Hz. Musa - Firavun mücadelesi kızışıyor
"Firavun kavminden ileri gelenler (hükümdarlarına) şöyle dediler: "Mûsâ ve kavmini yeryüzünde (Mısır'da) bozgunculuk yapsınlar, seni ve ilahlarını reddetsinler diye mi bu şekilde serbest bırakacaksın?" O da "Hayır, tabii! Oğullarını öldürür, sadece kadınlarını hayatta bırakırız. Biz onları ezip kahredebilecek bir güce sahibiz" dedi." (el-A'râf, 7/127).
Her iki kesim arasında gittikçe hızlanan ateşli bir mücadele dönemi başladı. Devlet bürokratları, Firavun'u tahrik ederek "Mûsâ, adamları ve İsrâiloğulları Mısır'da yeni bir dinin yayılmasına yol açacaklar gibi görünüyor. Bunlara karşı ne yapman gerekir? Yoksa onları serbest bırakıp senin ve atalarının ilahlarına dil uzatmalarına müsaade mi edeceksin?" dediler. Firavun da en ağır cezalarla onları cezalandıracağını söyleyip "Erkeklerini öldürüp kadınlarını bize hizmetçi yapacağız. Biz bunu uygulayabilecek güce sahibiz" dedi.
(Firavun'un bu söylediklerine karşı) Hz. Mûsâ da kavmi İsrailoğullarına:"Allah'tan yardım dileyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah'ındır, kullarından dilediğine onu miras olarak verir. Hayırlı ve güzel son ise Allah'ın emirlerine karşı gelmekten sakınanların olacaktır" dedi," (el-A'râf, 7/128).
Hz. Mûsâ bir peygamber edası ve sabrı ile mücadeleye devam edeceklerini ve bu ilahi daveti bırakmayacaklarını ifade ederek kavmine ve kendisine iman edenlere Allah'tan sabır ve yardım dilemelerini tavsiye ederken mücadelenin uzun süreceğini ima ediyor ve sabırlı olmaları gerektiğini hatırlatıyordu. Sonra şöyle devam etti: "Yeryüzü Allah'ın mülküdür. Allah bunu kullarından muttaki ve Allah'ı memnun ve razı edecek güzel davranışlarda bulunanlara miras olarak bırakacaktır. Yeryüzü kimsenin değil Allah'ın yarattığı bir mülkü olarak salih kulların kullanımına bırakacaktır. Allah'ın emirlerine ve yasaklarına titizlikle uyan kullar, hayırlı bir son ile dünya hayatını sürdürecek; âhirette de mutluluklar içinde yaşayacaklardır." Kur'ân-ı Kerim bize sonra devam eden konuşma ve olayları şöyle anlatmaktadır:
Onlar/İsrailoğulları Hz. Mûsâ'ya "Sen bize gelmezden önce de işkence ve zulüm görüyorduk sen bize peygamberlikle gelip bizi bu zalimlerden kurtaracağını söyledikten sonra da işkencelere uğratıldık, zalimlerin zulmü daha da arttı, dediler. O da kavmine cevaben: "Sabredin umulur ki Rabbiniz, düşmanınızı helâk edip yok edecektir. (O) sizi yeryüzünde egemen kılıp sizin nasıl hareket edeceğinize bakacak ve ona göre mükafat veya ceza verecektir." (el-A'râf, 7/129).
İsrâiloğulları, Hz. Yûsuf döneminden sonra Mısır firavunlar devleti yöneticilerinden hep esaret, işkence ve dayak görüp her konuda ezildiler ve horlandılar. Hz. Mûsâ'nın kendilerine peygamber olarak gönderildikten sonra artık rahat edeceklerini hatta bu zulümlerden kurtulup özgürleşeceklerini düşünmüşlerdi, fakat aynı zulüm en şiddetli şekliyle ve fazlasıyla devam ettiğini görünce zaman zaman Hz. Musa'ya karşı çıkıyor ve ona itaat etmekten uzaklaşıyorlardı. Hz. Mûsâ halkının bu serzenişine karşı onları teselli etmek ve ümidvâr kılmak için şöyle demişti: "Rabbimizden ümidimiz ve temennimiz düşmanımızı helâk etmesidir. Allah sizi yeryüzünde egemen kıldıktan sonra Allah'ı razı edecek davranışlarla ona ve emirlerine itaat ederek salih kullar olmanız gerektiğini unutmayın. Eğer Allah'a itaat eder onun razı olacağı bir hayat tarzı izlerseniz sizi başarıya ulaştıracak düşmanınız Firavun'a ve devletine galip kılacaktır. Aksi takdirde hep isyan içinde olup size gönderilen Peygamber'in emirlerine uymaz iseniz o zaman başınıza büyük felaketler geleceğini de unutmayınız. İleride bu kıssanın devamını anlatırken sina çölündeki isyanlarından buzağıya tapmalarından dolayı hangi felaketlere düçar olacaklarını anlatmaya çalışacağız.
Mısır'a Kıtlık ve Kuraklık Yılları Geliyor
Allah Firavun hanedanını -belki düşünüp ibret alırlar diye- yıllarca kuraklıkla ve ürün kıtlığı sıkıntısıyla karşı karşıya bıraktı.
Allah'ın gönderdiği peygambere karşı çıkarak tevhid inancını reddeden zalim Firavun hanedanı ve devleti ile Firavun'a uyan yönetici ve halkını Allah kuraklık, yokluk ve kıtlıklarla baş başa bıraktı. Hz. Musa'nın kendilerine getirdiği ilahi mucizelere hiç aldırış etmeyip güç ve kuvveti hep kendilerinde zannederlerdi. Bu konuyu Kur'ân-ı Kerim bize şöyle aktarmaktadır: "Fakat onlara iyilik geldiğinde "Bu zaten bizim hakkımızdır" derlerdi. Ancak başlarına bir kötülük geldiğinde de (bunu) Mûsâ ve Mûsâ ile birlikte olanların uğursuzluğu olarak kabul ederlerdi. Dikkat edin, onların uğursuzlukları da ancak Allah tarafından takdir edilmiştir. Fakat onların çoğu bilmezler," (el-A'râf, 7/131).
İyilik de kötülük de ancak Allah'ın inisiyatifinde ve Onun kudretiyle gerçekleşir. İslâm inancında uğurluluk veya uğursuzluk inancı gibi bir anlayışa yer yoktur. Tehlike ve felaketler Allah'ın kudret eliyle yönetilir. Hiçbir insan veya hayvanın bir felakette veya kötülükte etkin olması düşünülemez. (Buhârî, Tıb, 17 ve 43).
Zulme alışmış, insanları kölelleştirmekten kolay kolay vazgeçmek istemeyen jekoben Mısır diktatörlük rejiminin yöneticileri Hz. Musa'nın gösterdiği bütün mucizelere rağmen inat ve küfürlerini sürdürerek Hz. Mûsâ'ya: "Bizi büyülemek için hangi tür mucizeyi getirirsen getir, sana asla inanacak değiliz" deyip duruyorlardı.
Bu tavırları sürdüren Firavun ve yandaşları küfür içinde kalmaya inat ederek Hz. Mûsâ'ya karşı kesin bir tavır takındılar ve şöyle dediler: "Senin âlemlerin Rabbi tarafından peygamber olarak gönderildiğine asla iman etmeyeceğiz," (el-A'râf, 7/132).
İşte kendilerine gelen bu ulu'l-azim peygamber'e iman etmemekte inat edip küfürde direnen Firavun ve Mısır halkı, Hz. Mûsâ'dan sürekli mucizeler isteyip durmuşlardı. Allah da onları birçok mucize ile sınadı. Bunun üzerine yüce Allah Hz. Musa'ya lutfedip verdiği ve risaletini ispatlaması için yarattığı mucizelerle onları aciz bıraktı. Cenab-ı hakk onlara her biri ayrı ayrı ayetler/mucizeler olmak üzere üzerlerine seller saldı, çekirge ve kurbağa sürüleri gönderdi, buğday güvesi ve haşerat sürüleri ile suyu kana dönüştürerek şehrin her tarafında yayılan kan göletlerini başlarına musallat etti. Asasının ejderha olması ışık saçan bembeyaz eli sihirbazları herkesin gözü önünde mağlup edip yaptıkları sihirleri asasının ejderhaya dönüşerek uydurdukları sihirlerini nasıl yuttuğunu göstermesi gibi her biri birer mucize olmasına rağmen yine büyüklük taslayıp küfürlerine inatla devam ettiler. Onlar Allah'a isyan ederek günahlara batmış bir topluluk oldukları açıkça görülmüştür. (el-A'râf, 7/133).
Mucizelerle başlarına bunca belalar çökünce artık aciz kaldılar. Hâlâ küfürlerini sürdürmekle birlikte bu felaketlerin Hz. Musa'nın onları kendisine iman etmeye davet ettiği Alemlerin Rabbinden geldiklerini görüyorlardı. Onun için Hz. Musa'ya yalvararak: "Ey Mûsâ! Sana verdiği (peygamberlik) sözü hürmetine bizim için Rabbine dua et. Ahdimiz/sözümüz olsun, şu azabı üzerimizden kaldırırsan o zaman sana kesin iman edip İsrâiloğulları'nın da seninle (birlikte Mısır'dan çıkıp) gitmelerine müsaade edeceğiz" dediler," (el-A'râf, 7/134).
Allah onlara rahmetiyle muamele ederek iman etmeleri için iradelerini kullanma fırsatı vermek üzere bu felaketleri üzerlerinden kaldırdı. Allah onlara verdikleri sözleri yerine getirebilecekleri kadar bir süre verip de bu belâları üzerlerinden kaldırdığında ne yazık ki verdikleri sözlerini çoktan unutmuş bu sözden vazgeçmiş, ahidlerini bozmuş ve bundan caymışlardı," (el-A'râf, 7/135).
Ancak verdikleri sözlerden bir tanesi için seslerini çıkaramamış ve üzerlerine bunca felaketlerin yeniden gelmesinden korktukları için Allah'a iman etmemelerine rağmen Hz. Musa'nın (as) İsrailoğullarını esaretten kurtarıp Mısır'ın dışında kenan iline götürmesine müsaade etmişlerdi. Kur'ân-ı Kerim kıssanın bu kısmı ile ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir: "Biz Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt ve (firavun ve adamlarının size) yetişmelerinden korkmaksızın ve endişeye kapılmaksızın onlar için denizde kuru bir yol aç," diye vahyettik. (Ta-Ha, 20/77).
Yüce Allah'ın bu emri üzerine Hz. Musa halkını geceleyip sessizce şehirden çıkarıp alıp gitti. Fakat onlara dokunmayacaklarına ve gitmelerine müsaade edeceklerine dair söz veren Firavun ve devlet adamları ile ordu mensupları, Hz. Musa ve ona iman edenler Mısır'dan çıktıktan çok kısa bir süre sonra toplayıp peşlerine düşmüş onları güçlü ve kalabalık ordularıyla yok etmek ya da esir alıp onları köle olarak çalıştırmak üzere hızla hareket etmişlerdi. Yüce Allah bu inat edip bir türlü iman etmek istemeyenleri şöyle ikaz etmektedir: "Hesap gününde Allah'a mümin olarak güzel davranış ve yaptığı güzel ibadetlerle gelirse, o gibi kimseler için en yüce derece ve makamlar ve ortasından ırmakların aktığı Adn Cennetleri vardır. Onlar orada sonsuza kadar kalacaklardır. İşte kendisini küfrün pisliklerinden ve şirke götüren isyanlardan ve her türlü günah ve kötülükten arınan ve Allah'a iman edip İslam'a teslim olan kimselerin göreceği karşılık budur," (Ta-Ha, 20/75-76).
Bu Kur'ânî bilgiye baktığımızda Hz. Musa İsrailoğulları ile birlikte yola koyulmuş binbir türlü zorluklar ve sıkıntılarla Kızıldeniz'in sahiline ulaşmıştı. Fakat Firavun onları rahat bırakmayıp peşlerine düşmüştü: "Firavun, Hz. Musa'nın denizde oluşan kara yolundan geçtiğini görünce bu yolun onlar için de açıldığını zannederek denize dalıp askerleriyle Hz. Musa'nın ve İsrailoğullarının peşlerine düştü.
Hz. Musa kendisine tabi olanlarla birlikte denizin kenarına geldiklerinde Firavun'un peşlerinden saldırıp yakın bir noktaya ulaşmış olduğunu görmüşlerdi. Bu zor durumda Firavunun kalabalık ve güçlü ordularına karşı koyabilecek durumda değildi. Ancak Hz. Musa yüce Allah'ın kendisini yalnız bırakmayacağını ve Firavun'a karşı koruyacağını biliyordu. Lâkin bu korumanın nasıl olacağını bu destek ve kurtuluşun nasıl gerçekleşeceğini hiç bilmiyordu. Kıssa Kur'ân'da şöyle devam eder: "Allah Musa'ya ve yanındakilerin imdadına yetişip O'na şöyle vahyetti; "Asanla denize vur!" İşte bununla büyük bir mucize gerçekleşti ve kurtuluşun nasıl olacağı Musa'ya (as) gösterildi. İşte o anda deniz ikiye ayrılıp her bir tarafı büyük bir dağ gibi oldu. Denizin ortası karaya dönüşmüştü. Hz. Musa ve israil oğulları denizin karşı tarafına geçip kurtulmuşlarken Firavun ve ordusu da denizde açılan yolda ilerlemeye başladı. Önlerinde gördükleri kara yoluna girerek hızla Hz. Musa'ya yetişmeye çalışırlarken denizin tam ortasına geldiklerinde Yüce Allah onları orada yakaladı. İşte bu arada yolun ortasında denizin açılan iki yakası birden eski haline gelip kapanınca zalim Firavun ve ordusu suların içinde kaldılar. "Denizde açılan kara yoluna yaklaştırdık" buyruğu "onları da denizin içine girinceye kadar suların içine gömülsünler diye Musa ve arkadaşlarına yaklaştırdık" demektir. Böylelikle Yüce Allah büyük bir mucize ile Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtardı. İşte Hz. Musa ve yanındakiler sahilin karşı tarafına ulaşmış ve kurtulmuşlardı. Gerçekten bu muazzam bir mucize idi. Fakat o zalimlerin çoğu iman etmediler, (bk. Şuara, 26/63-68 ve Ta-Ha, 20/78-79).
Kendilerinin durmadan mucize istemeleri üzerine başlarına gelen bunca felaket ve sıkıntılar karşısında artık aciz kaldılar. Hz. Mûsâ'ya sığınarak bu seller, çekirgeler, haşerat ve kurbağalarla kan göletlerinden kendilerini kurtarması için "Rabbine dua et" diye yalvarmaya başlamış ama bundan hiç ibret almadan verdikleri sözlerinden caymaları üzerine bütün dünya tarihi boyunca insanlığa ibret olsunlar diye sularda boğulup gittiler. İşte "Peygamber duasıyla bu sıkıntılar giderilince de iman edeceğiz" diye söz verdikleri halde yine iman etmediler. Kendilerine gösterilen bunca mucize karşısında hâlâ kalpleri yumuşamadı. Mûsâ'yı (as) yalanlamaya devam ettikleri için Mûsâ ve İsrâiloğulları'nı yakalayıp cezalandırmak üzere peşlerinden gidince Allah'ın bir diğer mucizesi olarak denizde boğulup gitmelerinin akabinde son anda Firavun olayı anlayıp iman edecek ama "Firavun imanı" diye İslam inanç sisteminde hiç imana benzemeyen ve kişiye faydası olmayan bir iman şekli ve tabiri ortaya çıkacaktır.
İşte sonuç böyle gerçekleşti: "Artık Biz de ayetlerimizi yalanlamaları, bu yaptıklarımızı umursamamaları yüzünden kendilerinden intikam alıp hepsini denizde boğduk," (el-A'râf, 7/136). Denizde boğulan Firavunun cesedi Allah Tarafından korunacak ve müzelerde sergilenerek insanlığa bir ibret olacaktır.
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.