Ahmet Ağırakça
28.06.2025
Ahmet Ağırakça
Hz. Musa (as) Firavun Karşısında
Tüm Yazıları

Hz. Musa (as) Firavun Karşısında

Cenab-ı Allah'ın verdiği görevler gereği Hz. Musa ve yardımcısı Hz. Harun, Firavun'a gidip davetlerini başlattılar. Firavun'u azgınlıktan, kibirden ve tuğyandan kurtarıp sadece Allah'a kulluk yapmaya davet ettiler.

"Sonra onların (kendisinden önceki peygamberlerin) ardından Musa'yı mucizelerimizle Firavun'a ve (devletinin) yöneticilerine (üst düzey görevli bürokratlarına) gönderdik. Ama ne yazık ki onlar (Musa'ya ve getirdiği) bu mucizelere/ayetlere karşı zalimce davranıp haksızlık ettiler. Ama bozguncuların sonu nice oldu; bir bak! Musa dedi ki: "Ey Firavun, bunu iyi bil ki ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Bana düşen; üzerimde borç olan Allah hakkında doğru olan bilgiyi söylemektir (benim asıl sorumluluğum budur). İşte görüyorsunuz; size Rabbinizden apaçık bir delil (mucize) ile geldim. Artık (şu köleleştirdiğin) İsrail oğullarını (özgür bırakıp) benimle gönder." (el-A'râf, 7/103-105).

Bu istek karşısında Firavun geçmişi ve geçmiş dönemlerde yaşamış olanların ne olacaklarını gündeme getirerek Hz. Musa'nın ve orada bulunanların dikkatlerini beyhude yere başka noktalara çekmeye çalışıyor:

(Firavun) dedi ki: "Sen çocuk iken yanımızda seni beslemedik mi? Ömründen nice yıllarını aramızda geçirmedin mi "Ve işlediğin o işi de yaptın (adam öldürdün) sen nankörlerden birisin. (Musa): "O işi işlediğim sırada daha ne yaptığımı bilmez biriyken işledim" dedi. Sonra (beni öldürme kararı aldığınızı işitip) sizden korkunca da aranızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana bir hikmet bilgisi bağışladı ve beni peygamberlerden kıldı. Sen İsrail oğullarını köleleştirdiğin için bunu nimet diye başıma kakıyorsun." (eş-Şuarâ', 26/18-22).

Bunun üzerine Firavun alabildiğince kibirlenerek kendisinin Mısır'ın yegane ilahı olduğu iddiasında bulunup "O halde ey Musa, sizin bahsetttiğiniz Rabbiniz kim?" (Ta-Ha, 20/49) diye sordu. Hz. Musa ise açık ve herkesin anlayacağı bir uslupla "Alemlerrin Rabbı" diye yüce Allah'tan bahsedince, Firavun; Alemlerin Rabbi nedir? "Musa cevap olarak: "Eğer işin gerçeğini düşünüp anlayan kişiler olsanız (itiraf edersiniz ki) O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbi'dir." (eş-Şuarâ', 26/23-24), diye cevap verdi. Hz. Musa Rabbinden aldığı bilgiye dayanarak vahiy diliyle bir taraftan herşeyin yaratıcısı olan alemlerin Rabbinin düşünen her bir insan tarafından idrak edilebileceğini ve bunun da yine her bir beşer tarafından itiraf edilmesi gerektiğini öğreterek Firavuna cevap vermişti. Bu ifadeler karşısında aciz kalan ve ciddi bir cevabı olmayan sahte ilah Firavun, Hz. Musa'nın kendisine hatırlattığı ilahi hakikatler karşısında söyleyeceği bir sözü kalmayınca konuyu değiştirmeye çalışarak onu nankörlükle itham ederek insanların zihinlerini ve dikkatlerini başka yönlere çekip akıllarını karıştırmayı deniyordu. Ancak Firavunun tahmin ettiği gibi, Hz. Musa pısırık ve haşa cahil biri değildir. Vahiyle desteklenen ve yönlendirilen bir bilgiye sahip olan bir peygamberle mücadeleye kalkıştığının farkında bile değildi.

Firavun bu sefer olayla hiç alakası olmayan başka bir konu ile insanları meşgul etmek istemişti. Bu yöntem cahil insanların çoğu zaman başvurdukları bir yöntemdir. Laf kalabalığı yaparak dikkatleri dağıtmak, tebliğciyi zor duruma sokmak veya onu ciddiye almayarak ruhen çökertmek gibi yollar deniyorlardı. Hz Musa ise, hem sorulara cevap veriyor, hem de dikkatleri bir noktada toplamaya çalışıyordu. Bir peygamber olarak onun asıl dikkat çekmek ve anlatmak istediği en önemli husus "Alemlerin Rabbi olan Allah'ın özellik ve sıfatlarıdır."

"Firavun da hem insanların Musa'nın etkisinde kalmamaları için hem de Onu zor durumda bırakmak maksadıyla daha evvel yaşayıp da ölenler iman etmeden öldükleri ve bir peygamber tebliğine mazhar kalmadıkları için halleri nice olacak? diye gereksiz sorular yöneltiyordu: İşte Firavun: "Öyleyse geçmiş asırlardaki insanların durumu nedir?" dedi." Bu karşılıklı konuşmayı da Kur'an-ı Kerim şöyle anlatmaktadır:

"Musa dedi ki: "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz." (Firavun): "Peki, daha önce gelip geçen asırlarda yaşayan halkların durumları ne olacak? (Bunlar ölüp gittiler ama nereye gittiler, durumları nedir, bilmeden öğrenmeden ve sizin Rabbinizin bu geçmiş atalarımıza ve bütün insanlara nasıl davrandığını ve ne yaptığını bana anlatmadan size inanacak değilim)" dedi. (Musa) dedi ki: "Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin yanında olan bir kitapta bulunur. Rabbim yanılmaz ve unutmaz. O, yeryüzünü size (dinlenip rahat edeceğiniz bir yer olarak) bir beşik (gibi) yapan, sizin için orada yollar açan ve gökten yağmur indirendir." Biz onunla (yağmurla) çeşitli bitkilerden çifter çifter çıkardık. Siz de yiyiniz, hayvanlarınızı da yayıp otlatın. Şüphe yok ki bunlarda da akıl sahipleri için mucizeler vardır. (Ey insanlar) Biz sizi topraktan yarattık. Öldüğünüzde de tekrar oraya döndüreceğiz, (toprağa gömüleceksiniz). Sonra bir kere daha yine (sizi diriltip) ondan çıkaracağız." (Ta-Ha, 20/51-55).

(Firavun) etrafında bulunanlara (alaycı bir şekilde): "(Bunun ne dediğini) işitmiyor musunuz?" dedi. (Musa): "O, sizin de Rabbinizdir, sizden önceki atalarınızın da Rabbidir" dedi. (Firavun) dedi ki: "Size gönderilen bu peygamberiniz kesinlikle delinin tekidir. (Musa benim Rabbim): "Doğunun, batının ve onların arasında olanların Rabbidir. Eğer aklederseniz!" dedi (eş-Şuarâ', 26/25-28). Hz. Musa (as) Allah'ın kendisine vahyettiklerini davet yönteminde uygulayarak Firavun ve adamları ile ileri gelen devlet ricalinin ve halkın akıllarını kullanmalarını istiyordu. Gayet tabii olarak akıllarını kullanmaları halinde Allah'ın vahdaniyetini ve varlığını anlayarak iman edeceklerini biliyordu.

Artık Firavun'un elinde Musa ve Harun'un aleyhinde kullanacağı delil kalmamıştır. Hz. Musa'nın söyledikleri karşısında şaşırıp durmaktaydı. İnsanların etkilenip Hz. Musa'ya uymasından korkuyor, onun için de tehditlere başvuruyordu.

"Firavun çevresindekilere: Size gönderilen peygamberiniz mutlaka delidir dedi," demekle de halkın ondan uzak durmalarını sağlamaya gayret sarf ediyordu. Zaten halka kendisinin ve atalarının Mısır'ın yegane ilahı olduğunu zorla asırlardır kabul ettirmiş gibiydi.

"(Kendisini ilah kabul eden Firavun): "Eğer benden başka ilâh edinirsen mutlaka seni zindana attırırım." (eş-Şuarâ', 26/29). Bu tehdid karşısında Hz. Musa davet ve tebliğine ve bu zorba hükümdara karşı sürdürdüğü mücadelesinde şu cevapları veriyor ve aralarında geçen diyalogları Kur'ân-ı kerim bize şöyle anlatır:

"(Musa): "Ben sana apaçık bir mucizeyle (Peygamber olduğumu kanıtlayan delillerle) gelmiş olsam da mı (iman etmeyecek ve beni zindana atacaksın)?" dedi. (Firavun): "Eğer doğruyu söyleyenlerden isen haydi mucizeni getir!" dedi. (Musa) bunun üzerine asasını yere bıraktı, (o anda asa) hemen kocaman bir yılan oluverdi. Sonra Musa elini (koltuğunun altına sokup geri) çıkardığında bir de ne görsünler! Bembeyaz nur gibi parlayan bir el görünüverdi. (Firavun) etrafındaki ileri gelenlere dedi ki: "Bu, çok bilgili bir büyücüdür. Yaptığı sihirle sizi ülkenizden çıkarmak istiyor. (O ana kadar ilah olduğunu iddia eden Firavun'un otoritesi birden sarsılmış ve bu durum karşısında adamlarıyla istişare etmek zorunda kalmış ve onlara) Peki bu durumda siz ne dersiniz, görüşünüz nedir?" (Demiş onlara danışmıştı. Halbuki ilah olduğunu iddia eden kişi kendi kullarına danışır mı hiç?)." (eş-Şuarâ', 26/30-35). Ama buna rağmen halkı da yanında tutmaya çalışıp onları Hz. Musa'ya karşı kışkırtmaya çalışıyordu:

"Dediler ki: Sen bizi, atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan çevirmek için mi geldin? Yeryüzünde saltanat ikinizin (senin ve kardeşinin) mi kalacak? Biz ikinize de iman etmeyiz." (Yunus, 10/78). Diğer taraftan da Hz. Musa'nın ifadeleri ve anlatımı karşısında mağlup olduğu gibi gösterdiği mucizelere karşı da dillerini yuttukları için saldırıya geçmeyen çapalıyorlardı:

"(Birbirlerine) Dediler ki: Kavimleri (yani İsrailoğulları asırlardan beri) bize kölelik ederken, bizim gibi (beşer) olan bu iki insana mı inanacakmışız?" (el-Mü'minun, 23/47). Sonra Firavun tekrar adamlarına dönüp şöyle demişti:

"Firavun: "Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum" dedi." (el-Kasas, 28/38).

Başından beri Firavun sürekli olarak Hz. Musa'ya laf yetiştirmekle beyhude yere dikkatleri başka taraflara çekmeye çapalamış durmuştu. Hz. Musa ise, Rabbinin sıfatlarına ve sonsuz yaratma kudretine ve bütün insanlığın ve her şeyin yaratıcısı ve Rabbi olduğuna dikkat çekmeyi başarmıştı.

Hz. Musa'nın gösterdiği deliller, azim ve kararlılığı karşısında Firavun şiddete ve tehditlere başvurmaktan başka bir çare bulamıyordu. Bununla birlikte Hz. Musa sanki Mısır halkını yurtlarından uzaklaştıracakmış ve başlarına zalim bir sultan olacakmış gibi bir görüntüye dikkat çekmeye çalışıyordu. Öyle ki Hz. Musa'nın imana daveti tamamen unutulmuş, mesele saltanata dönüştürülmüştü. Oysa, Hz. Musa'nın ısrarla üzerinde durduğu husus, Allah'ın kendisini bir peygamber olarak gönderdiğini ve sadece insanları kula kulluktan kurtarıp bir ve tek olan Allah'a kul olmaya davet etmesiydi. Gösterdiği mucizeler de bunun en açık deliliydi.

İlahi mucizeler etkisini göstermiş olsa gerek ki, Firavun ve etrafındaki yöneticiler çıkarlarının makam ve mevkilerinin tehlikeye girdiğini düşünerek bu olaya dikkat çektiler:

"Onların kavimleri (yani İsrailoğulları asırlarca) bize kulluk edip dururken, biz niye onlara (ve aralarından çıkıp başka bir dine davet eden birine) iman edelim ki?" (el-Mü'minun, 23/47) gibi boş sözleri durmadan tekrar etmekteydiler.

İşte Allah düşmanları inkarcı ve mülhidlerin ellerindeki tek silah, yegane delil ve ölçü sadece bu gibi tehditlerdir. Buna benzer tehditler sadece o dönemde Firavun yönetimi tarafından olmamış, tarih boyunca Allah'ın dinine ve tevhid inancına bağlı olan müminlerin imanlarını açıkça ilan ettikleri her seferinde içinde yaşadıkları düzenin sahiplenenleri tarafından tehdit edilmişlerdir.

Firavun yönetiminin sistem ve anlayışına bakıldığında insanların kendilerine kulluk etmeleri her şeyin önünde tutulmakta olup bu beklentileri onlar için insanların Allah'a kulluk etmelerinden daha önemli görülmüş ve öyle kabul edilmiştir. Bunun için de Firavun ve yanındaki ileri gelenler durmadan Hz. Musa'nın sihirbazlığından söz ederek halkı ürkütüp tevhid inancına göre yaşamalarından endişe etmekteydiler. Bunun için her türlü iftiraya rahatlıkla başvuruyorlardı:

"Firavun çevresinde bulunan ileri gelenlere (Hz. Musa'yı kast ederek) dedi ki: "Bu, (kişi) herhalde çok bilgili bir sihirbaz olsa gerek! Sizi sihriyle yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Şimdi ne buyurursunuz?" Fakat Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince: "Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik" dediler." (el-Kasas, 28/36). Ardından ceberutça zecri önlemlere girerek hemen zulme baş vurmaya kalkışmışlardı:

"Onu ve kardeşini alıkoy (tutukla). Sonra şehirlere toplayıcılar yolla da, ne kadar bilgiç sihirbaz varsa hepsini sana toplayıp getirsinler." (el-A'râf, 7/111-112), demişlerdi. Buna rağmen Hz. Musa davet ve tebliğini korkusuzca devam ettirmekteydi. İşte bu mücadeleler tarihi oluşturan Peygamber ve hükümdar mücadeleleri şirk ve tevhid inancının savaşı idi.

Ahmet Ağırakça

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.

YAZAR ARŞİVİ

Ahmet Ağırakça

Ahmet Ağırakça Diğer Yazıları