Zindandan Vezirliğe
Hz. Yusuf, kadınların kendisine yaptıkları iftirayı hükümdara anlatması için zindandan kurtulan arkadaşına söyledikleri unutulmuşken yüce Allah, Yusuf'un suçsuzluğunun kanıtlanması için bir zemin hazırlamış olduğu hatır gelmektedir. Sanki ilahi irade bu istikamette tecelli ediyordu. Allah, bir hususun gerçekleşmesini murad buyurduğunda o konu ile ilgili bütün sebepleri ve zemini hazırlayıp yaratır.
İşte o günlerde Mısır hükümdarı karmakarışık bir rüya görmüş ve bu rüyanın yorumunu yapmaları için etrafındaki devlet adamlarına, kahinlere ve rüya tabircilerine gördüklerini anlatmıştı. Ancak rüya herkese çok tuhaf, anlaşılması zor yorumu hiç de kolay olmayan bir rüya olarak gelmişti. Bütün Mısır toplumu rüyayı duymuş, endişe içinde korkuyla yaşamaya başlamıştı. Korkunç bir şeylerin olacağı hislerini duyan hükümdar ve devlet ricali şaşkın iken hükümdarın şarapçısı onlara bir yol gösterecekti. Kur'an-ı Kerim, olayı o harika Yusuf kıssası ve suresinden anlatmaya şöyle devam etmektedir:
"(Sonra derken) Hükümdar dedi ki: "Rüyamda, yedi zayıf/cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini, yedi yeşil başakla diğerleri kuru (olan yedi başak) gördüm. Ey ileri gelen yöneticiler! Eğer rüya yorumunu biliyorsanız benim bu rüyamı yorumlayın. (Devletin ileri gelenleri bunlar) karmakarışık rüyalardır. Biz, böyle karışık rüyaların yorumunu bilen kimseler değiliz" dediler. O (zindandan çıkan) yusuf'un iki arkadaşından hapisten kurtulmuş olan kişi uzun bir süre sonra (Yusuf'un) ondan istediğini hatırladı ve: "Ben size bunun yorumunu (yapacak birini) söyleyeyim, hemen beni onun yanına (zindana) gönderin" dedi. (Adam zindana giderek): "Yusuf, ey doğru sözlü aziz dostum! Bize söyler misin; yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri kuru olan (yedi başak) ne demektir? (Söyle) ki halka (saraya) dönüp senin yapacağın yorumu (hükümdara ve etrafındakilere) anlatayım, onlar da belki (senin değerini) bilir (nasıl bir kimse olduğunu öğrenir) ler.
Rüyanın korkulu bir olaya işaret olduğu görülmüştü. Ama bu karmakarışık rüya ne anlama geliyordu? Bu rüya Yusuf'un zindandan çıkıp devletin üst kademelerinden birinde görev alması için yaratılmış bir sebep olacaktı. Ayrıca böyle karışık bir rüyayı ancak vahye muhatap olan birisi gerçek bir yorumla yorumlayabilir ve ancak bir peygamber gelecekteki korkunç yılların getireceği felakete bir çare bulabilirdi. Vahyi bilgi şöyle devam etmektedir:
(Yusuf bu rüyanın yorumu için) Dedi ki: "Her zaman yaptığınız gibi yedi yıl müddetle ekinlerinizi ekin, sonra yiyip tüketeceğiniz az bir miktarın dışındaki tüm biçtiklerinizi başağında bırakın (yani bu fazla gıdaları hububat ve zeytin yağlarını, meyve sularını biriktirin/depolayın). Sonra bunun ardından (tohumluk için) saklayacağınız az bir miktarın dışında, bu yıllar için önceden biriktirdiğinizi yiyip tüketecek yedi kurak (yıl) gelecektir. Bunun ardından da bir yıl gelecek ki insanlar onda bol yağmura kavuşturulacak ve onda (üzüm, zeytin gibi ürünleri) sıkacaklar. Bolluk yıllarında alınacak önlemlerle buğday ve arpa bol bol ekilip bir kısmı kanaatler göstererek tüketilecek önemli bir kısmı ise depolara koyulup biriktirilecekti. Bu çözüm yolunu gösteren Hz. Yusuf'un yorumu kendisine ulaşınca hükümdar sıkıntıdan kurtulmak için fevkâlade bir yorum getiren bu kişiyi merak etti. Onu görmek ve yanına almak istedi:
"Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin." Zira ona daha soracağı sorular olduğu gibi ondan öğrenmesi gereken çok şeyin olduğunu görmüştü. Bunun üzerine hükümdarın şarap sunucusu olan görevli Yusuf'a gelip de rüyanın tabirini isteyince Hz. Yusuf kendisine yapılan yanlışlığın ve iftiranın gerçek yönünün öğrenilmesi için adama dedi ki: "Efendine dön de o ellerini kesen kadınların maksadı ve isteği ne idi, onlara ne oldu? diye sor. Zira Hz. Yusuf, hükümdarın koyduğu kanunlar çerçevesinde iftiraya uğramış ve zindana atılmıştı. Bu kadınların ifadesinin alınmasını ve asıl gerçeğin önce hükümdar tarafından öğrenilmesini istemişti.
"Haberiniz olsun! Rabbim onların hilelerini çok iyi bilendir. Bunun üzerine hükümdar o kadınları toplayıp olayın nasıl meydana geldiğini, Yusuf hakkında neler bildiklerini ve neden onu şikayet edip de zindana atılmasını istediklerini kendilerine sordu: "Yusuf'tan murat almak istediğiniz zaman durumunuz ne idi? Ondan ne istediniz?" (Onun size karşı davranışı nasıl oldu?) Kadınlar: "Hâşâ, Allah için biz onun hiçbir kötülüğünü görmedik ve bilmiyoruz" dediler. Olayın asıl faili ve müsebbibi olan Azîzin karısı da her şeyi itiraf ederek şöyle dedi: "Şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben ondan murat almak istemiştim. Yusuf, doğru sözlü ve dürüst birisidir. Doğru bilgi, onun söylediği gibidir. Ona yaklaşan ve istekte bulunan ben idim, Yusuf'un asla böyle bir isteği olmadı. Kadın, bu itirafı yapmayıp inkâr etmiş olsaydı diğer kadınların onun aleyhinde şahitlik yapacaklarını düşünerek suçunu kabul etmesi onun lehine oldu. Kadın Yusuf'u kendisine yaklaşması için zorladığını açıkça itiraf etmişti. Yusuf iffetle davranıp Allah korkusu ve Allah'ın belirleyip koyduğu yasaktan dolayı kadının bu isteğini reddettiği gerçeği ortaya çıkmış, masum olduğu kanıtlanmış, herkes tarafından görülmüştü. Sonra:
(Yusuf dedi ki): "Bu, (Azizin) gıyabında ona hıyanet etmediğimi ve Allah'ın hâinlerin hilesini şüphesiz başarıya ulaştırmayacağını onun da bilmesi içindi. Yine de ben doğrusu nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis, şiddetle -var gücüyle- kötülüğü emreder. Ancak Rabbim rahmet edip, acıyıp kolladığı kimseleri bu kötülüğe düşmekten koruyabilir. Zira Rabbim Gafûr'dur, Rahîm'dir (günahları bağışlayandır, merhameti geniş olandır, Onun rahmet ve hidayetiyle kadının o kötü isteğinden ve yanlışlığa düşürülmekten kurtuldum). " (Yusuf, 12/43-53)
Bütün bu konuşma ve gelişmelerden sonra Mısırlı kadınların Yûsuf'a (as) iftira ve haksızlık ettikleri gerçeği ortaya çıkmış oldu. Müminler, her zaman bu gibi iftiralara düçar olup böylesi sıkıntılarla karşılaşabilirler. Fakat bu gibi durumlarda sabretmekten başka çareleri yoktur. Böylece Hz. Yusuf hakkındaki iftiranın gerçeği ortaya çıktı.
Vezirliğe Doğru İlerleyen Yol
Gördüğü rüya ile ilgili olarak Hz. Yusuf'un yaptığı mükemmel tabirler karşısında hayran kalan hükümdar, bu yorumları yapan kişinin sıradan biri olmadığını anlamıştı. Bunun derhal zindandan çıkartılıp devletin kendisinden yararlanacağı bir makama getirilmesini düşünmüştü. Kur'An-ı Kerim'deki Yusuf kıssası şöyle devam eder:
"Hükümdar: "Onu bana getirin, onu kendime en yakın yöneticilerden biri yapayım" dedi. (Hükümdar) Yusuf'la konuşunca da şöyle dedi: "Sen bugünden sonra bizim yanımızda önemli bir mevki sahibi ve güvenilir birisi olacaksın."
Hükümdar Yusuf'un bu duruşundan, konuşma tarzından, hitabet şeklinden ve çok farklı kelimelerle hükümdara hitap etmesinden son derece memnun oldu ve onu yanına almak istediğini kendisine bildirdi. Ancak kıssadan anlaşıldığı kadarıyla Hz. Yusuf, müşrik olan bir hükümdarın yanında sade ve sınırlı yetkilere sahip basit bir memur gibi olmayı kabul etmediği söylenebilir. Bunu Kur'an kıssasının anlatım seyrinden çıkarmak mümkündür.
(Yusuf): "Beni, ülkenin hazinelerine bakmakla görevlendir; çünkü ben onları korumayı ve yönetmeyi iyi bilirim" (dedi. Hz. Yusuf'un bu bilgisinin vahye dayalı bir bilgi olduğu muhakkaktır.) İşte böylece Yusuf'a dilediği yerde ve dilediği gibi iktidar ve imkân verdik; Yusuf dilediği gibi hüküm sürmeye başladı. Biz Rahmetimizi dilediğimize veririz ve güzel davranışlarda bulunanların (Allah'a iman edip ona bağlananların) emeğini ödülsüz bırakarak asla boşa çıkarmayız. Ahiretteki ödülleri ise elbette ki iman edip de Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınıp bu emirlere sıkıca bağlananlar için çok daha hayırlı ve çok daha güzel ödüller olacaktır." (Yusuf, 12/54-57)
Hz. Yusuf, hükümdarın yanında bir müddet daha bekledi ve görev almadı. Fakat bunun birlikte, hükümdarla uzun uzun süren sohbet ve konuşmalar sonunda ondan devletin üst yönetiminde bir görev istediği görülmektedir. Cenabı Allah'ın deyimiyle bu görev Hz. Yusuf'a Allah tarafından bir nimet olarak verilmiş ve istediği gibi davranması için bir imkan yaratılmıştı. Hz. Yusuf basit bir memur değil, tam yetkilere sahip üst düzey bir yönetici olmuştu. Genellikle çağımız alimlerinin yorumlarına bakılırsa muhtemelen bugünkü maliye bakanlığı makamına tekabül eden bir makama getirildiği ifade edilmektedir.
Hz. Yusuf Tağutî Bir Düzende Nasıl Bir Görev Üstlenmişti?
Yusuf (as) örneğinde olduğu gibi, İslam dünyasının bir çok ülkesinde Müslümanların ilahi vahyin hakim olmadığı, Allah'ın emir ve yasaklarının uygulanmadığı sistemlerde hangi tür görevleri alabilecekleri konusunda tartışmalar yaşanmıştır. İslâmî inanç ve kimliğe sahip olan müminler gayr-i İslamî bir yönetimde bir göreve gelecek olurlarsa nasıl davranmalıdırlar? Böylesi bir görevde başkalarının müdahalesi olmadan yönetme imkânları varsa görev talebinde bulunmaları mümkündür. Ama bu makamları yürütürken hiçbir zaman görevleri sırasında Allah'ın razı olmadığı bir hükmü uygulayamazlar. İnançlarına aykırı bir amelde bulunamazlar. Bu durumlar bir zamanlar İslam dünyasının düşünür ve ilim adamları arasında hep konuşuldu, tartışıldı. Yönetimler İslamî olmadığı takdirde her imkan ve yetkiyi de İslam'a karşı olanlara terk etmeden özellikle eğitim ve öğretim makam ve görevlerinde bulunmaları faydalı kabul edilmiştir. Genel olarak yönetimlerde tam bir yetkiye sahip olma imkanı olduğu takdirde de İslam inancından asla taviz vermeden, kimliğini gizlemeden karar verme yetkisine sahip olduklarında sistem İslamî olmasa da yaşadıkları ortamın dışına çıkamayacakları ve o toplum içinde yaşamak zorunda oldukları durumlarda yönetime katılmalarında sakınca görülmemiştir. Zira zaten bu ortamda yaşamak zorunda oldukları, gidebilecekleri başka bir diyar olmadığı için Hz. Yusuf'u örnek alarak İslamî tebliğlerine imkan bulabilecekleri ortamlar sağlayarak insanlara hakkı öğretme hususunda gayret etmeleri İslamî bir görev kabul edilmektedir.
Kısaca çağımız alimlerinden çok kimse tarafından Hz. Yusuf örneği dünya tarihi boyunca bütün nesillere gayr-i İslamî sistemler içinde nasıl bir görev almaları mümkün olabilir, konusunda örnek kabul edilmektedir.
Zaten, Hz. Yusuf daha zindanda iken: "Ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir toplumun dinini terk ettim. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum" demiş ve topluma mesajını iletmişti. Burada Hz. Yusuf, Mısır'da bulunduğu makamın yönetiminde gerekli yetkilere sahip olunca büyük dedesi Hz. İbrahim'den beri gelen vahyin emirlerini ve inanç sistemini, son olarak da babası Hz. Yakub'un getirdiği ilahi hükümleri uygulamış olduğunu söylememiz mümkündür. Bu arada kaynaklardaki bilgilere baktığımızda Hz. Yusuf'un Mısır bürokrat ve hükümdarına tevhid inancını tebliğ ve telkin ettiği ve bunlardan bir kısmının tevhid inancını kabul ederek Allah'ın vahdaniyetine iman ettikleri, Allah'ın emirlerine tabi oldukları görülmektedir.
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.