Hangi kritere ve paradigmaya göre geri kaldık?
Ünlü Yahudi oryantalist Bernard Lewis gibiler İslam dünyasının Batı medeniyetiyle karşılaşmasında 18'inci yüzyıldan itibaren ilk defa bozgun hali yaşadığını, tutunamadığını savunmuşlardır. Yahudiler de İsrail namıyla bölgeye bu çığırla birlikte akın etmişler, yol bulmuşlar ve sızmışlardır. Şimdi bunun son fasıllarını yaşıyoruz. Bu tezde kısmen haklılık payı olsa bile tamamen doğru sayılmaz. Burada yenilme ile geri kalma arasında bir yol ayrımı var. Yenilirsiniz ama sıhhatli bir bünyeye malik iseniz yeniden toparlanır ve hezimeti zafere dönüştürürsünüz. Osmanlıların yükseliş dönemlerindeki gibi. Geri kalma ise müzmin bir haldir, adeta hastanın yatağa düşmesine benzer. Arnold Toynbee gibiler Müslümanların geri kalmasını muvakkat görürler. Yeniden eski hallerine döndüklerinde onların karşısında kimse tutunamaz. Geri kalma arizi bir haldir. Gelip geçer.
Batı medeniyetinden önce de Haçlı ve Moğol istilaları karşısında Müslümanlar gerilemişti. Lakin Moğollar çok geçmeden İslam'ın manevi dinamikleri karşısında tutunamamış ve İslam'a teslim olmuşlardır. 'Mağluptur bu yönde galip' uyarlamasına muhatap olmuşlardır. Burada yenilmenin mahiyetiyle alakalı olarak bir çekişme var. Müslümanlar, Haçlılar ya da Moğollar üstün oldukları için değil bilakis İslam'ı iç alemlerine yansıtamadıkları ve atalarının izinden gidemedikleri için mağlup olmuşlardır. Yani kendi kriterlerine göre yenilmişlerdir. Mağlubiyette iç faktör dış faktörden daha baskındır. Hadisler de Müslümanların kıtlıkla veya düşmanla değil iç çekişmeyle darmadağın olacağını haber vermiştir. İç düzen sağlam olunca onu kimse sarsamaz. Nitekim asrımızın İbni Haldun'u kabul edilen Türk asıllı Cezayirli düşünür, Malik Binnebi 'kabiliyetü'l hezime/yenilgiye yatkın olma hali' kavramını üretmiştir. Kısaca Müslümanlar dış akınlar karşısında iç bütünlüklerini ve manevi dinamiklerini koruyamadıkları için geçici olarak mağlup olmuşlardır. 14 yüzyıllık İslam tarihi boyunca 200'er yıllık iki devre yenilgileri vardır. Toplam 400 sene eder. 1400 yılda 400 sene. Zaferlerin zekatı veya sadakası sayılır. Osmanlı'nın tökezlediği günlerde Fransız düşünür Renan, Müslümanları İslam'ın geri bıraktığını söylemiştir. Ahmet Deedat ise aksine Müslümanların İslami kriterlere göre geri kaldıklarını söyler. Böylece paradigmayı düzeltir. Ziya Paşa da Renan'ın tezini garipsemiş ve 'İslam imiş devlete pâ-bend-i terakki/ Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı' demiştir. Yani devletin yükselmesine engel olan islamiyet imiş, önceleri yoktu, bu rivayet yeni çıktı. Gerçekten de öyle İslam 14 yüzyıllık serüveni boyunca 10 yüzyılı ileride kapatmıştır. 10 yüzyıl boyunca Müslümanları geri bırakmayan İslam nasıl olmuş da yarım veya çeyrek devrelerde Müslümanları geri bırakmıştır? Geri bırakan İslam değil İslam'ı bırakmaktır. Necip Fazıl bu durumu veciz bir biçimde ifade eder: Ne gelirse başımıza Hak'tandır; Fakat geliş sebebi, Hak'tan ayrılmaktandır.
Kur'an-ı Kerim bize 'zafer ve hezimet günlerini aranızda dolaştırırız 'demiştir. Yenilgi tevazu öğrettiği oranda yeniden zafer nöbetlerinin zeminidir. Bu zafer veya hezimet meselesini yeniden düşünmek lazım. Bir dönem 19 sayısıyla anılan Güney Afrikalı davetçi tabir caizse İslam polemikçisi Ahmet Deedat bu alanda lafı gediğine koymuştur. Müslümanların hezimetlerini Malik Binnebi doktrini ile şöyle izah etmiştir: Biz, Batı'dan geri değiliz biz İslam'dan geriyiz. Yani Müslümanların zafer üzerine zafer kazandıkları dönemin kriterlerinden uzağız. Mağlubiyetimiz batı kriterli veya kaynaklı değil. Dünyadan geri kalmamız dinimizi yaşamada gösterdiğimiz edilgenlik, gevşeklikten ve tefritten kaynaklanmaktadır. Kaldı ki bazı alanlarda Batı bizim değerlerimizle bizi geçmiştir. Ya da sosyolojik alanlarda Batı medeniyeti kimi İslami değerleri benimsemiş ve kuşanmış olabilir. Bu yönde tahliller ve analizler yapanlar olmuştur. Bunlardan birisi de emirü'l beyan olarak anılan Şekip Arslan'dır. 'İslam Dünyası Niye Geri Kaldı, Ötekiler Niye İleriye Gitti?' başlıklı bir eseri vardır. Lakin bu konuda en veciz tahlili Ahmet Deedat yapmıştır. Nitekim İslam geri kalmayı ve başkalarının kalıcı üstünlüğünü kabul etmez. Müslümanlar sadece geçici olarak tökezler. Hazreti Peygamber 'el hakku veya el İslamu ya'lu vela yu'la aleyhi' buyurmuştur. İslam ötekileri gölgeler kimse İslam'ı gölgeleyemez. Bu nedenle Yunus Estel, İslam'ın gurbetinin yüzyılı aşmayacağını söylemiştir.
Öyle ise bizim hezimetimiz İslam'ı yeterince anlamayışımızda, kavrayamayışımızda ve yaşamayışımızda saklıdır. Bu nedenle de Batı fodulluğu yaparak onları geçemeyiz. Biz onları değil, onlar bizi taklit etmek zorundadır. Taklit aslın yerini dolduramaz. Gerçekte üstün olan biziz. Bidaatuna ruddet ileyna. Batı'dan alsak alsak zamanla bizden ödünç aldıklarını ve devşirdiklerini geri alırız.
Şimdi yeniden nöbet değişimi faslındayız. Filistinli Şeyh Bessam Nihad Cerrar, bu bağlamda şunları söylemektedir: "Batı'nın asırlar boyu yanıltma ve saptırmadan sonra İslam hakkında ürettiği çarpık görüntü ve imaj yıkılma aşamasına gelmiştir. Dünya bu dini, İslam'ı bütün çıplaklığıyla görmeye başlamıştır. Bilinçlenmedeki bu dönüşüm büyük bir hayrın kapılarını açacaktır."
İç dinamiklerin harekete geçmesi tabir caizse ihtizaza gelmesi bizi hezimetten kurtaracak ve zaferin kollarına atacaktır.
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.