Ahmet Ağırakça
2.06.2025
Ahmet Ağırakça
Hz. Musa (as) hanedanın bir ferdi gibi firavunların sarayında yaşamasının hikmeti
Tüm Yazıları

Hz. Musa (as) hanedanın bir ferdi gibi firavunların sarayında yaşamasının hikmeti

Alemlerin Rabbi olan Allah, insanlığa nelere kadir olduğunun güzel örneklerinden birini sunuyor. Aslında bu tuğyan edenler için kendilerine gelmelerine bir ibret numunesi olarak görülmesi gerekirken bir hikaye şeklinde telakki edilmemesi gerekir. İlahlık iddiasında bulunan bir hükümdarın sarayında bir peygamber yetişiyor. Olayı düşünenler için bu ibretâmiz kıssa, Allah'ın yüceliği ve aynı zamanda insanın acziyetini anlatmaktadır. Rabbimiz bütün şartları hazırlayarak annesinden ayırdığı Musa'yı tekrar annesine kavuşturuyor. Bu konudaki bilgileri Kur'ân-ı Kerim bize şöyle anlatmaktadır:

"Önceden süt annelerinden süt emmeyi kabul etmemesini sağladık. Musa'nın kız kardeşi (firavun hanedanına): "Size, sizin adınıza ona bakacak, iyi davranacak bir ev halkını haber vereyim mi?" dedi. Böylece onun annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye, Musa'yı annesine geri getirdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmez bu hikmeti idrak etmezler." (el-Kasas, 28/12-13).

Allah'ın kudreti çok yücedir. Peygamberinin daha bebek iken bir tağutun eline düşmesinin zeminini ve sebeplerini hazırlıyor, onu annesiyle birlikte sarayda büyüyor. Sonunda da aklı erip olgunlaşıp olayları anlayacak yaşa gelince ailesini tanıyarak kim olduğunu öğrenmiş oluyor. Böylece, Hz. Musa bizzat kendi annesinin eliyle, bulunduğu şirk ortamında tevhidi bir inanç ile yetişiyor, büyüyor. Daha sonraki olaylar da bize şunu göstermektedir: Hz. Musa bizzat sarayda yetişmesine rağmen, tüm İslâmî hassasiyetlerini koruyor. Bu da risaletten evvel de ilahi koruma altında ve gözetiminde olduğunu göstermektedir. Kendisine verildiğinden söz edilen hikmet bu ilahi eğitim olsa gerek. Risalet görevinden önce gençlik yıllarında hikmetli bir yaşaya tarzına sahip olup olayları değerlendirebilecek donamına sahip kılınması Allah'ın iradesiyle gerçekleşmiştir.

Ayrıca Hz. Musa sarayda kaldığı müddet içinde Firavun ve adamlarının nasıl bir yönetime sahip olduklarını, güçlerini, adaletsizliklerini zayıflıklarını, ahlakî yapılarını yönetimde sergiledikleri tavırlarını insanlara nasıl üstünlük taslayıp kendilerini herkesten üstün görmelerine şahit olmuştu. Üstelik Firavunun ilahlık iddiasında bulunması ayrı bir felaket getirmiştir. Kısacası Mısır idari sisteminin her yönünü sarayda öğrenmiş idi. Hz. Musa için bu dönem daha sonraları Firavunla yaşayacağı mücadele dönemlerinde çok büyük bit tecrübe ve bilgi olacağı gibi önemli faydalar sağlayacaktır.

Her Peygamber'in Bir Hicreti Vardır

Hz. Musa'nın Zalimlerin Zulmunden Medyen'e Kaçışı

"Musa ergenlik çağına ulaşınca, ona hikmet ve ilim verdik. İyi davrananları böyle mükâfatlandıracağız." (el-Kasas, 28/14).

Ergenlik çağı, insanın kendi kendisine yeterli olduğu ve sorumluluk yüklendiği çağdır. Bundan dolayı da Allah Hz. Musa'yı yavaş yavaş annesinin yanından ve saraydan uzaklaştırıyor. Ona ilim ve hikmet vererek, meseleleri kendi kendine anlamasını ve kavramasını ve problemlerini çözmesini sağlıyor. Artık, Musa için her şey olabildiğince açık bir şekilde ortaya çıkmıştı. Firavunun zulmü, ezilen İsrailoğulları toplumu, yerli Kıbtîlerin hakimiyeti ve Firavuna destekleri gibi durumlar Musa'nın bunlara karşı alması gereken tavır yavaş yavaş belli olmuştu.

İşte yukarıda ifade ettiğimiz gibi bir çok peygamber için ilk adım veya peygamberlik işareti olarak verilen "ilim ve hikmet" bu yaşta Hz. Musa'ya verilmiştir. Ancak bu peygamberlik değil, meseleleri anlama ve kavrama yeteneğidir. Risaletten önce hikmet verilir ve Peygamberliğe bir hazırlık devresi yaşatılır. Bütün bu safhalar ilahî irade ile tecelli ettiği için hikmetlerle doludur. Mısır'da İsrail oğulları ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri için hep zulme uğramaktaydılar. Musa büyümüş, tuttuğunu koparacak yiğitlik çağına erişmişti, (Kasas 28/4). Üstelik güçlü bir fiziğe ve cesur bir kişiliğe sahipti. Hz. Musa bir gün şehirde bir yerden bir yere giderken kavga eden iki kişiye rastlamış ve İsrailoğullarından olan bir kişi zulme uğradığını Hz. Musa'ya seslenerek ondan yardım isteyince Hz. Musa o mazluma yardım etmek niyetiyle Firavunun yandaşlarından olan kişiyi bir darbe ile bertaraf etmişti. Hz. Musa adama bir yumruk vurup ölümüne sebep olunca kendi kendisine şöyle dedi: "Bu şeytanın işidir; o gerçekten insanı yanıltan yanlış yönlendiren apaçık bir düşmandır" Hz. Musa yaşadığı bu olay üzerine alabildiğine bir pişmanlık duymuştu. Zira bir sınavdan geçiyordu ve yüce Allah'ın bağışlamasına muhtaçtı. Hemen: "Rabbim! Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla" diye yakardı. "Allah da onu bağışladı. Bunun ardından doğruyu gören herkes gibi hemen kendi kendine bir söz verdi: "Rabbim! Bana lutfettiğin nimetler hakkı için suçlulara asla arka çıkmayacağım" demişti.

Olay Rabbimiz tarafından bize Kur'ân-ı Kerim'de ayrıntılı bir şekilde şöyle haber verilmektedir:

"(Musa) Halktan kimsenin haberi olmadığı bir anda şehre girdi. Orada birbiri ile kavga eden iki adamla karşılaştı. Biri kendi tarafından, diğeri düşmanından idi. Kendi tarafından olan, düşmanından olana karşı kendisinden yardım istedi. Musa da ona bir yumruk indirmekle ölümüne sebep olunca: "Bu, şeytanın işindendir. Gerçekten o, apaçık saptırıcı bir düşmandır" dedi. Musa: "Rabbim! Gerçekten ben nefsime yazık edip zulmettim. Onun için beni affet ve bağışla" dedi. Allah da onu affedip bağışladı. Çünkü O Gafûr'dur, Rahîm'dir (çok bağışlayan ve çok merhamet edendir). Musa: "Rabbim, bana verdiğin nimete yemin olsun ki artık günahkarlara asla arka çıkmam" dedi. Yine ertesi gün şehirde korku ile etrafı gözetleyerek sabahladı. Aniden bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kişi yine ona feryat ederek ondan (giriştiği kavgada) yardım istiyordu. Musa (kendisinden yardım isteyene): "Gerçekten sen (bu sürekli kavgalarınla) besbelli bir azgın kimse olduğun açıktır" dedi. (Musa) ikisinin de düşmanı olanı yakalamak isteyince (adam): "Musa! Dün bir kişiyi öldürdüğün gibi şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun? Demek ki Sen insanların arasını düzeltenlerden değil de, her halde yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun," dedi." (el-Kasas, 28/15-19).

Ortalığı karıştıran adamın bu haberinin şehirde yaymasıyla, yerlilerden birini öldüren meçhul şahıs ortaya çıkmış oldu. O aranan kişi Hz. Musa idi. Öldürülenin yerli olması, Musa'nın ise yabancı olması Firavun ve adamları için böyle birisini idam etmeye yeterli sebep idi. Çünkü Firavun yönetiminde ortaya çıkan ve toplumda etkin olan ırkçı bir anlayış her şeyin önüne geçmiş adaletsizliklere yol açmıştı. Firavun bürokrasisinde Kıptîlerden birini öldürmek en büyük suçtu. Dolayısıyla, herhangi bir dinlemeye, mahkemeye ifadesine baş vurmaya lüzum görmeden Musa (as) için hemen idam kararını çıkardılar. Oysa, Hz. Musa'nın yaptığı bu durum bir zulmü önlemek için yaşanan bir kaza idi, kendisi de buna üzülmüş ve pişman olup Rabbine sığınmıştı. Yüce kitabımız bize bu gelişmeyi şöyle anlatmaktadır:

"Derken şehrin en uzak tarafından bir adam koşarak geldi ve: "Musa! ileri gelenler seni öldürmek için seninle ilgili konuyu aralarında konuşup (bir şeyler) düşünüyorlar. Hemen (buradan) çık, git! Bana inan, ben sadece (senin iyiliğini isteyen ve) sana öğüt veren bir kimseyim," dedi. Bunun üzerine (Musa) korku ile etrafı gözeterek şehirden çıkıp gitti ve: "Rabbim, beni zalimler güruhunun elinden kurtar" dedi." (el-Kasas, 28/20-21).

Hz. Musa bu idam haberini alır almaz zalim yöneticilerin kendisini muhakeme etmeden öldüreceklerini bildiği için onların bu zulümlerinden korkup şehri terk ederek, bilinmeyen bir yere doğru yola koyulmuştu. Bu Hz. Musa (as) için bir kaçış değil zulme karşı alınan bir önlem olup bir tür ibadet olarak kabul edilen kutsal yolculuk olarak hicret idi. Artık Hz. Musa, kavminin zulmünden dolayı korku içerisinde hicret etmeye karar vermişti. Aslında bu olaylar zinciri, Musa (as) için birer eğitim dönemleridir. Her bir olay onun için bir tecrübe ve tanıma fırsatı olduğu gibi her bir olay onun peygamberliğine birer hazırlık safhalarından biri oluyordu.

Musa Peygamber İçin Hicret Başlıyor

Hz. Musa (as) Mısır'dan belirli bir yön tayin etmeden Allah'a tevekkül ederek zalimlerin baskısından ve zulmünden kurtulmak için meçhule doğru çıkıp gitti. Kur'ân'ın anlatımıyla bu yol Medyen'e bilge kişinin ülkesine çıkıyordu.

Burada Kur'an-ı Kerim'de yaşlı kişi diye zikredilen bir bilge vardır. Bazı tefsir ve araştırmalarda bunun Şuayb (as) olduğu söyleniyorsa da bu tarihi olarak mümkün değildir. Yukarıda Hz. Şuayb'ın anlatırken ifade ettiğimiz gibi bu bilge kişi asla Şuayb Peygamber olamaz. Burada yani medyen sınırları içinde bu bilge ve salih mü'min insanın koyunlarını güdecek, onları suvaracak güçlü bir kimsesi ve erkek çocuğu olmadığından kızları bu işi yapmak zorunda kalmışlardı. Medyen halkının da bu yaşlı kişiye yardım etmemesi, aralarında bir inanç farkının olduğunu göstermesine bir delil olabilir mi? diye düşünmek mümkündür. Muhtemelen bu bilge kişi daha önceleri burada peygamberlik görevi sırasında vahyin kendisine ulaşan bilgisini yayarken bu bilgi ve imandan nasibini alanların neslinden gelen bir kişi olmalıdır. Bilgeliği de muhtemelen Hz. Şuayb zamanından kalan tevhid inancının kalıntılarına dayanıyor olmalıydı.

Uzun bir yolculuk ve meçhule giden bir gemi gibi çöllerde yol alan Hz. Musa Allah'ın yönlendirmesiyle farkında olmadan hayatını devam ettireceği evin halkıyla karşılaşmak üzere Medyen'e bir suyun başına gelmişti. Yüce Allah bundan sonra olup bitenleri bize kitab-ı mübininde şöyle anlatmaktadır:

(Musa Mısır'dan çıkıp) Medyen'e doğru yönelince: "Umarım Rabbim beni bir doğru yola iletir" dedi.[1] (Uzun ve günlerce süren zahmetli bir yolculuktan sonra) Medyen suyuna varınca üst tarafında (koyun ve keçilerini) suvaran bir grup insanla karşılaştı. Onların ötesinde ise diğerleriyle karışmasın diye (koyunlarını) kollayan, (pınarın başına götürmekten çekinen) ve bekleyip duran iki hanım gördü. (Musa onlara): "Bu haliniz ne? (Neden bekliyorsunuz?)" dedi. (O hanımlar da) "Çobanlar gidinceye kadar biz (hayvanlarımızı) suvaramıyoruz, (koyun ve keçilerimize su vermek için bekliyoruz). Babamız ise çok yaşlı ve ihtiyar biridir, (onun için bu iş bize kalmış)" dediler. (Musa) Hemen onların yerine sürülerini suvarıverdikten sonra bir gölgeye çekilip yol boyunca çok acıktığı için Rabbinden kendisine bir rızık nasip etmesini dileyerek şöyle diyor: "Rabbim! Gerçekten bana indireceğin bir nimete muhtacım"[2] dedi. Bir müddet sonra o kızlardan birisi, utana utana yürüyerek Musa'ya gelip: "Bize (koyunlarımızı) suvardığının ücretini sana vermek üzere babam seni çağırıyor" dedi. Onun yanına gelip (bir bilge kişiliğe sahip olduğunu görüp de Mısır'da) başından geçen olayları ona anlatınca: "Korkma, o zalimler topluluğundan kurtuldun (güven içinde olacağın bir yere gelmiş oldun)" dedi. (Bu esnada kızların) ikisinden biri dedi ki: "Babacığım, onu ücretle tut. Çünkü senin ücretle (çalışan olarak) tutacaklarının en iyisi, güçlü kuvvetli ve güvenilir bir kişidir. (Bu yaşlı bilge kişi Musa'ya) Dedi ki: "Sekiz yıl bana hizmet etmen karşılığında bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer bu müddeti on yıla tamamlarsan o senin bir iyiliğin olur. Buna rağmen sana zorluk çıkarmak da istemem. İnşallah beni iyi davrananlardan bulacaksın. (Musa) Dedi ki: "Bu, seninle benim aramda bir sözleşmedir. (Söz konusu ettiğin) iki müddetten hangisini bitirirsem aleyhime bir durum olmaz (herhalde bir haksızlığa uğramam). Allah da bu söylediklerimize vekil (şahit/tanık) olsun." (el-Kasas, 28/22-28).

Peygamberlerin her türlü dünyevi yanlışlıklardan kurtulup Allah'ın razı olacağı bir hayata ulaşmaları için yöneticiliğin ve insanları sevk ve idare etmenin ilk adımı olan koyun gütme ile başlar. Nihayet Hz. Musa, yaptığı anlaşma gereği olarak sekiz veya on yıl müddetle burada çobanlık süresini doldurdu. Geçen bu zaman zarfında Hz. Musa bu bilge ve salih zatın yanında ne alması gerekiyorsa aldı. Bu kişi ile yıllarca aynı ortamda yaşaması da peygamberliğe hazırlığın safhalarından biri idi. Artık Hz. Musa peygamberlik için olgunlaşmış, emaneti yüklenebilecek ve Firavuna karşı tevhid mücadelesini yürütebilecek güç ve özelliklere sahip olması için Allah gerekili nimetleri bu Rasülüne bahşetmişti. Yüce Allah, Hz.Yusuf (as) için bir ara sarayda yaşamaya sonra da uzun süre zulme ve iftiraya uğradığı bir zindan hayatına maruz kalmasını uygun gördüğü gibi Hz. Musa (as) için de uzun süren bir sürgün dönemini uygun görmüştü. Dediğimiz gibi bütün bu yaşanan iyi ve sıkıntılı durumlar risalet günleri için birer hazırlıktı. Bundan sonra artık vahyin kendisine gelme dönemi iyice yaklaşmıştı.


[1] Medyen: bugün Suriye Lübnan toprakları olan ve İslam literatüründe Biladu'ş-Şam diye bilinen bölge olmalıdır. Medyen diye bir şehrin var olduğu da bilinen bir husustur.

[2]

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ahmet Ağırakça

Ahmet Ağırakça Diğer Yazıları