Duyarsızlığımız
Zaman zaman vakit namazlarını ede etmek için yolumu Fatih'teki merhum Mehmet Zahid Kotku'nun bir zamanlar görev yaptığı ve ders verdiği İskender Paşa'ya düşürürüm. Yine öyle oldu ve namaz öncesi veya akabinde müezziniyle hoş beş ettik. Laf döndü dolaştı, dünya ahvaline geldi. Neden kimi Müslümanların gayrimüslimlerden bile daha duyarsız olduğuna geldi. Bunun çok cevabı varsa da kısaca dünyevileşme yani dünyayı ahirete tercih etme diyebiliriz. İdeallerimiz slogan seviyesine inmesidir.
Dindar ya da asabiyetle karşı cephede yer alması beklenen Hıristiyan kitleler mezalim karşısında ses veriyor ama Müslümanlar vermiyor. Hıristiyan veya Yahudi herkes vicdansız değil. Vicdanlar üzerinden Allah'ın tasarrufu var ve ona giden sayısız yollar bulunuyor. Allah'a giden yollar nefesler adedincedir. Elbette bugün İsrail'i yönetenler, çılgınlar ve azgınlar mangası olarak biliniyor. Ama içlerinde vaktiyle Edward Said'in de temas ettiği gibi vicdanı bütün veya titreyen Rachel Corrie mesabesinde Yahudiler de bulunuyor. 'Zulüm bizdense ben bizden değilim' demiştir. Bu tamamen İslami bir kuralın ve ifadenin açılımıdır ki, şöyledir: Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et! Bunun üzerine sahabeler 'mazluma yardım görevimizdir ama zalime nasıl yardım edebiliriz?' diye devamını getirmişlerdir. Bunun üzerine peygamber de (S.A.V.) 'onun zulmüne engel olmanız ona yardımdır' buyurmuşlar. Gazze için kendini yakan ABD'li asker Aaron Bushnell gibi kendisini yakan Hıristiyan ya da Yahudi kökenli askerler de bulunuyor! Peki, davanın asli sahibi görünen Müslümanlar niye bu kadar duyarsız? Nedeni, bayağılaşmaya götüren dünyevileşmedir. Yüce değerlerin aşınması, unutulması, bayağı işlerde yoğunlaşmadır.
Önce duyarsızlıkla alakalı bir iki örnek verelim. İlkinde Suriye'de tarihçi yazar Şevki Ebu Halil'in tutumuyla alakalı bir örnek vermek istiyorum. Anadolu Kavşağı gibi kitaplara imza atan Amerikalı/Kanadalı Freed Reed (14 Şubat 2024 tarihinde Hakk' a yürüdü) bazı araştırmalar için bölgeyi turlar. Bunlar arasında Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkeler vardır. İlk Hıristiyanların izlerini sürer. Şevki Ebu Halil ile randevulaşır ya da re'sen evine ziyarete gider. Merak ettiği hususları ondan dinlemek ister. Lakin mihmandar Şevki Ebu Halil bir an önce bu beklenmedik misafirinden kurtulmak istemektedir. Bütün işaretler bu yöndedir. Bir gözüyle ekranı kolaçan etmekte ve turlamaktadır. Merhum son mustariplerden veya endişelilerden biri olan Freed Reed durumu kavrar ve Şevki Ebu Halil o sıralarda gündemde olan dünya kupası maçlarını seyretmek istemektedir. Bu nedenle de bir an önce misafirinden kurtulmayı dilemektedir. Bu yöndeki tutkusunu gemleyememektedir.
1999 yılında aramızdan ayrılan Hindistanlı allame Ebu'l Hasan en Nedevi de birebir bu duyarsızlığa tercüman olur. Va Mutasımah/Yetiş Mutasım adlı küçük risalesinde Müslümanların bu duyarsızlığın tercüman olur. Bu küçük risalede Sind'in fethi de anlatılır. Bir gemide seyahat eden Müslüman kadınların Hindu tasallutuna uğramaları üzerine bir çığlık atarlar ve çığlık Hacac Yusuf es Sakafi katında duyulur. Tedip niyetiyle harekete geçer ve ordular hazırlar bu süreçte Sind bölgesi fethedilir. Ebu'l Hasan en Nedevi bu küçük risalesinde Müslüman ülkelerin ve fertlerin duyarsızlığına temas eder. İslam ve insanlık dairesinin yardımı gerektirmesine rağmen İslam milletlerinin gayri Müslimler kadar bile olamadığına işaret etmiştir. Bir takım çıkar hesapları Müslüman ülkeleri tutuk hale getirmektedir. Dünyevileşme de kitleleri atıl hale getirmektedir. Bu tür hesaplı ve hesapçı tutumlar katliamlar ve soykırımlar karşısında sessiz kalmasına yol açmaktadır. Bu küçük risalede sanki günümüzde Gazze ve İslam coğrafyalarında yaşananları görmekteyiz. Tarihten günümüze ayna tutmaktadır.
Ezcümle Ebu'l Hasan en Nedevi esefle şunları kaydetmektedir: "Birçok Arap ulusu ve İslami iktidarlar bu vahşet ve mezalim karşısında adeta duvarı andırmaktadır. Vahşet ve mezalimi mutlak bir sukutla, ölüm sessizliğiyle geçiştirmektedir. Gazeteler bu olayların arkasını kovalamamakta ve olan biteni sessizce geçiştirmektedir. Olan bitenle alakalı İslam kamuoyunu bilgilendirmemektedir. Müslüman kardeşlerinin yaşadığı çile ve sıkıntıları geçiştirmektedir.
İslam diyarlarında başta Filistin'de yaşanan vahşi olaylara, Demokratik Kongo veya maktul lideri Patrice Lumumba'ya gösterdiği ilgi kadar bile ilgi göstermemektedir."
Belçika'nın vaktiyle Kongo'da yaptıkları elbette azımsanamaz, insani ve İslami dairede Müslümanlar bu konuyla da ilgilenmelidir.
Lakin ABD'nin Müslümanlar karşısında işlemiş olduğu mezalim boyutu Kongo'dan geri kalır değil. İslam dünyası silkelenmeli ve kendisine ve bütün mazlumlara sahip çıkmalıdır. Bu açıdan Gazze'nin kurtuluşu ortak kurtuluş ve insanlığın kurtuluşu olacaktır. Birleşik kaplar gereği İslam dünyası da kurtulacaktır.
Bunun için fedakarlık ve idealleri yeniden kuşanmak gerekiyor!
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.