Birlik adına hizipçilik ve asabiyet!
Said Havva'nın gayet çekici bir üslubu vardır. Kitap başlıkları ve üslubu gayet çekicidir ve insanları kendisine çeker, mest eder. Bu onun önemli meziyetleri arasındadır. Mısır dışında serpilmiş ve yetişmiş İhvan'ın öncü kuşağını ve fikri liderlerinden birisini temsil eder. Kuveytli düşünür Abdullah Fehd en Nefisi'ye göre İhvan'ın üç fikri liderinden birisidir. İlki elbette Hasan el Benna'dır. İkincisi ise mizana ve ölçüye pek sığmayan bir karakter arz eden Seyyyid Kutup'tur. Bazı yönleriyle birlikte Hasan el Benna'dan ayrılır. Onu aşar. Kurum olarak İhvan'a bağlı olsa da fikri olarak serazattır, müstakil ve bağımsızdır. Tek referansı Kur'an ile sünnettir. Benna, geleceğe yönelik planlar ve programlar yapar. İftirazi veya farazi fıkıh ve nazariyelere olumlu bakar. Seyyid Kutup ise ortamı olmadığından bu alandaki gayretlerin İslami kesimleri ve camiayı sekülerleştirmeye götürebileceğini, acı meyve vereceğini söyler. Bu hususta devrimci değil tutucudur. Semavi hükümler bu içtihat ameliyesiyle birlikte arzileşir. Semavi köklerine yancılaşır. Hasan el Benna meseleye iyimser tarafından bakarken Seyyid Kutup kötümser tarafından bakar. Farazî fıkıh, Henüz vuku bulmamış varsayımlara dayalı meseleleri hükme bağlamaktır. Hanefilerin vaktiyle yatkın oldukları bu tarza Hanbeliler karşı çıkmışlardır.
Hasan el Benna klasik çizgiden giderken Seyyid Kutup asimetrik tanımlara sapmış ve İslam ile cahiliyeti, hak ile batılı karşı karşıya getirmiş ve vuruşturmuştur. Şam diyarında İhvan'ı temsil eden en önemli düşünürlerden birisi olan Said Havva, hareketin resmi sözcüsü olmasa bile kabul gören şahsiyetlerden birisidir. Hatta rehber şahsiyetlerden birisidir. Adeta Hasan el-Benna'nın şarihlerinden birisi olmuştur. Öyle muamele görmüştür. İhvan'ı Şam geleneğiyle buluşturmuş ve onu tasavvufa açmıştır. Hasan el Benna'da bulunan tasavvuf damarını genişletmiştir. Ruhi Terbiyemiz kitabıyla önemli bir açılım yapmış ve hareketteki selefilik damarına sufi bir aşı vurmuştur.
Abdullah Fehd en Nefisi'ye göre İhvan içinde üçün üçüncüsüdür. Ekanim-i selaseden yani üç rükünden birisidir. Hasan el Benna, Seyyid Kutup'tan sonra üçüncü fikri şahsiyettir. Seyyid Kutup'un idamından sonra cemaatin girdiği fikri kabızlığı aşan isimlerden birisidir. Fikri alanda bu boşluğu Said Havva doldurmuştur. 1970 ile 1993 yılları arasında fikri hamulesiyle birlikte İhvan'a yol göstermiştir. Cemaat veya İhvan vurgusunda bulunmuştur. Muhammed Abdusselam Ferec ile birlikte anılan Cemaatü'l Müslimin kavramını ve meselesini kurcalamıştır. Muhammed Abdusselam Ferec kendilerinin ana akımı ya da Müslümanlar Cemaatinin ana gövdesini temsil ettiğini düşünmüş ve ileri sürmüştür. Buradan da bağlayıcı hükümler çıkarmıştır. Burada bir sapma meydan gelmiştir. Bu tanıma binaen dışındakileri tekfir etmiş ya da bu yönde bir zemin yoklamıştır.
Said Havva ise Ferec'in hilafına meseleyi tekfire götürmeden İhvan'ı çağın ana akımı olarak görmüş ve cemaatü'l Müslimin vasfını temsil eden yegane cemaat olabileceğini söylemiştir. Bu da tehlikeli bir virajdır. Abdullah Fehd Nefisi bu tespitin yerinde olmadığını ve Hasan el Benna'nın yaklaşımına da uymadığını belirtmiştir. Said Havva İhvan çatısı altında birleşik bir cemaat veya cemaatler birliği tahayyül etmiştir. Daha sonra İran bu tezi kendisine mal etmiş ve Humeyni ve Hamaney'i rehber-i ümmet olarak telakki etmiştir. Halbuki Said Havva Humeyni cereyanını ilk deşifre eden ve ona ilk neşter vuran isimler arasındadır. Böyle iken onlar tarafından intihale uğramıştır. Onun halkalar halindeki Hizbullah doktrini pratikte İran'ın işine yaramıştır. İran, Said Havva'dan intihalde bulunmuştur. Lakin Gazze ile birlikte terviç ettikleri birleşik cephe tılsımı bozulmuştur. Humeyni kendisini de ümmetin başı olarak telakki etmiştir. Said Havva ile birlikte velayet-i fakih doktrinine karşı ilk reddiyelerden birini Prof. Faruk Abdusselam kaleme almıştır. Velayet-i Fakih Fi Mizani'l İslam, İslam ölçüsünde, terazisinde velayet-i fakih isimli bir kitap kaleme almıştır.
Abdullah Fehd Nefisi'ye göre Said Havva, İhvan'ı cemaatü'l Müslimin yerine koyarak hizipçilik yapmış oluyor. Cemaatü'l Müslimin olmanın yedi şartını dile getiren Said Havva bunların zımnen Müslüman Kardeşlerde bulunduğunu varsaymaktadır. Küresel anlamda İslam birliğinin, Müslüman Kardeşler cisim, yapı ve bedeninde buluşabileceğini, üzerinde yükselebileceğini öngörmüştür. Onda somutlaşabileceğini ileri sürmüştür. İhvan'ı esas ve çekirdek alarak küresel çapta genişleyebileceğini ummuştur. Kısaca diğer cemaatlerin bir nevi İhvan potası içinde erimelerini salık vermektedir. Birliğe ulaşmanın en kestirme yolunun bu olduğunu savunmuştur. Doğru bir başlangıcın Hasan el Benna olduğunu söylemiştir. Çağın ve zamanın Hasan el Benna'nın hızına yetişemediğini ve ondan daha ileri ve cevval bir şahsiyetin çıkmadığını söylemiş ve akabinde 'Hasan el Benna ile Hasan Hudeybi'ye biat etmek, boynumuzun borcudur' demiştir. Abdullah Fehd Nefisi bu anlayışı hizipçilik olarak tanımlamıştır. Bu da bizi çatallaşmaya götürüyor: Müslüman Kardeşler cemaatlerden bir cemaat midir yoksa ana cemaat ve gövde midir? Ya da cemaatü'l Müslimin midir? Bu sorunun cevabını bir sonraki yazıda vermeye çalışalım?
Mustafa Özcan
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.