
"Git sen ve Rabbin Savaşınız Biz burada oturuyoruz" deyince sonuç ne oldu ?
Kuran-ı Kerim'in Mescid-i Aksa'dan söz ederken etrafının mübarek kılındığını ifade etmiş olması da son derece manidardır. "Bir gece kendisine, yarattığımız harikalardan (evrenin işleyiş kanunlarından) bir kısmını gösterelim diye kulu Muhammed'i Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'ın şanı yücedir (her türlü eksiklikten uzaktır). O, her şeyi işiten ve görendir." (el-İsra, 17/1). Yeryüzünde inşa edilen ilk mescidin Mekke'deki Mescid-i Haram olduğu bilinmektedir. Bu mescidin Hz. Adem veya ondan sonra gelen evladından birileri tarafından inşa edilmiş, Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (as) tarafından da bu binanın yenilenmiş olduğu kaydedildiği gibi bu baba-oğul iki peygamberin ilk temellerini atıp ilk defa kendilerinin bu mabedi yaptıkları da ifade edilmektedir.
Yeryüzündeki ikinci mescidin ise Mescid-i Aksa olduğu Hz. Peygamber'den (sav) gelen hadislerle anlatılmaktadır. Bazı tarihçi ve yorumcuların kanaatlerine göre Mescid-i Aksa Hz. Adem devrinden sonra yüzlerce asır geçmiş olduğundan yıkılmış sadece izleri kalmış olabilir. Bu izler üzerine yeniden Hz. Davud (as) tarafından inşasına başlanıp Hz. Süleyman (as) tarafından bitirilmiştir. Bir başka yoruma göre ise bu mescidin Hz. Davud'dan (as) önce sadece kalıntıları vardı. Fakat onun zamanına gelinceye kadar bina bir hayli hırpalanıp eskimiş ve izleri kalmış olduğundan Davud ve Süleyman (as) tarafından yeniden inşa edildiği kanaati daha yaygın ve muteber bir bilgidir. Hz. İbrahim'den (as) Hz. İsa'ya (as) gelinceye kadar bir çok peygamberin bu bölgeden gelip geçtiği ve tevhid inancının kutsallığını onaylandığı Mescid-i Aksa'nın burada bulunmasından dolayı etrafı mübarek kılınmış bir bölgedir.
Hz. İbrahim'in bir oğlu kutsal mekan olan Hicaz'da diğer oğlu bir başka kutsal mekan olan Kudüs ve çevresinde bulunuyordu. Hz. İshak ve oğlu Yakub Filistin ve Kudüs'te hüküm sürerken Hz.Yakub'un (as) oğlu Yusuf'un Mısır'a yarleşmesi ve sonra ailesini yanına aldırmasıyla bu kutsal mekanın yöneticileri bölgeyi tümüyle terk etmemiş yerlerine salih ve Allah'a itaat eden kendileri gibi iman eden kimseleri görevlendirmişlerdi. Zira bütün kutsal mekanlar Allah'ın hükümlerini yeryüzünde en mükemmel şekliyle uygulayan ve Allah'ın razı olacağı adalet ilkelerine ve tam anlamıyla tevhide bağlı adil ve vahye dayalı bir yönetim tarafından yönetilmelidir. Zira yeryüzüne salih kulların mirasçı olabileceğini Cenab-ı Allah hükme bağlamış ve bu durum adeta bir sünnetullah olmuştur. "Hani Rabbi, İbrâhim'i birtakım kelimelerle sınamıştı. O da bunların gereğini en iyi şekilde yerine getirmişti. (Allah) "Ben seni insanlara önder kılacağım" demişti. İbrâhim "Zürriyetimden (soyumdan/neslimden gelenleri) de" deyince bunun üzerine (Rabbi) "Benim verdiğim söz zalimleri kapsamaz" demişti." (el-Bakara, 2/124). Yahudiler ve Hıristiyanlar kendilerinin İshak'ın soyundan geldiklerini, Mekke müşrikleri de İsmâil'in soyundan geldiklerini iddia etmektedir. Bu iki grubun İbrâhim'in soyundan gelenlerin önderler olduklarını, bu sebeple de ayrıcalıklara sahip olduklarını iddia etmelerine karşı cevap olarak bu ayet iman etmeyenlerin kendi kendilerine zulmettikleri için Allah'ın rahmetinin kapsamı dışında kalacaklarını ve bu rahmet nimetinden mahrum olacaklarını anlatmaktadır. Yani Cenab-ı Allah zalimleri asla önder kılmamış ve kılmayacağını buyurmuştu. Bu ayetin ve "Andolsun ki Biz Tevrattan sonra Zeburda da: Yeryüzüne benim salih kullarım mirasçı olur" diye yazdık" (el-Enbiya, 21/105) ayetinin hükmüne göre bu kutsal mekanlar sadece adil kimselerin yönetiminde olabilir.
Bu çerçevede Hz. Yakup ve Hz.Yusuf'un Mısır'a yerleşmelerinden sonra Kudüs ve Filistin çevresini de kendileri gibi iman edenlerin yönetiminde ve kontrollerinde tutuyorlardı. Ancak Filistin'e eski Kahtani Araplarından olan Amalikalıların, Mısır'a da Firavun yönetimlerinin hakim olup bu bölgelerde yaşayan insanların tevhitten uzaklaşmaları üzerine Cenab-ı Allah yeni bir peygamber olarak Hz. Musa'yı gönderdi. Musa (as) kavmini ve Firavun yönetimini Allah'ın ahkamına uysunlar ve ona ibadet etsinler diye mucizeler göstererek tevhid inancına davet etti. Kendisine iman edenlerle birlikte Mısır'dan çıkıp Filistin'e gitmek üzere yola çıktı. Allah'ın kendilerine verdiği bunca nimetlere rağmen «mukaddes topraklara girin» denildiği zaman orada zalim ve zorba bir toplum olduğunu onlar oradan çıkmadıkça asla mukaddes yer de olsa oraya girmeyeceklerini ve Musa'ya "Onlar (Amalık kabileleri) orada bulunduğu müddetçe oraya gitmeyeceklerini söyleyip "Git sen ve Rabbin onlarla savaşın, biz burada oturuyoruz" diyecek kadar azgınlaştılar. Bunun üzerine Musa, kendisi ve Kardeşi Harun'dan başka kimsenin kalmadığı hususunda Rabbine dua edince yıllarca esaret içinde yaşamış, Firavun yönetimine kölelik yapmış oldukları için cesaret özelliğinden tamamen mahrum kalmış bu korkak topluluk Allah'ın kendilerine verdiği bunca güzel nimetlere rağmen Allah'ın dinine sahip çıkmadılar. Mukaddes topraklara sahip olmalarının şartı olarak savaşmaları gerekirken bundan kaçtılar. Hz. Musa'ya isyan edip "Git sen ve Rabbin onlarla savaşın" diye başkaldırmaları üzerine Allah onlara bu kutsal mekanı haram kıldı. Bunun için de Allah onları kırk yıl müddetle Tih çölünde şaşkın şaşkın dolaşmak üzere cezalandırdı ve Musa'ya hitaben "Artık sen de o fasıklar topluluğu için tasalanma" (el-Maide, 5/20-26) buyurarak kutsal mekanlara fasıkların sahip ve mirasçı olamayacağını bildirdi.
Burada görüldüğü gibi zaman zaman kutsal mekanlara zorba güçlerin hakim olabileceğini fakat ne olursa olsun cenab-ı Allah'ın, mü'minlerin bu kutsal yerlere sahip olmalarını istediğini ve buralara sahip çıkmayan korkak kimselerin de fasıklıkla nitelendirildiğini ve Allah tarafından yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaştırıldıklarını görüyoruz. Dün de böyleydi bu gün de böyledir. Kuran-ı Kerim'in uzun uzun anlattığı Musa kıssasında İsrailoğulları'nın Allah'a karşı geldiklerinden dolayı fasık ve lanetlenmiş bir topluluk olarak kaldılar. Allah'ın lanetine uğramalarından dolayı fasıklıkları hususunda hiçbir tereddüt söz konusu değildir. İsrailoğulları'nın lanetlenerek bu kutsal mekanlardan mahrum bırakıldıkları gayet açık bir husus iken ve daha sonraki dönemlerde de birkaç peygamberi öldürüp Allah'a karşı suç işleyen kimseler olarak Allah'ın huzurundan ve bu kutsal topraklardan kovulmuşlardır.
"Git sen ve Rabbin onlarla savaşın" diye adeta Allah'a ve Peygamberi Hz. Musa'ya meydan okuyarak hatta biraz da alay ederek "savaşmak istiyorsan git san ve Rabbin bu zorba kavme karşı savaşınız" demelerinden dolayı kırk yıl müddetle o kızgın sıcaklarla kavrulan çölde yaşamak zorunda kalmaları onlar için en büyük ceza idi. Muhtemelen bu yıllarda Hz. Musa çaresizce oturup beklerken vefat edip Kudüs'e gitmeye ve İsrail oğullarını oraya götürmeye imkan bulamamış orada vefat etmişti.
Aşağılanıp Maymun Olanlar Kimlerdi?
Bir taraftan düşmanlarına karşı savaşmaktan kaçındıkları için kırk yıl müddetle bir çöl hayatı yaşadıkları gibi bu isyanlarına devam ederek Allah'ı ve Peygamberinin emirlerini çiğnemelerinden dolayı da daha büyük bir cezaya çarptırıldılar.
"Aralarından bir grup, (günah işleyip yanlışlıklara dalanları engellemeye çalışanlara seslenerek) "Allah'ın kendilerini helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bilinen birilerine ne diye öğüt veriyorsunuz ?" dediği zaman (o hakkı ve doğruları insanlara anlatıp öğüt verenler) "(Biz, üzerimize düşeni yaptığımıza dair) Rabbinize karşı mazeret olsun ve belki bunlar da (yanlış yapmaktan) sakınmış olurlar (diye yapıyoruz)" demişlerdi." (el-A'râf, 7/164).
Allah'tan korkan mü'minlerin durumu her yerde ve her zaman aynıdır. Onlarda derin bir sorumluluk ve Allah korkusu ile Allah sevgisi vardır. Yaptıklarının hiç bir zerresinin dahi zayi edilmeyeceğine ve belki günahlarına kefaret ile Allah'ın rahmetine mazhar olabileceği umudunu taşırlar.
İslam'ı tebliğ ettikleri kimseler onların bu tebliğ ve öğütlerini kabul etmeyip dinlemeseler ve karşı gelseler bile, müminler her zaman üzerlerindeki sorumlulukları yerine getirir dini tebliğ etmeye devam eder ve bu din için her zaman savaşmaya hazırdırlar. Bu görev bilinci onların Allah katındaki özürleri olacak ve ahirette bunun mükafatını göreceklerdir.
Kur'ân-ı Kerim kötülüklerle yoğrulmuş bir hayat içinde gömülenler, Allah'tan korkmayanlar, peygamberlerin davetleriyle ıslah olmayanlar hakkındaki kesin hükümleri bildirmektedir:
"Onlar kendilerine verilen öğütleri kulak ardı edip unutunca Biz de (iyi niyetle hareket eden ve) insanları kötülüklerden alıkoyanları kurtardık, zulmedenleri de yapageldikleri kötülükler ve bozgunculuklar yüzünden şiddetli bir azapla yakaladık." (el-A'râf, 7/165).
İnatla iman etmeye yanaşmayan ve bir türlü Allah'ın dinine bağlanmayı kabul etmeyenler Hz. Musa'nın anlattıklarını onun bütün öğüt ve çağrılarını unuttular. Bunlar iman etmeyerek hem kendilerine hem çevrelerine zulmedenler olup yaptıkları kötülükler ve işledikleri günahlardan dolayı şiddetli cezalarla karşı karşıya kaldılar. Böylece onlar küstahça davranıp kendilerine konulan yasakları yapmakta ısrar edince kendilerine "Allah'ın rahmetinden uzak olun, hor ve hakir/aşağılık maymunlar olun" dedik. (el-A'râf, 7/166).
İşte bu şekilde sürekli isyan edip her şeye itiraz etmeyi adet edinmiş olan İsrail oğulları Hz. Mûsâ'ya zorluk çıkarıp isyan ettikleri için o mukaddees şehre girmeleri engellenmiş, ondan mahrum bırakılmıştır. Bunun için Allah, onları insan kılığından çıkarıp maymunlara dönüştürdü. Onların davranışlarını aynen taklit edip izinden yürüyenleri ise ihtirasları uğruna tüm insani değerleri ayaklar altına alan, gözü doymaz, onursuz ve kişiliksiz insanlar hâline getirdi.
"Rabbin onlara, kıyamet gününe kadar üzerlerine mutlaka kendilerini en kötü azaba uğratacak kimseler salacağını bildirdi. Unutmayın! Rabbin cezayı çabucak verendir ve O bağışlayandır, çok merhametlidir." (el-A'râf, 7/167).
Allah bu isyancı tavırlarını sürdürüp Allah'a ve rasûllerine itaat etmeyenleri hem dünyada hem âhirette cezalandıracağını bildirmektedir. Allah hesap gününde hesabı çok hızlı yapan ve hızlıca ceza uygulayacak kudret sahibidir.
O günden bu güne Yahudiler hep kınandılar, aşağılandılar, kendilerine haklı haksız baskılar uygulandı. Zamanı geldi öldürüldüler, sürgün edildiler. Darmadağın edilip parçalandılar. Fakat onlar hiç bir zaman yaptıklarından pişman olmadılar, hile ve fitnelerinden vazgeçmediler. İnsanlığa bela olmaktan kaçınmadılar. Fırsat ellerine geçtikçe bilhassa Müslümanlar için can yakıcı azap oldular.
Bu gün İslâm dünyasının içinde cereyan eden pekçok fitnenin, belanın, hastalığın ve sömürgeciliğin arka planında hep Yahudiler bulunmaktadır. Hile ve desiseleriyle, maddi güçleriyle Müslümanları dünya insanları karşısında esir, güçsüz ve zelil kılmaya çalıştılar. Fakat onlar, bu anlık başarılarına rağmen kıyamete kadar aşağılanmış bir toplumdurlar. Yüce Allah onların bu halini Kur'ân-ı Kerimde bize şöyle anlatmaktadır:
"Onları (Yahudileri) yeryüzünde paramparça ederek farklı topluluklar hâlinde (dünyanın dört bir yanına) dağıttık. Onlardan kimi erdem sahibi, iyi kimseler oldu; kimi de (inkâr ve isyana dalıp) iyiliklerden uzak kaldı. Belki (hakka ve doğruya) dönerler diye de onları hem iyiliklerle hem de kötülüklerle imtihan ettik." (el-A'râf, 7/168).
İslâm ümmetinin yetişen yeni nesilleri onların tüm oyunlarını bozacak, dünyayı onlara ve onlara destek veren Hristiyan görünümlü dostlarına dar kılacak keyfiyette ve güçtedir. Bu mücadele devam ederken Gazze'de Hamas'ın eliyle, Yahudiler için Talut'un ordusu ve bu orduda bulunan Hz. Davud'un sapanındaki taşlar olmuştur. Yahudi için fırlatılacak taşlar ve bu taşları fırlatacak çocuklar hazır emri beklemektedirler. Bütün ümmetin kalpleri onlarla birlikte çarpmaktadır.
Filistin ve Kudüs davası sadece Filistinlilerin veya sadece Arapların davası değil bütün ümmetin davasıdır. Müslümanlar hangi ırka ve hangi millete mensup olursa olsun Mescid-i Aksa ve Kudüs için verilen mücadelede kendisine düşeni mutlaka yapacaktır. Ayrıca cenab-ı Allah bize Siyonistlerin akibeti ile ilgili olarak müjdeler vermektedir:
"Ayetlerimizi yalanlayanları Biz, onlar farkında olmadan yavaş yavaş yok olmaya doğru sürükleyeceğiz." (el-A'râf, 7/182). Allah'ın emir ve yasaklarını gözetmeyen, Allah'ın peygamberlerini katleden, yeryüzünü fitne ve fesada boğan bu yalancıları Allah zaman içinde yok edecek, âhirette de büyük bir azaba uğratılacaklardır. "
Ahmet Ağırakça
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.