Ahmet Ağırakça
17.06.2025
Ahmet Ağırakça
Firavun’un azgınlığı ve ona yapılacak davetin ilk adımları
Tüm Yazıları

Firavun’un azgınlığı ve ona yapılacak davetin ilk adımları

Artık risalet görevini yüklenmiş olan Hz. Musa'nın ilk yapması gereken görev belli olmuştu. Azgınlaşan ilahlık iddiasında bulunan bu zorba ve ceberut hükümdarın Allah'a iman etmeye ve kendisine gelen peygambere itaat etmeye davet edilmesi gerekiyordu. Yüce Allah peygamberi Hz. Musa'ya gereken emir ve talimatı vererek tebliğ ve davete başlamasını irade buyurdu:

"Firavun'a git, çünkü o gerçekten azdı" emr-i ilahisi tarih boyunca yaptıkları zulümlerle tanınmış bir hanedan ve zorbalığıyla meşhur ilahlık iddiasında bulunan bir hükümdar olan Firavun'u simge olarak gösteriyor. Zamanla "Firavun" tabiri ve kavramı Rablık taslayan müstekbir diktatörlerin makamlarının ortak adı haline gelmiştir.

Firavun'un azgınlığı ve yönetim anlayışı hakim olduğu devlet ve devletin sınırları dahilindeki toplumu ve yönetimi altında yaşamak zorunda kalan vatandaşlarını gruplara ve tabakalara ayırarak zayıf düşürüp ve güçsüzleştirip sonra da onlardan dilediğine dilediği gibi davranıp her türlü zulmü reva görmesidir. Mısır'daki Firavunların devlet ve yönetimi böylesi bir zulüm sistemi üzerine bina edilmiş bir yönetim biçimi idi. Nitekim gruplara ayırdığı ve farklı muamelelere tabi tuttuğu kesimlerden birileri İsrailoğulları olup en büyük zulmü bunlar görmekteydi. Kahinlerin kendisine verdikleri bilgilere dayanarak İsrail oğullarından birisinin farklı bir din ile ortaya çıkıp tahtını ve devletini elinden alarak yıkılmasına sebep olacağını bildirmesi üzerine İsrailoğullarına karşı acımasız bir yönetim sergilemişti. Bunun için de kadınlarını kendilerine hizmet etsinler diye öldürmeyip sağ bırakıyor, fakat erkeklerini öldürmeye yıllarca devam etmişti. Firavun'un bu tür zalimane muamelelerle bir kavmi yok etmeye çalışması tarihi bir gerçek idi. Bir başka ifadeyle Hz. Musa'nın da beyan ettiği gibi İsrailoğullarını kendisine tamamen "kul" edinmişti. Zaten Firavunun ilahlık iddiasında bulunması, emri altındaki herkesi kendi kulları olarak görüyor, dilediklerini serbest bırakıp dilediklerini ve özellikle de erkeklerini öldürmekle bir nesli yok etmesinin ilahi adalete aykırı olduğu açık bir sonuç idi. Bunun için bunun bu şekilde sürüp gitmesine müsaade edilmeyeceği muhakkaktır. Gerçi sünnetullah ve dolayısıyla ilahi irade her zaman bu şekilde tecelli etmeden her şey insanların irade ve davranışlarına bırakıldığı bilinmektedir.

Firavun'un bu zulmü sadece insanlar düzeyinde kalan bir zulümdü. Bu zorba hükümdarın en büyük zulmü ise, Allah'ın yüceliğini, Rububiyetini ve kudretini görmezlikten gelip "Rabb'lık ve ilahlık" iddiasıyla zulmettiği toplumda kendisinden menkul hükümlerle bir din ortaya çıkarmasıydı.

Nitekim ileride de anlatılacağımız gibi Fravun, insanları Hz. Musa'ya karşı, kendi oluşturduğu bu batıl dini korumaya davet ediyor. Böylece Allah'a inanmakla birlikte Firavun'un Rabb'lık sıfatıyla din var etmesi, insanlar üzerinde kendi otoritesini ve hükümlerini uygulamak istemesinden kaynaklanıyor.

Firavun'un azgınlığı, hak ve hukuk tanımazlığı, Hz. Musa'da (as) endişelere yol açıyordu. Bunun için de Rabbi'nden bu vazifeyi iyi bir şekilde yerine getirebilmesi için bazı imkânlar istiyor: "Musa dedi ki: "Rabbim! Ben onlardan bir kişi öldürmüştüm, (şimdi) beni öldürmelerinden korkuyorum." (el-Kasas, 28/33).

Hz. Mûsâ (as) bir insan olarak korku duygusu taşıyabilir. Bu noktada hâlini ve duygularını Rabbi'ne arz edip Ondan yardım dilemesi, görev ve tebliğden, Firavun rejimine karşı mücadeleden kaçış değil, başarılı olmak için Rabbi'nden destek talep etmekteydi. Zira Hz. Musa, Mısır'a döndüğünde Firavun'un eline geçmekten ve kötü bir cezaya çarptırılmaktan, bunun sonucunda da risâlet görevini yapamamaktan endişe ederek bunları ifade etmişti. Bir başka Kur'ânî ifadeyle:

"Mûsâ dedi ki: "Rabbim! Gerçekten ben, beni yalanlarlar diye korkarım. "Ve göğsüm daralır, dilim konuşamaz olur. Bunun için Hârûn'a da elçilik ver! (Onu bana yardımcı yap.)" (eş-Şuarâ', 26/12-13), "Kardeşim Hârûn'un ise dili (ve konuşma tarzı) benim dilimden daha (açık ve daha) düzgündür. Onu bana (beni destekleyen ve doğrulayan bir) yardımcı olarak (peygamberlik görevi ile görevlendirip) gönder. Zira ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." (el-Kasas, 28/34). "Zira onların benim aleyhimde bir suçlamaları/ bana isnad ettikleri bir suç vardır. Onun için beni yalanlamalarından korkuyorum." (eş-Şuarâ', 26/14).

"Rabbim! Göğsüme genişlik ver, işimi kolaylaştır, dilimden düğümü çöz ki, sözümü iyi anlasınlar. Bir de bana ailemden kardeşim Harun'u yardımcı ver." (Ta-Ha, 20/25-30).

"Kardeşim Hârûn'un ise dili (ve konuşma tarzı ve kabiliyeti) benim dilimden daha (açık ve daha) düzgündür. Onu bana (beni destekleyen ve doğrulayan bir) yardımcı olarak (peygamberlik görevi ile görevlendirip) gönder. Zira ben, beni yalanlamalarından korkuyorum." (el-Kasas, 28/34).

"Onunla (kardeşim Harun ile sırtımı kuvvetlendir. Onu işimde ortak kıl. Taki seni çok tesbih edelim. Seni çok analım. Şüphe yok ki Sen bizi hakkıyla görensin." (Ta-Ha, 20/31-35).

Bir tebliğcinin, cahili ve azgın bir topluma giderken göz önünde bulundurması gereken hususlar ve kurallar vahiy tarafından belirlenmiştir. Söz konusu kural ve hususların en başında geleni ise tebliği yumuşak bir üslupla ve sadece fertlere değil bütün topluma yapmaktır.

İnsanların bir çok konu ve alanda yetenekleri sınırlı olduğundan, tebliği tek bir kişinin yapması çok verimli olmayabilir. Ama peygamberler bunu önce kendileri tek başlarına başlatıp onlara iman edenlerle birlikte bir yapı, bir grup, bir ümmet ve kendi cemaatlerini oluşturarak birbirlerini tamamlamaları halinde yapılacak tebliğlerin daha verimli olacağı muhakkaktır. Böylelikle tevhid inancını insanlara anlatıp tebliğ edecek ve İslam'a davet edecek kimselerin farklı alanlarda yeteneklerinin olması gerektiği gibi bu yeteneklerini diğer tebliğci kardeşleriyle birleştirmeleri gerektiğini görüyor ve bu ayetlerden bu neticeyi çıkarıyoruz. Bu şekilde tebliğ ve davet hedefine daha hızlı adımlarla ilerlemek mümkün olabilir.

Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü üzere bu noktaya önemle parmak basılmaktadır.

Hz. Musa'da liderlik vasıflarının öne çıktığını biliyoruz. Ancak insanlarla ilişki kurmada ilk adım olan konuşma, karşısındakine en güzel şekilde hitap edebilme ve sabır kabiliyeti farklıydı. Ayetlerdeki "Dilindeki düğüm"den maksat bunun olma ihtimali olabilir. Bazım müfessirlerin dediği gibi Hz Musa'nın "peltek dilli" olması uzak bir ihtimaldir. Çünkü bu eksiklik peygamberin rencide edilmesine sebep olabileceği için mümkün görülmemektedir. Nitekim ileride geleceği üzere Firavun, Hz. Musa'nın dilindeki durağanlığı onun yüzüne bir eksiklik olarak söyleme cesaretinde bulunabilmesi onun zulmünün ve insanlara üstten bakmasının bir sonucudur. "Göğsünün darlıği" sözü ise, "Hz. Musa'nın sabırsız bir tavırla tebliğlerden netice almayı beklemesi aceleliğini göstermektedir" şeklinde yorumlanabilir. Nitekim Tur'dan dönüşte levhaları atıp hemen kardeşinin saçından-sakalından tutması bu özelliğinin yansımaları idi.

İşte bu iki özelliği mükemmel hale getirmek için ve bu özellikler de Hz. Harun'da olduğu için Allah'tan böyle bir istekte bulunmuştur. Bunun üzerine yüce Rabbi'miz bu istekleri kabul buyurarak: "(Allah Mûsâ'nın bu isteklerini geri çevirmeyip onun görevini başarıyla yapabilmesi için bütün isteklerini kabul ederek) "İstediğin sana verildi ey Mûsâ" buyurdu." (Ta-Ha, 20/36).

"(Allah Mûsâ'nın bu dua ve talebini kabul edip) buyurdu ki: "Gücünü kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki mucizelerimiz sayesinde size (zarar vermek için Firavun ve adamları) el uzatamayacaklar. Siz ve (iman edip) size uyanlar (onlara karşı) üstün geleceksiniz." (el-Kasas, 28/35).

Bu müjdeli haberden sonra artık hedef belirlenerek yol gösterilmiştir. İstedikleri imkânlar ve mucizeler de verilerek, göreve hazır hale getirildiler. Bundan sonra ise Allah (cc), Hz. Musa ve Harun'un uygulayacakları stratejileri belirliyor, risalet görevinin başarıya ulaşması için onlara yol gösteriyordu.

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ahmet Ağırakça

Ahmet Ağırakça Diğer Yazıları