Yemin olsun

Dilimizde söylem, günlük hayatımızda eylem olarak varlığını devam ettiren kültürel değerlerimizden biri, "yemin" geleneğidir. Terim olarak "Bir kimsenin kararlılığını belirtmek yahut başkalarını ikna etmek amacıyla, inandığı değerler ve doğrular üzerine söz vermesi" anlamına gelir.

Eski Türklerde, "ant" kelimesi de yemin anlamında kullanılmıştır. Önemli olaylar ve durumlar için, özel "ant içme" törenleri yapılmıştır. Günümüzde insanlar, bir mesleğe mensup olduklarında yahut bir makama geldiklerinde de yemin ederler. Belirlenmiş ve kabul edilmiş kanunlara, kurallara, ilkelere, prensiplere uyacaklarına dair ant içerler, söz verirler.

Hukuk sistemlerinde ihtiyaç duyulduğunda taraflara yemin teklif etme geleneği vardır. Davacıdan ve davalıdan, beyanlarının doğruluğu konusunda yemin içerikli ifadeler alınır. Kişiler ve kurumlar, ülkeler ve toplumlar arasında yapılan anlaşmalar, sözleşmeler de yemin gibidir. Kabul edilmiş değerlere atıfta bulunularak; yapılan mutabakata sadık kalınacağına söz verilir.

Yemin etmenin yahut ant içmenin, tehdit için kullanıldığı örnekler de vardır. Bu örnekler, daha çok intikam sözü verme ve meydan okuma anlamı taşır. Namus, şeref gibi değerler üzerine de yapılıyor olmakla birlikte; İslam dininde ve geleneğinde, yeminlerin dayanağı Allah'tır. O'nu şahit tutarak söz verip sözünde durmamak; hem çok ayıp, hem de büyük günahtır.

Aslında bütün insanlar, ruhlar meclisinde Allah'a bir söz verdiler. O'nun "Rabb" olduğunu kabul edip, "biz senin kullarınız" dediler. Kul olmak; emrine uymak, rızasına uygun davranmak anlamına geliyordu. Vahyi bilgi kaynağı, Resul'leri hayat rehberi olarak kabul edip kavlen ve fiilen uymayı gerektiriyordu.

Fakat insanların çoğu; verdikleri sözleri, yaptıkları yeminleri unuttular. Fani dünyayı baki zannedip, hiç ölmeyeceklermiş gibi mesken tuttular. Tevhid inancı tahrif edildi, elçilere zulüm yapıldı. Rahman'ın yolu bırakılıp, şeytanın yolu tutuldu.

Rotasından çıkan dünya gemisi, küfür denizinde fırtınaya yakalandı. Savruldu, sürüklendi, yalçın kayalıklara çarpıp parçalandı. Yükte hafif pahada ağır malları, metaları korsanlar talan edip aldılar. Ölenler öldü, kalanlar perişan oldular.

Birileri köşe bucak alınacak, çalınacak şeyler aramaya devam ediyor. Dalgalar vurdukça, geminin enkazı da başka bir sahile doğru kayıp gidiyor. Küresel köyün korsanları, yeni yağmalar peşinde. Mazlum, mağdur, mahrum milletler; huzur ve güven içinde yaşayabilecekleri bir sahil-i selametin arayışı içinde.

Bunun için, ehil ve güvenilir rehberlere, önderlere, kılavuzlara ihtiyaç var. Farkında olanlar, sorumluluk duyanlar, bir adım öne çıkmalılar. Bir zihin ve gönül aydınlığı güneşi doğmalı. Yeniden, bir kez daha; Allah (cc) Rabbimiz, elçileri rehberimiz olmalı.

Antlarımızı, sözlerimizi, yeminlerimizi hatırlamalıyız. Daha yaşanılabilir bir dünyanın, canlı şahitleri olmalıyız. İlmimizi, imanımızı, amelimizi, tavrımızı tazelemeliyiz. Gecenin karanlığında göz aydınlığı olacak kandiller, hatta yıldızlar haline gelmeliyiz.

Yeryüzünü yeniden ihya ve inşa edecek formül budur. İnsanlık, ancak ve ancak "herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" diyenlerin kuracağı bir adil düzen ile kurtulur.

Yeniden "la ilahe illallah" deyip düştüğümüz yerden kalkalım. Aşk ile şevk ile "besmele" çekip, hidayet elçiliği için yola çıkalım. Menzile ulaşmadan dönmeyeceğimize "yemin" edelim. Allah'ı şahit tutup; "vallahi, billahi, tallahi" diyelim.

Kavli ve fiili dualarımız; zalimin ve zulmün duvarlarını yıksın. Cümle dertlere deva olacak ilahi nizam, bir kez daha ortaya çıksın. Ahiret tarlasına iyilik tohumları ekelim. Huzur, güven, bolluk, bereket sembolü olan Tuğba Ağaçları dikelim.

Geçmişin acılarını unutturacak bir gelecek tasarlayalım. Dosdoğru yol üzere yürümeye söz verip, sözümüze sadık kalalım. Eski halimiz gaflet uykusu ise de yeni halimiz hidayet uyanıklığı olabilir. Niyetimiz, gayretimiz rahmete, berekete dönüşüp; yurdumuza ve yuvamıza, bölgemize ve dünyamıza yeniden bahar gelebilir.

İçimizi dışa vurup cümle aleme ilan ederiz. Andımızı, sözümüzü, yeminimizi sayfalara ve satırlara döküp mesela şöyle deriz:

Daldık gaflet uykusuna, yeryüzünde dara düştük;

Haramiler hanemizi, gece gündüz talan etti.

Perde indi gözümüze, yoldan çıkıp yara düştük;

İblis girdi içimize, hakikati yalan etti.

Şimdi esir illerimiz, çok perişan hallerimiz;

Ateş düştü başımıza, kan karıştı aşımıza.

Yandı, bitti, küle döndü tutunacak dallarımız;

Yaslanamaz hale geldik, yosun tutmuş taşımıza.

Musibetler mektebinde, nasihatle tanış olduk;

Öle öle dirilerek, kendimize geliyoruz.

Yıkıntılar arasında, can ilacı özü bulduk;

Kor yürekli yiğit gibi, yağız atı salıyoruz.

Gayri taze bir imanla, gökyüzünde bulut olup;

Bağrı yanık topraklara, yağmur gibi yağacağız.

Yemin olsun Allah'a ki, karanlığa kılıç vurup;

Güne hasret gönüllere, güneş gibi doğacağız.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Zekeriya Erdim

Zekeriya Erdim Diğer Yazıları