Hz. Musa (as) ile Firavun arasında geçen şirk ve tevhid mücadelesi
"Ey Muhammed! İnanan bir kavim için sana Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız." (el-Kasas, 28/3).
Hz. Yusuf (as) ile Mısır topraklarına yerleşen İsrailoğulları, Hz. Yusuf'un vefatı ile birlikte yavaş yavaş güçlerini kaybetmeye başladılar. Mısır'ın yerli halkı olan Kıbtîler, Mısır'a tamamen hakim oldular. Zaten hüküm ve yönetim onların elinde idi, Hz. Yusuf sadece kıtlık yıllarında ortaya çıkan maddi sıkıntıları çözmek ve toprak ürünlerini halkın arasında adaletle dağıtmak üzere hükümdarın yanında üst düzey bir bürokrat idi. Bazı ilim adamlarımız onun Maliye Bakanı konumunda olduğunu ifade ederlerse de Kur'ân-ı Kerim "yeryüzünün hazinelerini yönetmek üzere görevlendirilmesini" istediğine dair bir ibareden başka bir makam adı zikredilmemektedir. Firavun hanedanı Hz. Yusuf'un vefatından bir müddet sonra devlet yönetiminden tamamen uzaklaştırdıkları İsrailoğullarına esir ve hatta köle muamelesi yapmaya başladılar.
Her geçen zaman, İsrailoğullarının aleyhine gelişiyordu. Mısır'a hakim olan Firavunlar, zulümlerini hakın bütününe karşı durmadan arttırıyor hatta ilahlıklarını ilan edecek kadar toplum üzerinde baskı kuruyorlardı. Hz. Yusuf'tan sonra Firavunlar yönetimi Mısır'a şirk inancını yaymış ve tevhid inancından uzak bir inanç sistemini hakim kılmışlardı. Firavunun da Kur'ân-ı Kerim'de belirtildiği gibi, Hz. Musa'ya karşı çıkış sebeplerinden biri de, kendi dinlerinin yok olma tehlikesiydi. Bu şirk dininin kurucusu Firavun olup ordunun başında bulunan Hâman ve sermayeyi kontrol eden çok büyük bir zengin iş adamı olan Karun'dan destek olarak Mısır'ı hakimiyetleri altına alan üçlü bir güç oluşturmuşlardı. Devlet başkanlığı, askeri bürokrasi ile sermaye her şeye hakim idi. Firavun saltanatı ve gücü temsil ederken, Hâman askeri bürokrasiyi, Karun da sermayeyi temsil ediyordu. Saltanat, asker ve ekonomi, söz konusu Mısır kökenli bu dinin oluşumunda görev alan üç temel unsurdu.
Firavunun sultası altında Mısır toplumu üzerinde uygulayan bu din, esas itibariyle şirke dayanıyordu. Hem inanç ve hem de amel olarak her bir kuralı şirk ve zülüm üzerine bina edilmişti.
Kur'ân-ı Kerim'in deyimiyle "Müstad'af" zayıf ve güçsüz düşürülen Mısır toplumunu Allah zulüm esaret ve kölelikten kurtarmayı murad edip, onlara lütufta bulunmayı, onları iktidara getirmeyi diledi. Bunun için de insanlar arasından Hz. Yakub'un diğer adı olan İsrail'in soyundan Hz. Musa'yı (as) o topluma peygamber olarak görevlendirip Mısır halkına gönderdi.
Hz. Nuh'tan (as) beri gelen bütün peygamberlere karşı çıkıldığı gibi, her bir peygamberin geldiği toplumun ileri gelenleri vahyin gereği iman ilkelerine davet eden peygambere ve getirdiği ilahi emir ve mesajlara karşı çıkılmıştır. Hz. Musa da aynı tepki ve sıkıntılara maruz kalmıştı. Uzun bir zaman süren Mısır toplumundaki Tevhid ve Şirk mücadelesi, netice itibariyle Firavun ve hanedanının tevhid inancını reddetmeleri sonunda bir peygamber-hükümdar mücadelesi daha başlamıştı.
Toplumun yöneticileri ve sermayedarları olan "mele' ve mutrafîn" zalimlerine karşı mücadele eden Hz. Nuh ile Nemrut'un despot ve ceberut yönetimine karşı sabırla direnen, hakkı ve tevhid inancını tebliğ edip anlatan Hz. İbrahim'den (as) asırlar sonra gelen Şuayb'ın ahlak ve adalet mücadelesinin ardından Firavun yönetimine karşı büyük mücadele veren Hz. Musa bu görevi üstlenmişti. Her zaman söylediğimiz gibi tarih Peygamberlerle hükümdarlar tevhid ve şirk mücadelesinden ibarettir.
Aynı zamanda bu mücadele seyri İsrailoğullarının Allah'ın kendilerine verdiği lütuf ve nimetler karşısındaki durumlarını anlatması ve bir türlü hakkı kavrayamayıp hep inatla yanlışlıklar içinde hayatlarını sürdürmeyi tercih ederek Hz. Musa'ya destek olacaklarına sürekli köstek olup zorluklar çıkarmış olmaları açısından önemli ibretlik dersler vermektedir. Böylece Yahudilerin dürüstlükten ve samimiyetten uzak ne tür bir ahlakî anlayışa sahip olmalarından dolayı sonunda Allah'ın lanetine uğradıklarına da şahit olacağız. Şimdi, ayetler ışığında Musa ve Firavun mücadelesini anlamaya çalışalım.
Mısır Kahenaeti ve Erkek Çocuklarının Öldürülmesi ve Hz. Musa'nın Doğumu
Hz. Mûsâ, Kur'ân-ı Kerîm'in 34 sûresinde 136 yerde zikredilmektedir. Kur'an ile sahih hadislerde geçmiş peygamberler arasında kendisinden en çok söz edilen peygamberdir. Kur'an'da Hz. Mûsâ'nın nesebinden bahsedilmemekte, Fakat İslâm Tarihleri ile tefsirlerde nesebi şu şekilde kaydedilmektedir: Mûsâ İbn İmrân İbn Kahes İbn Lâvi İbn Ya'kub veya Mûsâ İbn İmrân İbn Yeshur İbn Kahes veya Kehat İbn Lâvi/Levi İbn Ya'kūb şeklinde kaydedilmektedir.
Firavun rüyasında Kudüs'ten çıkan bir ateşin Mısır'a sıçradığını ve Mısır'ın evlerini yaktığını, bütün Kıptîler'i yok ettiğini, ancak İsrâiloğullarına zarar vermediğini görmüştür. Mısır'da sihir ve kehanet alabildiğince yaygın olduğundan rüyanın yorumunu yapan bu kahin ve sihirbazlar o günlerde İsrâiloğulları arasında doğacak bir çocuğun elinden saltanatını alacağını, düzenini bozacağını ve dinini değiştireceğini söyleyince Firavun, İsrâiloğullarından doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretmiş, daha sonra da bir yıl öldürülmelerini, bir yıl sağ bırakılmasını istemiş ve böyle bir yasak yılda Hz. Mûsâ doğmuştur (İbn Kesîr, el-Bidaye ve'n-nihaye, I, 238). Bunun üzerine Firavun hiç kimseye acımadan İsrailoğulları arasında bütün yeni doğan erkek çocuklarını öldürüp Nil nehrine attırıyordu. Kaynakların ifadesine ve Kur'an-ı Kerim'in verdiği bilgiye göre Firavun, İsrailoğullarından doğan bütün erkek çocukları öldürmeye kızlarını ise köleleştirmeye ve kendilerine hizmetçi yapmaya başlamıştı. Bu durumu bize Kur'ân- Kerim haber vermektedir: "Firavun yeryüzünde (Mısır'da) üstünlük sağlamaya (zorbalık yapmaya) kalkıştı ve (iktidarını korumak için) ülke halkını grup grup sınıflara ayırıp, onlardan bir kesimi (köleleştirerek) zayıf düşürmek istiyor, (bu yüzden) oğullarını boğazlatıyor, kadınlarını-kızlarını sağ bırakıyordu. Gerçekten o (yeryüzünde her türlü) bozgunculuk yapanlardan idi." (el-Kasas, 28/4). Aynı hususu Kur'ân-ı Kerim'in bir çok suresinde görebilmekteyiz, (el-Bakara 2/49; el-A'râf 7/141; İbrâhîm 14/6).
Firavun, bu zulmü haksız yere elde ettiği saltanatı korumak adına yapıyordu. Allah'ın bu konuda hükmü ise, işlere ehil olanların, adil olanların getirilmesiydi.
Bunu sağlamak amacıyla Allah şöyle buyuruyordu:
"Biz ise o ülkede ezilen kesim olarak güçsüz ve zayıf durumlara düşürülenlere lütfetmek, onları toplumda önderler yapmak ve onları (yeryüzünün) mirasçıları yapmak istiyorduk. Ve onlara yeryüzünde (bir güven ortamında) güç ve iktidar verelim; Firavun'a, Hâmân'a ve ikisinin ordularına çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim (istiyorduk)." (el-Kasas, 28/5-6).
İşte, Musa (as) ile Firavun mücadelesinde temel teşkil eden hususlar bunlardır. Allah (cc), Firavunun zulmünün sebep, köleleştirilen ve esir durumuna düşürülenleri önderler kılınması da ilahi irade olarak beyan ediyor. Bu iradenin gerçekleşmesi için de Musa (as) peygamber olarak gönderiliyor.
Olayın ta başından itibaren Allah (cc), olaylara müdahale ederek, hikayenin seyir çizgisini belirliyor.
"Musa'nın annesine: "Onu emzir. Onun için bir tehlike sezip korkarsan hemen onu denize bırak. (Onun için) korkma ve üzülme. Kuşkun olmasın, Biz onu sana döndürecek ve onu peygamberlerden kılacağız" diye vahyettik. " (el-Kasas, 28/7).
"Musa'yı bir sandığa koy ve suya bırak. Su onu kıyıya atar, Bana da ona da düşman olan biri onu alır....." (Ta-Ha, 20/39).
"Sonra Firavun ailesi Musa'yı aldılar. Aslında onlara bir düşman, bir tasa olacaktı. Zaten Firavun, Hâmân ve orduları bir yanılgı içinde idiler (nihayet başlarına ne geleceğini bilmiyorlardı). Firavun'un hanımı dedi ki: "Benim için de senin için de bir gözbebeği (olsun diye) onu öldürmeyin. Belki bize yararı dokunur yahut onu evlat ediniriz." Halbuki onlar (ne olacağının) farkında değillerdi. (el-Kasas, 28/8-9).
Musa'nın annesi gözünün nuru olan ufacık bebeğini suya bıraktıktan sonra Allah ona büyük bir teselli vererek kalbinin rahat olması için ona bir sükunet ve sabIr bahşetti.
"Musa'nın annesi kalbi bomboş (yürek acısı içerisinde oğlunu düşünerek) kaygılanıp durdu. Eğer inananlardan olsun diye kalbini pekiştirmeseydik, az kalsın onun oğlu olduüğunu açıklayıverecekti. Annesi (Musa'nın) kız kardeşine: "Git, onu izle (gözden kaçırma)" dedi. (Abası) Onlar farkında olmaksızın (suda kutu içinde ilerleyen bebek) Musa'yı uzaktan gözetledi." (el-Kasas, 28/ 10-11). Allah'a ve Hz. Musa'ya da düşman olacak olan ve İlahlık ve Rablık iddiasında bulunan Firavun hem Allah'ın ve hem de Allah'ın dostlarının düşmanı olmasına rağmen, Allah'ın yüceliği, kendisinin acizliğine bir delil olsun diye, Allah, Musa'ya bizzat onun elinin altında ve sarayında büyütüyor, hanımı mümin kadın Hz. Asiye'nin eliyle terbiye ettiriyor.
Asiye, Firavunun eşi olmakla birlikte, mümin ve muvahhid bir kadın idi. Daha sonra da Musa'ya iman ederek Firavunun işkencesi altında şehit olmuştur. Allah Rasulü ondan bahsederken "kemale ermiş bir kadın" olarak vasıflandırır. Allah peygamberinin övgüsüne mazhar olmuş bu mümin kadın, ilahlık taslayan bir adamın eşi olmasına rağmen bu mertebeye ulaşırken, Hz. Lut'un eşi de bir peygamber hanımı olmakla birlikte cehennemi iman etmemiş fasık ve facirlerle birlikte hareket etmeyi tercih ederek Allah'a isyan edenler arasında cehenneme gitmiştir.
Prof. Dr. Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.