Mustafa Özcan
30.06.2025
Mustafa Özcan
Firdevsi’nin peşinden gidenler
Tüm Yazıları

Firdevsi’nin peşinden gidenler

Subhi Tufeyli Hizbullah'ın ilk genel sekreteridir ve kurucuları arasında yer almaktadır. Daha sonra İran'ın kendine özgü infiratçı, mezhepçi eğilimlerini sezdiğinden, gördüğünden bu yapıyla yollarını ayırmış ve cephe almıştır. En azından sorgulamıştır ve aykırılıklarına karşı çıktığından dolayı İran marifetiyle Hizbullah genel sekreterliğinden atılmış, kovulmuştur. Yerine Abbas Musevi'den sonra veliyi fakihin emrinden hiç çıkmayan Hasan Nasrallah getirilmiştir. Subhi Tufeyli dobra konuşan, İran'ın yıkıcılığını nazara veren ve cephe alan bir şahsiyettir. Bunun için de yalnız kalmıştır. Hasan Nasrallah ise takiye yaparak gerçek tutumunu gizlemiş ve fırsat buldukça Sünnilere yüklenmiş ve onları ezmiştir. Direniş adına Sünnileri ezmiştir. Lakin Sünni kitlelerin nazarında kahraman Tufeyli değil, Nasrallah'tır. Ortada böyle de bir garabet de bulunmaktadır.

Tufeyli İran'ın kara kutusudur, onu ve kötü amellerini ve kaypaklığını en iyi bilen isimlerden başında gelmektedir. Kamplar savaşıyla alakalı bir hatırasını paylaşıyor. Diyor ki: "İran, benden Filistinlileri vuran onları kamplarda sıkıştıran Emel örgütüne destek vermemi istedi. Ben bu talebi reddettim. Bunun üzerine tarafsız kalmamı istediler. Ben tarafsız kalma isteklerini de reddettim. Mazlum oldukları için kesinlikle Filistinliler lehinde savaşa girmekte bir beis, çekince görmedim ve ısrarcı oldum. Bunun üzerine yollarımız ayrıldı. Onlar birlik adına ayrılık peşindeydiler. İran'ın İslam kardeşliği sloganı mezheplerin yakınlaştırılması edebiyatı tamamen düzmecedir ve yalan üzerine kuruludur. Göz boyamadır."

İran, Azerbaycan-Ermenistan kutuplaşmasında, ayrışmasında ve zıtlaşmasında kesinlikle Azerbaycan yerine Ermenistan cephesine destek vermiştir. Hiçbir desteği esirgememiştir. Merakına mucip olur ve İranlı yetkililerden 'neden halkınızın bir parçasını temsil eden Azerilerin safında değil de, Hıristiyan kökenli Ermenilerin safında duruyorsunuz ve onları tercih ediyorsunuz?' diye sorar. Ne beğenirsiniz? Ona verdikleri cevap şu olur: "Büyük Azerbaycan kurulmasından ve Azerilerın bir araya gelmesinden ve birleşmelerinden endişe ediyoruz. Keza Azerbaycan üzerinden Türkiye ile Orta Asya cumhuriyetlerinin buluşmasından, kucaklaşmasından ve Azerilerle bir araya gelmelerinden korkuyoruz. Açıkça birleşmesinden çekiniyoruz. Bu İran'ın yutulmasını berberinde getirebilir ve bizi Müslüman ve Sünni Türk imparatorluğunun bir parçası durumuna düşürür."

O zaman tefrikaya ve entrikaya devam.

Şimdi rejimin yıkılması halinde İran'ın bölünmesinden endişe edenlere bir çift sözümüz olmalı. İçlerinde bu korkuyu besleyenler ve bu yüzden İran'a destek verenler dolaylı olarak Türk dünyasının bölük vaziyette kalmasına hizmet ediyorlar. İran bölünmesin diyenler Türk dünyasının bölük kalmasını yeğliyorlar. Bu Acem seviciliği nedir, anlamak zor! Lisan-ı halleriyle İran bölünmesin ama Türk dünyası bölünmüş vaziyette kalsın istiyorlar. Ermeniler Türk dünyasını fiziki olarak birleştirecek Zengezur koridoruna sıcak bakarken İranlılar nobran bakıyorlar. Sadece Subhi Tufeyli değil Ali Emin gibi vicdanı hür Lübnanlı Şii merciler de İran'ın tekelci davrandığını ve kendinden başka kimseyi umursamadığını ifade etmektedirler. 'Maktül İbrahim Paşa' ya da İbrahim Reisi'nin dul eşi Cemile Alemü'l Hüda da tarihi düşmanlarını dile getirirken Arapları, Türkleri ve Moğolları saymıştır. Dervişin fikri ne ise zikri de odur.

Tufeyli'nin devamında İranlı yetkililerden aldığı cevap şu olmuştur: "Bu endişelerimizden dolayı karşı cepheyi destekliyoruz." Hizbullah Suriye'ye demografik ajanda ile girmiş ve sahadaki gerçekleri değiştirmek istemiştir. Irak'tan sonra Suriye cephesinde de Sünnileri sürmek ve Sünni temizliği yapmak istemişlerdir. Bundan birinci derecede Kasım Süleymani ile Hasan Nasrallah sorumludur. Kimi Sünniler de kendi düşmanlarına ağlıyorlar. Nasrallah Suriye halkının üzerine musallat olmuştur. Gizli ajandası sekterizm adına müdahaledir.

Subhi Tufeyli hatırlamaya devam ediyor: "Kendi kurduğum Hizbullah'tan atılmamın temel nedeni gerçek manada İslam birliğini savunmamdır. Bu yüzden kendi ellerimle kurduğum Hizbullah'tan ihraç edildim, İslam ümmetinin birliğine inanan ilkeli duruşumdan dolayı beni aforoz ettiler. Benim duruşum, İslam devletinden çok Fars milliyetçisi bir devlet olan İran devletinin emelleriyle örtüşmemiştir." İyi ki Subhi Tufeyli gibi tarihe tanıklık eden isimler var.

Bahsettiği gibi adamlar İslam'ın değil Şehname ve Firdevsi'nin peşinden gidiyorlar. Hem şuubi hem de Safevi'dirler. Hem ırkçı hem de mezhepçi.

Bu adamlar Perslik ve Şiilik peşindeler. Şiilik kimilerine göre milli mezhep kimilerine göre ise milli bir dindir. Şiilik kisvesi altında şuubilik yapıyorlar. Devrim ihracı ve Filistin'e destek propagandası altında mezhep çalışmalarını ve çatışmalarını körüklüyorlar! Gerçekler ne kadar yayılırsa ve bunların farkında olursak, tehlike küçülür ve dağılır.

Tufeyli sözlerini şöyle bağlıyor:

"İran Müslümanların birliğini ve gücünü pekiştirmeyen bütün tutumlarını gözden geçirmelidir. Türkiye de her zaman olduğu gibi bu alanda da öncü olmalıdır."

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları