Hamilik ve hamiyet kültürü
İnsanların ve toplumların "yaşayış" biçimleri, "dünya görüşü" anlamına gelen "inanış" biçimlerine dayanır. Her ikisi de adına "din" yahut "örf" dediğimiz değerler bütününden kaynaklanır.
Söz konusu değerler; devlet ve toplum hayatında birbirini tamamlayan kanunlara, kurallara dönüşür. Böylece, hal ve gidişin sınırlarını belirleyen "hukuk" sistemi yahut "adalet" düzeni oluşur.
Ana kurgunun merkezinde, "koruma" ve "geliştirme" gayesi vardır. "Zararı engellemek" ve "faydayı temin etmek" en temel kuraldır.
İnsanların ve hayvanların içgüdüleri de böyle şekillenmiştir. Hemen her canlı, neslini korumak için her türlü riski göze alabilir.
Bu anlayış, işleyiş; bizim kültürümüzde ve medeniyetimizde "hamilik" adını almıştır. Temel kaynaklarda; "korumak, gözetmek, himaye etmek, yol göstermek" diye tanımlanmıştır.
Başkalarına iyilik yapan ve yardım eden yiğit, cömert, diğerkam kimselere; "hamiyet sahibi" denir. Koruyan ve korunan, himaye eden ve edilen; kişi, kurum, ülke, toplum olabilir.
Bitkileri, hayvanları, yerlerde ve göklerde var olanları içine alır. Herkese, her şeye; huzur ve güven içinde yaşama hakkı tanır.
Din, devlet, vatan, millet, namus, ahlak gibi üstün değerleri korumak ve bunlara yönelik tehditlere, tehlikelere karşı koymak da "hamiyet" tanımının içine girer. Bunu anlayış ve yaşayış biçimi haline getirenler; inandıkları değerler ve doğrular için, mallarını ve canlarını feda ederler.
Çünkü, dünya ahiretin tarlasıdır; ne ekilirse o biçilir. Geçici barınağımız olan yeryüzü, kalıcı hayata hazırlık yeridir.
Selçuklu döneminde başlayan, Osmanlı döneminde gelişip kurumlaşan Ahilik; "hamilik ve himaye kültürü"nün en mükemmel örneği olmuştur. Ana eksenini, "mesleki gelişim" ile "ahlaki gelişim" oluşturmuştur.
Ustanın kalfaya, kalfanın çırağa, çırağın yamağa "hamilik" yaptığı bir sistem inşa edilmiştir. Mesleki bilgiler ve beceriler ile ahlaki doğrular ve değerler birlikte verilmiştir.
İki formasyonu birden kazanamayanlar; esnaf, zanaatkar olamamıştır. Mesleki ve ahlaki yönden arızalı olanlar, sistemin içinde kalamamıştır.
Kişisel, kurumsal, toplumsal gelişim süreçlerini kapsayan; eğitim, rehberlik, danışmanlık, destek boyutlarıyla uygulanan bir anlayış ve işleyiştir. Bu yönüyle, mükemmel bir "insan yetiştirme modeli" olduğu söylenebilir.
Başta insanlar olmak üzere dünyayı ve içindekileri korumak, geliştirmek, hayatiyetini devam ettirmek için kurulan vakıfların da temelinde bu anlayış vardır. Hamiyet sahibi kimseler, güçlerini ve imkanlarını hizmet yahut ihtiyaç alanlarından birine tahsis etmiş; o amacı gerçekleştirmeyi sağlayacak akarları oluşturmuşlardır.
O kadar ki; Türk-İslam medeniyeti, bir "vakıf medeniyeti" haline gelmiştir. Her vakıf, bir hayırlı işin hamisi olmuştur.
Allah(cc), Hicr suresi ayet 88'de; "Müminlere kol kanat ger" diyor. Duha suresi ayet 9 ve 10'da ise; "Yetimleri üzme, senden bir şey isteyenleri azarlama" diye emrediyor.
Bakara suresi ayet 273'te; "Sadakalar, kendilerini Allah yoluna adayan fakirler içindir" hükmü var. Resulullah'ın beyanına göre; "Dul kadınlarla yoksul kimselerin işlerine yardım edenler, Allah yolunda cihat etmiş gibi sevap kazanırlar".
Ayrıca, "Komşusu açken tok yatan bizden değildir" demiştir. Ümmetine, fakirleri, zayıfları kollayıp gözetmelerini tembih etmiş; onlara yapılan iyiliğin, Allah'ın yardım edip rızık vermesine vesile olduğunu bildirmiştir.
"İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır". Başkalarına iyilik ve yardım için harcanan zaman, imkan, ikram; aslında bize kalandır.
Amel defterimize "sevap" olarak yazılır. Her hayırlı iş, mahşer günü terazinin sağ kefesine konulacak ahiret azığıdır.
Tarih boyunca ecdadımız, gittiği her yere iyilik ve yardım götürmüştür. Adaleti tesis etmiş, zulmü bitirmiştir.
Bugün de himaye ihtiyacı, hayatın bütün alanlarında ve konularında aynen devam ediyor. Dünyanın ve insanlık aleminin büyük bir bölümü; hamiyet sahibi kişilerin, kurumların, devletlerin, toplumların el uzatmasını bekliyor.
İşe kendi evimizden, ailemizden, komşularımızdan, akrabalarımızdan, dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan başlayabiliriz. İyiliği ve yardımı varlık sebebi haline getirenlerle iş birliği yapıp, daha çok kimseye ulaşabiliriz.
Aslında, her canlı alemlerin ve içindekilerin rabbi olan Allah'ın himayesi altındadır. O, var ettiği her kulun, rızkını da yaratır.
Ağılda oğlan doğduğunda, derede otunu bitireceği muhakkaktır. Bize düşen; adil bir dünya düzeni kurarak, ot ile oğlak arasındaki engelleri kaldırmaktır.
Zekeriya Erdim
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.