Zekeriya Erdim
8.06.2025
Zekeriya Erdim
Yaşarken ölenler ve ölürken diriltenler
Tüm Yazıları

Yaşarken ölenler ve ölürken diriltenler

Aslında doğum da ölüm de kaderin yegane sahibi olan Allah'ın elindedir. O, sürekli yaratma hali içinde olup; dilediği zaman kimilerinin canını alır, kimilerine can verir.

Bazılarının doğumuna sevinirken, bazılarının ölümüne üzülürüz. Dünya denen hanın giriş kapısında gelenleri, çıkış kapısında gidenleri görürüz.

Ölmenin ve dirilmenin bir hakiki, bir de mecazi anlamı vardır. Kişiye, kuruma, olaya, duruma göre tercih edilip kullanılır.

Uyumak, geçici olarak ölüp yeniden dirilmek gibidir. Sonbaharda canlılığını kaybeden tabiat, ilkbaharda tekrar yeşerir.

Kış uykusuna yattıklarında ölüm hali içine giren hayvanlar, mevsimi geldiğinde uyanıp dirilirler. Varlıklarını belli eder, hayatın aktif unsurları haline gelirler.

Zaman zaman, bazı kimseler için "yaşayan ölüler" benzetmesi yaparız. Buna karşılık, "öldükten sonra yaşayanlar" hakkında hikayeler anlatırız.

Yaşarken ölmek; biyolojik açıdan canlı olduğu halde, diğer açılardan ölü gibi pasif hale gelmektir. Ruhen bitmek, yaşama coşkusunu kaybetmek demektir.

Öldükten sonra yaşayanlar ise, arkalarında iz bırakanlardır. Yapıp ettikleri sayesinde, amel defterleri açık tutulanlardır.

Bir de korkuları yenenler, ölümü öldürenler var. Kendileri ölürken, başkalarına hayat verip diriltiyorlar.

Onların varlık sebebi, yaşatmak için yaşamak. Fideler solmasın, fidanlar kurumasın diye; bağlara, bahçelere can suyu taşımak.

Filmlerde gördüğümüz, gerçek hayatta örneklerini bildiğimiz bir durum var. Çeşitli nedenlerle ölen kimselerin sağlam organları, başka hastalara nakledilerek onların yaşamalarına vesile oluyorlar.

Bu ya kişinin kendi vasiyeti ya da yakınlarının rızası ile gerçekleşiyor. Ruhu göçüyor, bedeninin bir kısmı faydalı olacak şekilde değerlendiriliyor.

Ayrıca kendisini dinine, davasına adayan kahramanların var olduğunu biliyoruz. Onları, cihat cephelerinin ön saflarında görüyoruz.

Ya şehit ya gazi oluyorlar. Amel defterlerini açık bırakıp, sevap akışını sürekli kılıyorlar.

Rabbimiz, Bakara süresi ayet 154'de; "Allah yolunda öldürülenlere sakın ölüler demeyin. Aslında onlar diridirler ama siz anlamazsınız" diyor. Öldükten sonra da yaşadıklarını ve yaşattıklarını söylüyor.

Tarih boyunca yaşananlar, bunun tescilli tanıklarıdır. Günümüz dünyasının canlı örnekleri ise; Gazze'nin mağdurları, mazlumlarıdır.

Allah'ın ayetlerini, az bir pahaya satmadılar. Her türlü tehdide, tehlikeye, mal kaybına, can kaybına rağmen; yurtlarını ve yuvalarını bırakıp gitmediler.

İki yıldır Kurban Bayramlarında, canhıraş çığlıklar halinde, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş Müslümanlara sesleniyorlar. "Koç, koyun, deve, sığır kesmenize gerek yok; biz her gün kurban oluyoruz" diyorlar.

Feryatları meydanlarda, vicdanlarda yankılanıyor. Genelde insanların, özelde Müslümanların; ölü hücreleri diriliyor, uyuyan ruhları uyanıyor.

Tepkiler tebliğe, tebliğler isyana dönüşüyor. Farklı dinlerin ve toplumların mensubu olan milyonlar; kendi halleri ve dilleri ile Gazze'yi konuşuyor.

Devletlerin ve milletlerin ortak kültürüne, yeni bir gelenek eklendi. Filistin bayrağı, insani duyarlılığın evrensel sembolü haline geldi.

Zamanın ruhu, yeni bir diriliş destanına şahit oluyor. Tarihin sır katibi; öle öle diriltenlerin yaptıklarını, yaşadıklarını kaleme alıyor.

Kim bilir kaç asrın alnına damgasını vuracak. Bizden sonra gelenlerin, ilham kaynağı olacak.

Duruşlarına, direnişlerine baktığımızda onlara öykünüp özeniyor; aynaya baktığımızda, mahcubiyetten başımızı önümüze eğmek zorunda kalıyoruz. Sonra iç sesimizin izinden gidip; yıllar önce coşku ile söylediğimiz bir marşı, bu sefer düşük perdeden mırıldanıyoruz:

"Korkuları dürenler, / Ölümü öldürenler; / Cennetin kapısından, / Peygamber'le girenler".

Arkasından, her zaman dünyanın ve insanlık aleminin başına bela olmuş Yahudilerin sonuyla ilgili ayetleri, hadisleri okuyup anlatıyoruz. Süreci hızlandırmak için, bu yolda gayret göstermemiz gerektiğini hatırlıyoruz.

Allah (cc), İsra suresi ayet 4 ve 5'te; "Biz Kitap'ta, İsrail oğullarına şu hükmü bildirdik: Dünyada iki defa fesat çıkaracak ve açık zorbalıklar yapacaksınız. Birincisinin zamanı geldiğinde, kuvvet ve şiddet sahibi olan kullarımızı üzerinize gönderip musallat edeceğiz. Onlar, sizi yakalayabilmek için; evlerin aralarına bile girip, her tarafı didik didik ederek arayacaklar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaaddir" diyor. Aynı surenin 6. ve 7. ayetlerinde ise, ikinci fesat dönemine atıfta bulunarak; "Sonraki taşkınlığınızın zamanı geldiğinde; kederinizden suratlarınız asılsın ve ele geçirdiklerini mahvetsinler diye, başınıza düşmanlarınızı musallat edeceğiz" şeklinde devam ediyor.

Bu ilahi mesaja, bir hadis rivayetini de eklemek gerekecek. Peygamber(sav) Efendimiz'in beyanına göre; "Müslümanlar Yahudilerle savaşmadan kıyamet kopmayacak. Günü geldiğinde savaşacaklar ve onları mahvedecekler. Öyle ki, Yahudilerden biri bir ağacın veya taşın arkasına saklanacak olsa; o ağaç ve taş dile gelip, 'Ey Müslüman! Ey Allah'ın kulu! Arkamda bir Yahudi var. Buraya gelip onu da öldür' diye seslenecek".

Allah vaadini öyle ya da böyle yerine getirir. Ne zaman ve nasıl olacağından çok, kimlerin eliyle icra edeceği önemlidir.

Şimdi, azgınlığın ve sapkınlığın en ileri derecesine talip olan Yahudiler; kendi kaçınılmaz sonlarına koşuyorlar. Herkese, her şeye rağmen dinlerine ve davalarına sadık kalan Müslümanlar; "Allah'ın kılıcı" olup, öle öle diriltme şerefini yaşıyorlar.

Sürecin etkisiz, tepkisiz, duyarsız seyircilerine ise; büyük bir utanç kalıyor. Bedenleri yaşasa da ruhları ölüyor.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları