Mustafa Özcan
18.04.2025
Mustafa Özcan
Sevad-ı A’zam ve takipçileri
Tüm Yazıları

Sevad-ı A’zam ve takipçileri

Sevad-ı a'zam ehli sünnetin sıfatlarından birisidir. Ve'l cemaat ifadesinin açılımıdır. Şimdi Selefiler ile Eş'ariler arasında bu sıfatı kimin taşıdığına dair hummalı bir tartışma ve çekişme var. Bir ara Cübbeli Ahmet olarak bilinen Mahmut Ünlü hocanın Kuveytli Selefilerden Osman Hamis üzerinden Diyanet İşlerine daha doğrusu Sakarya eski Müftüsü Hasan Başiş'e yüklenmesini yersiz bulmuştum. Hala da aynı noktadayım. Lakin Cübbeli Ahmet hocanın Osman Hamis ile ilgili tespiti doğru çıktı. Hakkında Vehhabi değerlendirmesi yapmıştı. Suriye Müftüsü Üsame Rifai ile birlikte Süleyman el Aidi gibi Eş'ari meşrep ulema bu görüşte birleşmektedir. Vakıa da bunu teyit ediyor. Çok alimin de kanaati bu noktada düğümleniyor. Bunun somut açılımları var. Osman Hamis Eş'ariliğe karşı ve onun kesinlikle Ehl-i sünneti temsil etmediğini söylemekte ve sevad-ı azam yani büyük karaltı olarak anılan bölüğü mensup olmadığını ileri sürmektedir. Daha doğrusu Ehl-i sünnetin iki kanadını teşkil eden Eş'ari ve Maturidilerin İslam dünyasında çoğunluğu teşkil etmedikleri görüşünü taşıyor. Eş'arilerin çoğunluk olmadığına dolayısıyla sevad-ı azamın çatısını temsil etmediklerine inanmaktadır. Aynı şekilde dört fıkhi mezhebe bağlanmanın hükmü konusundaki görüşleri de bu mecraya akmaktadır. Bunun lüzumsuzluğuna kail olmuştur. Halbuki,İbni Teymiye bile Ref''ul Melam an Eimmeti'l İslam simle eserinde dört mezhep imamını tebcil etmektedir. İmamlar fıkhi görüşlerini bir mezhep ve yöntem çerçevesinde sistematik hale getirmiş ve gelecek nesillere aktarmışlardır.

Osman Hamis ve kafadarları mefhumu muhalifinden çıkardığımıza göre sevad-ı a'zam bölüğü olarak Selefileri görmektedir. Halbuki, o takdirde sevad-ı a'zamın sahasını daraltmış olursunuz. Bunun çıkış noktası da taassup olarak taayyün eder.

Osman Hamis konusunda teşhis koyanlardan birisi olan Suriye Müftüsü Üsame Rifai Kur'an'ın mahiyetini tanımlama açısından muarızları tarafından Mutezile veya neo mutezile sıfatıyla anılmaktadır. Nedeni de zımnen Selefilerin Kur'an hakkında tecsim anlayışını yansıtmalarına olan itirazıdır. Kur'an gaybi alanla dünyevi alanın bileşkesini temsil etmektedir. Bunu dikkate almadan yapılan tanımlar gerçeği tam olarak yansıtmamaktadır. Tek yanlı olarak kalır. Bu anlamda alanlar arasında veya dünyalar arasında Kur'an-ı Kerim'in tanımı müteşabih alana girer. Bu nedenle de bizzat Kur'an'da tenezzülat-ı ilahiye mertebeleri, nezele, nezzele ve enzele kipleriyle ve şeklinde çok katmanlı olarak verilmiştir. Eş'ariler kağıt, mürekkep ve ses gibi dünyaya temas eden unsurları tanımlarken bunlara kadim dememişlerdir. Ayıklamışlar ve bunlara mahluk demişlerdir. Kur'an-ı Kerim'in basıldığı kağıtlarla sair kağıtlar ortak hüküm altında aynı mertebededir. Selefiler ise sadece mahluk deyimini alarak Eş'arileri asgari düzeyde ehli bidat olarak paylamış ve tanımlamaktadırlar. Kadimi mahluk veya muhdes olarak tanımlamak ne kadar muhataralı ise mahluku da kadim olarak tanımlamak o kadar sakıncalıdır. Bu da bir nevi tecsim ve hulul anlayışına girer. Kadim hadise veya mahluka hulul etmiş olur. Dolayısıyla alanların ve tanımların ayrımını iyi yapmak gerekir. Efradına cami ve ağyarına mani olmalıdır. Selefiler Kur'an tanımında nasuti alanı da lahuti alana çevirirler. İmam Eş'ari bu noktada kağıt kalem mürekkep veya sesin hilafına kadim olanın hadis-i nefs olduğunu ifade etmiştir. Aksi takdirde farklı görüşler teşbih ve tecsime girmektedir. Beşeri alan ile ilahi alanın katmanları birbirine karışmaktadır. Denizler arasında olduğu gibi dünya ile gaybi boyutlar arasında da bir berzah yani geçirmezlik sınırı vardır. Bu çift katmanlılığı dikkate almadan yapılan tanımlamalar kuşatıcı ve kapsayıcı olmaz. Bu taktirde bu hulul inancına yol açar. Kur'an okuyan veya hıfzedenler kendilerinde de ilahi bir boyut taşımış olurlar! Kağıt kelamı kadim oluyor da onu üzerinde taşıyan insan neden bundan hali oluyor? Aksi halde nasuti iklim lahuti iklime dönüşmüş olur. Kur'an bu takdirde arzileşmiş oluyor. Hıristiyanlık nokta-i nazarından Hazreti İsa'nın tanımında da aynı sorun karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla tefrik ve tafsil bu noktadaki karışıklığı veya iltibası izale edecektir. İcmalen kadim veya mahluk demek meramı anlatmaz. Bu anlamda selefiler ile Mutezile zıtlığın iki ucunu temsil eder. Bütün olarak tanımlamak yerine arkeolojik kazı yaparak ecza üzerinden tanımlama yapmamız kaçınılmaz olmaktadır. Eş'ariler de bunu yapmışlardır. Kur'an çifte bir boyuttadır ya da farklı boyutlar arasındaki bir bileşkeyi temsil etmektedir. Çift boyutludur. Bu açıdan Üsame Rifai'ye Mutezile demek yanlıştır. Meseleyi kavrayamamaktır. Hazreti Meryem'in hamile kalışı da buna dair örneklerden birisidir. Hazreti Meryem ilahi kökenli olmaktan öte beşerdir. Mahlukat ilahi karaktere bürünemez. Mutezile hakkında da tekfirci anlayış veya yaklaşım yanlıştır. Belki tanımlamaları eksik ve kusurludur, bu da meselenin karmaşıklığından kaynaklanmaktadır. En azından Kur'an hakkında tek boyutlu hareket etmişler ve çifte boyutunu dikkate alamamışlardır. İrade gibi Kur'an da çift soyutludur. Mutlak irade Allah'a ait olmakla birlikte cüz-i irade kulun payına düşer. Kulun kesbini inkar eden anlayışlar cebriye anlayışına kaymış olurlar. Selefi takımdan Muhammed Şemseddin' e göre Suriye Müftüsü Üsame Rifai sapıktır. Keza Adil el Şuni (ADEL ELSHONY) de bütün yönleriyle değil ama sadece bir yönüyle Kur'an mahluk dediği için Suriye müftüsünü tekfir etmektedir.

Tekrar Osman Hamis'e dönecek olursak Cübbeli Ahmet hoca ile onun arasında buluşma noktaları var. Bu müşterek noktalardan birisi Hamas'ın İran bağlantısına olan itirazlarıdır. Lakin Osman Hamis gelen tepkiler üzerine pes etmiştir.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları