Yine kaynakların kurutulması!
Yaşadıkları dönem ve meşrepleri farklı olsa da Elbani ile Afgani tartışmalı kişiliklerdir. Afgani siyasi alanda temayüz etmiş ise Elbani hadis alanını ihtiyar etmiştir. Her ikisi de alanında polemik ustasıdır. Yaşıtları ve ekabir-i ulema birçok yönde görüşlerine karşı çıkmıştır. Elbani hadis alanına ek olarak fıkıh alanında siyasi, içtimai ve akait meselelerinde kendine has çıkarımlarda bulunmuştur. Bu alanların her birinde itirazlarla karşılaşmıştır. Şam'ın son muhaddislerinden Nurettin Itır, Abdulfettah Ebu Gudde ve Gudde gibi Halepli olan Abdullah Siraceddin ona itiraz oklarını uzatan alimler arasındadır. Muhammed Said Ramazan el Buti'nin dışında Abdullah Siraceddin de kendisiyle polemiklere tutuşmuştur. Babasından dolayı kimileri bizzat Ebu Hanife ve mezhebine şahsi bir kin duyduğunu söylerler. Burada amacımız Elbani'yi yargılamak değil ama kibar-ı ulema veya cumhuru ulema tarafından eleştirilere maruz kalmıştır. Bununla birlikte ilgi alanı ve çıkışlarıyla ses getirmiştir. Faydalı taraflarından birisinin hadise ilgiyi uyandırdığı veya artırdığı söylenebilir. Vaktiyle hadise ilgili Hindistan ile Fas gibi uç bölgelere münhasır kalmıştı. Elbani eleştirilere maruz kalsa da merkezde hadise olan ilgiyi artırmıştır. Kendisi ve taraftarları fikirlerine taassup derecesinde sıkı sıkıya bağlıydılar.
Birçok ülkeden ayrılmak zorunda kaldı veya kovuldu. Bu ülkeler arasında Arnavutluk'tan sonra ikinci anavatan olan Suriye'dir. Doğrudan siyasete mesafeli olsa bile dolaylı etkilerinden mütevellit rejimler kendisinden sakınmışlardır. Bu nedenle Suudi Arabistan gibi ülkelerden de müesses Vehhabilikle anlaşamadığından buradan da ayrılmak zorunda kalmıştır. Ürdün, BAE gibi ülkelerde de muvakkat bir süre kalmıştır.
Ali Halebi, İshak Huveyni gibi arkasında tanınmış talebeler bırakmıştır. Selefiliğin çağdaş kollarından birisini üretmiştir. Medahile veya Camiye gibi akımlar devlet destekli bir dini anlayışı seslendirirken o muhalif ve muvafık siyasete mesafeli durmuştur. 2 Ekim 1999 tarihinde bu dünyadan göçmüş, irtihal etmiştir. 2011 yılında yani bundan 15 yıl evvel ilmi mirasını korumak için muakkipleri ve yandaşları Ürdün'de İmam Elbani Merkezi kurmuşlardır. Ürdün Vakıflar Bakanlığı ise 14 Ekim 2025 tarihinde bu kurumu veya merkezi kapatma kararı almıştır. Elbette bu karar tepkilere neden olmuştur. Özellikle de asayiş ve genel huzuru bozma ihtimali kapsamında. Elbani akımı bu suçlamayı üzerine almıyor ve reddediyor. Ürdün Vakıflar Bakanlığının ilgili kararıyla ilgili şu değerlendirme yapılmıştır:
"Ürdün'de faaliyet gösteren İmam El-Elbani Merkezi'nin kapatılma nedenini anlamak için, resmi kararda, merkezin faaliyetleri ve Ürdün toplumundaki genel dini düşünceye aykırı fikirlerin ve anlayışın yayılması temel neden olarak gösterilmiştir.
Karar, merkezin ruhsatlandırıldığı amaçları aştığını ve Bakanlık tarafından ulusal ve dini ilkelerin ihlali olarak değerlendirildiğini kaydetmiştir.
Bakanlık, bu tür faaliyetlerin devam etmesinin ulusal birlik, kültürel ve toplumsal çeşitlilik açısından olumsuz sonuçlar doğurabileceğini duyurmuştur.
Karar, 2020 tarihli 107 sayılı İslam Merkezleri Yönetmeliği'nin 16/b maddesine dayanmakta olup, Ruhsatlandırma Komitesi'nin tavsiyeleri doğrultusunda verilmiştir. Ayrıca merkezin faaliyetleri Bakanlığın ılımlılık ve hikmet kriterlerine uygunluk arz etmemektedir. İslam Merkezleri için 12 Ekim 2025 tarihinde düzenlenen toplantıda, Ürdün Vakıflar Bakanlığı, anılan merkezle bağlantılı tüm faaliyet ve etkinliklerin derhal durdurulmasını da içeren kararın içeriğine tam olarak uyulması gerektiğini vurgulayarak, kapatmanın merkezin hedeflerini aşmasının ve bunun ulusal ve dini ilkelere yönelik tehdit oluşturmasının doğrudan bir sonucu olduğunu ileri sürdü. Kısaca Elbani merkezinin faaliyet alanı ve vizyonunun Ürdün'ün genel dini yapısı ve anlayışına uymadığı ileri sürülüyor..."
Peki, hangi yapı ve kriterler Ürdün'ün dini kalıplarına uyuyor? İnançta Eş'ari akidesi sülükte de tasavvuf çizgisi. Elbette ekoller arasındaki zıtlaşma tarihi bir sürecin ürünüdür. Lakin Ürdün yönetimi Lübnan ile birlikte Ehl-i sünnet dairesinde 'özel Eş'ariliği' kayırmaktadır. Bu özel Eş'arilik tekfire dayalı bir anlayışı temsil etmektedir. Ürdün 1980'li yıllardan itibaren-belki de daha geriden- bu anlayışa destek vermiş ve yayılmasını temin etmiştir. Adeta dini alanda devlet anlayışını temsil eder bir zemin kazanmıştır. Oysa ki Ehl-i sünnet anlayışında ehli kıble tekfir edilmez ve tekfir fikre yapılır yoksa o fikri benimseyen muayyen kişilere değil. Buna misal olarak İbni Teymiye'nin fikirlerini değil de şahsını nazara vererek tekfir etmektedirler. Bu yönüyle aykırı bir yol tutturmuşlardır. Bu yasaklamada meşrep taassubu gözetilmiş olabilir.
Belki de Ürdün yönetimi bu kampanyayı Raşid Gannuşi'nin ifadesiyle kaynakları kurutma kapsamı doğrultusunda yapmaktadır. Ürdün Müslüman Kardeşler kolu da Elbani'nin siyasi fetvalarına muhalefet etmiştir. Filistin meselesinde de ortak vizonları yoktur. Bir süre önce Ürdün rejimi Müslüman Kardeşleri de kapatma kararı almıştır. Oysa ki onlar da zor zamanlarda Ürdün rejimin arka çıkmışlardı. Ürdün Yönetimi bununla da kalmamış Hamas yönetiminin Gazze'den sökülmesini istemiş ve bu yönde Mısır ve Katar yönetimlerinden teminat almıştır. Kısaca olay sadece selefilikle bağlantılı değil. Doğrudan İslami etkiyle bağlantılıdır. Mısır'da da selefilerin fetva vermesi yasaklanmıştır. Meydan Ali Cuma gibilerine kalmıştır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.