Mustafa Özcan
26.04.2025
Mustafa Özcan
Papa’nın yanında götürdüğü emanet!
Tüm Yazıları

Papa’nın yanında götürdüğü emanet!

Zamanın ilerleyişi karşısında dinin yeri giderek daralıyor. Daha ziyade din adına popülizm dalgaları yükseliyor. Siyasi galibiyet arayışı, ahlaki umdeler ve dini kurallar tanımıyor, dinlemiyor. Hilafı sahih olsa, hakim cereyanları, Netanyahu ve avanelerini doğru kıstas ve sahih paradigma saymamız gerekecek. Din adına geçmişten devreden yanlışlar ve sapkınlıklar var. Hıristiyanlar tarihi süreçte yanlışlarla yollarına devam etmişlerdir. Doğrular kıyıma uğramış yanlışlar ayakta kalmıştır.

Kısaca kurtarıcı makamında görülen iki şahsiyet hakkında birçok yanlış zamanla üst üste gelmiş ve birikmiştir. Düğümlenmiştir. Günümüzde zamanın da baskısıyla birlikte bazı alanlarda tashih sürecine gidiliyor. Hıristiyanlar arasında teslis ile tevhit arasındaki mücadele 321 Birinci İznik Konsili'nden beri devam etmektedir. 381 yılında İmparator Theodosius'un oluruyla yaklaşık 180 piskopos Aya İrini'de İznik amentüsünü onaylamak ve Ariusculuğa son bitirici darbeyi vurmak için bir araya gelmiştir. Burada Teslis yani şirk benimsendi. Böylece tarihi bir yanlışı kökleştirdiler. Lakin Ariusculuk günümüzde geri döndü ve Kilise'nin duvarlarını aşındırmaya başladı. Müteveffa Papa, Hazreti İsa'nın uluhiyetine veya ilahi kişiliğine karşı çıkıyor. En azından bu anlamda Ariusculuğa dönüşü temsil ediyor. 14 Temmuz 2022 tarihinde vefat eden dostu İtalyan gazeteci Eugenio Scalfari ondan böyle bir aktarımda bulunuyor.

İslam yeni vahiyle birlikte Hıristiyanlığın çarpık taraflarını tashih etmiştir. Lakin Hıristiyanlar onu eski vahiylerin bir devamı saymamış, yabancı ve sapkın bir çığır kabul etmiştir. Düşmanca mukabele etmişlerdir. Kendilerinden bilmemiş ve İslam'ın getirdiklerine iltifat etmemiştir. Lakin doğrular peşlerini bırakmamış ve sakin olarak düşündüklerinde üçün bir, birin de üç olduğunu izah edememişlerdir. İmanlarına şirk bulaştırmışlardır. İslam haç, domuz eti ve ruhbanlık gibi Hıristiyanlığa bulaştırılan ama özünden olmayan hususları ayıklamaya gelmiştir. Şimdi Papa Françis gibiler derin dairede tarihin akışını ve yanlışını düzeltme gayreti içinde olmuşlardır. Hıristiyanlar İslami cenahta Salahaddin Eyyübi gibi doğru karşılıklarını bulsalar belki de ihtidaları ve hak dine dönüşleri daha hızlı olabilirdi. Bu bir konjonktür meselesidir. İslami kesimler muktedir bir zeminden bunu yapabilirlerdi. Lakin saklı bir tashih dönemi bizleri bekliyor. Hıristiyanlığın tarih aynasında, İslam aynasında ve aklın ışığında kendini tashih dönemi gelip çatmıştır. Daha fazla ertelenemez. Tashih sürecinden sonra belki de geride sadece sapkın dini cepler kalacak ve onlar da hakkın galebesiyle dönüşecek ve tarih sahnesinden silinecektir. Siyonist dini anlayışlar ve Evanjelikler bu zümreleri temsil etmektedir. Selefleri Nesturiler gibi söneceklerdir.

Papa Francis, Mayıs ayında Hıristiyanlığın amentüsünün ve çerçevesinin belirlendiği önemli 7 konsilin toplandığı İznik'e önemli bir ziyarette bulunacaktı. Erken ölümüyle ömrü vefa etmemiştir. Lakin geride bir emanet bırakmıştır. Bu emanet Hıristiyanlığın tashih sürecidir. Ucu açık bir süreçtir. Papa bir hakikatin peşindeydi. Kiliseyi din adamları yerine halka iade etmeyi planlıyordu (Pope Francis obituary: Outsider who attempted to return the church to the people and away from clericalism). Burada reformcu yönünün ikinci ayağını görüyoruz. Ruhbaniyete mesafe koyması.

İnsanlık aleminde ikinci tashih süreci ise Şiilerin Mehdi tasavvurunun tashih edilmesidir. Şiilerin Mehdi telakkisi de gulyabani gibidir. Samarra Mehdisi aslen soyu kesik olan Hasan el-Askeri'nin hayali çocuğu olarak görülüyor. Hıristiyanlık nasıl İslam aynasında tashihe muhtaç ise aynı şekilde Şiilerin on ikinci imam veya Hasan el Askeri'nin efsane oğlu olarak inandıkları Mehdi telakkisi de Sünnilik aynasında tashihe muhtaçtır. Sünnilik de Mehdi'yi kabul eder ama bu Hasan el Askeri'nin oğlu olmadığı gibi on ikinci imam dahi değildir. Şii Mehdi'sinin hicretin 255. veya 256. yılında dünyaya geldiği belirtilmiştir. Bu anlamda hicri takvimle birlikte vefatının üzerinden tam 1190 yıl geçmiş bulunuyor. Bu istisnai ömür, kısır Hasan el Askeri'nin oğlu olması kadar aklın almayacağı muhal hususlardan birisidir. Şiiler bunu tevil edebilirler ama tevil zırva kabul etmez. Nitekim Ahmet Katip bunu çürütmüş ve Şiiliğin de aslında imamlar zinciri yerine yönetim biçimi olarak şura prensibini dayalı olduğunu savunmuştur. Yine son dönemde Şii literatürünü eleyen ve tashih eden isimlerden birisi olan Kemal Haydari de Muhsin el Hakim'den sonra Şii merci olan Ayetullah el-Uzma Seyyid Ebu'l-Kasım Hoyî'den on ikinci imam doktrinini çürüten ve yalanlayan bir rivayet aktarmıştır. Bu demek oluyor ki halkın önünde kabul ettiklerini dar dairede ve özellerinde reddediyorlar. Muhsin el Hekim siyasal Şiiliği reddetmiş halk dindarlığı esas almıştır. Hoyi de Şii Mehdisi tezini reddetmiştir. (https://www.youtube.com/watch?v=cvu2_oGIe-A) Bu Velayet-i fakih doktrinini haklı çıkarmaz. Naslar kimsenin tekelinde değildir.

Zaman ihtiyarladıkça gerçekler gençleşiyor. Tashih süreçlerinin tamamlanmasını temenni ederiz.

Mustafa Özcan

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Mustafa Özcan

Mustafa Özcan Diğer Yazıları