların gizli hâllerini araştırırsa Allah da onun gizli hâlini araştırır. Allah kimin gizli hâlini araştırırsa onu evinde (gizlice yaptıklarını ortaya çıkararak) bile rezil eder." (Ebû Dâvûd, Edeb, 35)
Gıybet; belli bir kişi veya zümrenin şeref ve haysiyetini rencide etmesi, dolayısıyla müminler arasındaki sevgi, saygı ve barışa zarar vermesi sebebiyle yasaklandığından, böyle bir kişiyi kastetmeden genel olarak insanların kötülüğünden söz etmek gıybet sayılmaz. Buna ilaveten Gazzâlî; haksızlık yapan kişiyi ilgili mercilere şikâyet etmek, kötülüğe engel olma çabasında destek aramak, fetva sormak, insanları kötülüklerden ve zararlardan korumak, lakabıyla meşhur olan birini bu lakapla tanıtmak, zulüm, haksızlık, fesatçılık, ahlâksızlık gibi tutum ve davranışları hayat tarzı haline getirmiş kimseleri kınamak maksadıyla bunların aleyhinde konuşmanın meşru olduğunu belirtmiştir.
Fatma Bayram
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.